O sadece beklemeyi bekliyordu. Godot’nun beklediği türden bir bekleyiş değildi yaşadığı. Kelimenin tam anlamıyla beklemenin kendisini bekliyordu. Uzun, çok uzun zamandır yoktu çünkü ortalıkta beklemek. Kayıptı. Oysa her yan her yer beklemekle doluydu. Hatta hayatı çekip çeviren, kurup bozan oydu. Beklemeye göre şekilleniyordu her şey. Durakta otobüs bekleniyordu. Uçağın inmesi, randevu sırasının gelmesi bekleniyordu. Dövizin yükseleceği, peynir fiyatlarının artacağı, petrolun varil değerinin tırmanacağı, kiraların yerinde durmayacağı bekleniyordu. Kara kışın bastırmasından, soğukların vurmasından farklıydı bunlar. Karakışı beklemek farklı bir şeydi. O istemekle de olmazdı. Tabiatın döngüsü arzu, dilek, beklenti dinlemezdi. Bu yüzden hasta birinin şafağın söküşünü bekleyişi de farklıydı. Uzun süredir görmediği oğlunun dönüşünü bekleyen anne de benzersizdi elbette böylesi halde. Ama işte nicedir asıl beklemek kaybolmuş, aradan çekilmiş adeta sırra kadem basmıştı. O, bu yüzden beklemeyi bekliyordu.
Nasıl olacak bu senin beklemeyi beklemen diye sorduklarında önce sessizleşiyor sonra hafiften gülümsüyor ve konuşmaya başlıyordu. ‘Beklemek insanın en tabii hakkıdır. O beklemeyi bildikçe, beklemenin ne olduğunu öğrendinçe gelişir, olgunlaşır, kendisi olur. Bir bebeğe süt vermenin zamanı farklı lokma vermenin gereği ayrıdır. Bir insana bir sözü söylemenin yeri vardır. Yer mekan, an ve zamanı da içerir. Onun, insanın elinden bekleme hakkı alılalı beri kendi hayatının öznesi değildir. Uyanması, kalkması, işe gitmesi, çalışması, otobüse, metroya binmesi, ücret alması onun değil beklemeyi bir sistemle ele geçirenlerindir artık. Hani hasta hakkı denilen bir kavram var ya? Hastanın beklentisidir o. Gel gör ki fiiliyatta bunun hiç bir hükmü yoktur. Beklemek alınıp satılır bir şeydir de ondan. Daha vahimi, beklemek başkalarının üretimidir. Beklenti oluşturulur. İnsan kendi beklentilerinin dışında kurgulanmış beklentilerinin çekimine kapılır. İşte bunu düşünmek için, beklemeyi beklemek gerekir!’
İyi de diyorlar ona, çağımızda hangi insan sonsuza dek beklemeyi bekleyebilir ki? Doğalgaz, elektrik, su faturaları yaklaşırken, kira ödeme günü göz açıp kapanmadan gelirken, patron iş, amir görev, mide ekmek isterken, kim nereye kadar beklemeyi bekleyebilir? Artık bir domatesin bile kırmızısını bekleme hakkı yok. Peynirin olgunlaşma hakkı da öyle değil mi? Haklısınız diyor tekrar gülümsüyor. ‘Zaten sırf bunun için de birilerinin beklemeyi beklemesi gerekiyor. Söyleyin o zaman dünyanın her yerinde milyonlarca insan oluşturulmuş bu beklenti yumağının içinde dönüp dururken neden mutlu değil? Niçin bunca adaletsizlik var? Emeğin karşılığı yok. Sağlık koşulları korkunç. Gıda kalitesi gittikçe düşüyor. Neden sadece hali vakti yerinde olanların hakkına dönüşüyor beklemesini tamamlayıp da güzelleşen şeyler? Kimse savaşın mesela çıkmasını beklemezken neden çokçası bir an önce bitmesini bekliyor da bundan nemalananlar beklemiyorlar? Acaba beklemenin doğasının saptırılması boşuna olmasın?’
İnsan aklı tecrübeyle beklemeyi öğrenir. Suların yükseldiği dönemde karşıya geçmenin bedelini ödemiştir çünkü. Yetmedi köprü kurmayı icat etmiştir. Köprü yıkıldıkça da daha daha sağlamını bulmasaydı hali ne olurdu? Çokça sabırla beklemeyi birbirine karıştırıyorlar. Oysa sabır bir duygu ve maneviyat hali olduğu halde beklemek bir akıl kullanma yöntemidir. Ondan doğan duygu ise insan olmanın yücelik payı sayılır. Her gün milyonlarca insan bekliyor. Bekledikçe daha mutsuz oluyor. Çünkü aslında beklediği ona ait değil. Paranın gelmesini bekliyor mesela fakat para esasta onun değil. Zaten ona verilen para hak ettiği ve gerçek ihtiyacını karşılayacak para değil.
Bir yandan gerçeklik duygusudur beklemek insanı dengeleyen. Ayağını yorganına göre uzat diyen ata sözü kişiyi kendi gerçekliğini tanımaya çağırır. Her gün aynı ölçüde, aynı gramaj ve boyda, aynı imajlar, sesler ve renklerle, aynı uzunluk ve kalınlıkta benzer hacim ve ağırlıkta milyonlarca ürün üretiliyor. Gıdadan tekstile, elektronikten tatil yapmaya, güneş gözlüğünden tavşan kafesine değin akla hayale gelmez onca ürün. Bir kez bilgisayarınızda ihtiyacınız olan bir şeyi aramayın. Anında önünüze onlarca öneri yığılıyor. Böylece beklenti kendiliğinden yaratılıyor. Sizin etkinliğiniz elinizden alınıp edilginleştiriyorsunuz. Ne var ki bir an kendi beklediğinizin peşine düşseniz işte o zaman yandınız. Artık ebediyen bir bekleyen adayısınız.
Meselenin, kültür, sanat, düşünce yönü de var elbette. Eğitim, inanç, tarafı da eksik değil. Kendiliğinden bir insan ırasına, mizacına, ihtiyacına uygun bir şeyi beklediğinde bulabileceği yine az şeydir. Popüler kültür kendi beklenti ikonlarını çoktan dayatır. Belki de bu sebepten, kültürde, sanatta, düşünce de yoldan sapmak aklı karıştırıp düzeni bozmak gerekir. Sanat ve düşünce adamı beklenmedik olanı yapar ve piyasa değeri olmayanı yaratır. Bu sebepten görmezden gelinecek, yok sayılıp lanetlenecektir. Beklemek hakkı kurtuluşu hatırlamaktır.
FACEBOOK YORUMLAR