Doğrudan bir vurgu yapılmadan ve imlasına dair özel bir dikkat gösterilmediğinde ‘arıza’ kelimesinin anlamı iki yönden açıkta bırakılır. Uğur Tanyeli bir yandan kelimenin tam anlamıyla arızayı, meydan okumak, çıngar çıkarmak diye kullanır, diğer yandan da cömert bir bilgi ve yorum sunumuna dönüştürür.
Mimarlık pergeli üzerinden hareketle tarihten felsefeye, kitaptan estetiğe fakat mutlak manada düşünceye açılır. Düşünmek için ilgi alanına giren her konuyu vesile yapar Tanyeli. Onun isyanı, eleştirisi, sorguculuğu kaynaklara ine ine derinleşirken onları eleye eleye yükselir. ‘Mimarlık Düşünmek İçin Verimli Arızalar’ kitabı her şeyin hızla tekdüzei ve modifiye edilip kitlelerin önüne atıldığı bir süreçte yoldan sapmanın, yön levhasını değiştirmenin cümleyi başka bir üslupla kurup mevcut levhaları ortadan kaldırmanın ‘arızalarıyla’ örülüdür.
Türkiye’nin ‘siyasal, ekonomik, toplumsal nitelikte’ ürettiği arızalar ve bunların yansımaları düşünüldüğünde ve sadece oraya bağlı kalındığında meselenin dünya-tarihselliği ıskalanabilir. Bu sebepten kendisi bir tarafa sığınmadığı gibi okuru da belli bir yöne çağırmaz Uğur Tanyeli. Arızayı bir şikayet ve olumsuzluk merkezi olarak da görmez. Mimarlığı da içine aldığında ‘16. Yüzyıldan başlayarak dünya mimarlık tarihi arızalar tarihidir.’ İlerlemesi kadar yarattığı soru/ sorunlar buradan kanar. Mimarlığı teknik ve maddi bir çizgiye hapsetmeyen Tanyeli, onu ‘bir toplumsal sistem’ olarak görür. Bu sistemin görünen ve görünmeyen bileşenleri hayatı kurar, bozar, imgeleştirir. Hâlâ burnunda oturduğumuz düşünülürse, ‘modernliğin mimarlıkla başlaması’ da yerli yerini bulurböylece. Aslında, ‘arıza’ vasıtasıyla ‘bir dizi sınıraşımı’nayönelir Uğur Tanyeli. ‘Her önemli kitabın arıza çıkarmasına’ inanarak da kendi arızalarının ufkunu dener. Kendisine özgü bir dil edinmekle mimari ‘sürekli arıza çıkarır’. ‘Dilin de mimarlık bağlamında bir sistemik arıza olduğunu’ akıldan ırak tutmaz.
‘Yanlış yapmaktan korkanlar yeni bir şey söyleyemezler’ ise eğer, bir doğrunun donukluğuna kapılmadan, düşünmenin salınımlarıyla yoklayışlara başlanabilir. Mimarlıkta arızanın ne olduğunu ve ne olabileceğini tartıştıktan sonra, ‘tarihselliğin ve tarihselciliğin inşası’nı irdeler Tanyeli. Mimarlığın dünyasına geçmişten uçlar bula bula sözü güncel olana getirir. Çünkü arızayı buraya taşımadıkça düşünmenin arkaik çamurunda çırpınmak kaçınılmaz olur. Oldukça zengin bir kitap ve kaynak koleksiyonuna sahip olduğunu biliyoruz yazarın. Kitabı bir nesne olarak hapsetmeyip bilgi/ arıza ile hayata taşımak az iş değildir.
Modern çağı mimarlıkla başlattığından olacak, Uğur Tanyeli, dünyada ve Türkiye’de oluşmuş birikimi temize çekmeye de koyulur. Mimarlık ve Düşünmek bağlamlı bir kitapta, Osmanlı’ya matbaanın girişinden bu yana kitap mimarisinde olup bitenlerin tartışılmaması düşünülemezdi. Kitaba isim verilmesinden kullanılan hurufata, bölüm başlığı seçmekten görsel malzemeye kadar kitaba dair hemen her konudaki değişim ve gelişmeleri masaya yatırır. Sözlü, yazılı ve dijital kültürün zihniyet dünyasında yarattığı dinamikleri yine mimari bağlamda tartışır. Birbirini etkileyerek ilerleyen kategorik devreler, sözün egemenliği, yazının bilinci yapılandırması, basım teknolojisinin yazıyı teknolojizeetmesi, dijital çağın çözücü karakteri olarak dile getirilir. Sözlü kültür döneminde ‘yapılageldiği gibi yapmayı sürdürmek’ yolu izlenirken, yazılı kültürle arızanın doğduğu söylenir. Basım teknolojisinin kurumsallaştırma etkisi ve dijital çağın süreç dönüştürücü vasfı vurgulanır. Burada, ‘Osmanlı mimarlığı, kitaplı bilginin mi, yoksa sözlü bilginin dönemine mi aitti?’ sorusunu/ sorununu geliştirir Tanyeli. Ona göre 18.yy’ın sonuna kadar bu alandaki bilgi sözlü olarak üretilmiştir. ‘Bir fikir birliği idealine yaslanan’ sözlü kültürün kamusal karakteri ile yazılı kültürün kişisel fikir üretimine açılan tarafları tartışmaya açıktır. Özellikle modernizmyönünden. Basım teknolojisi modern ün denilen olguyu da yaratacaktır. Mimarlığı öğrenmenin şantiyeden çıkıp entelektüel, kuramsal ve tasarımsal etkinliğe dönüşmesi tespit edilecektir.
‘Basma kitabı yeryüzünde tasarlanmış ilk nesne’ olarak görüyor Uğur Tanyeli. Bu bağlamda bizde Osmanlı’dan bu yana kitap tasarımında yaşananlar sözden görsele giden yolu da açacaktır. Her ne kadar Cemal Süreya ‘bir kitapta resim şart’ dese de ‘Osmanlı okuyucusu yazıyı ve yazılı bilgiyi görsel bilgiye oranla’ daha fazla önemseyecektir. Taş baskısı halk hikayelerine bırakacaktır görsel kullanımını.
Ayrıca, öteden beri tartışma konusu olan ‘tasvir yasağı’ belki böylesi sonuçlara da bağlıdır. Zengin kitaplığından özenle seçtiği kaynaklar eşliğinde arızaları bir bir okurun önüne seren yazar, hele modern zamanlarda alışkanlıklar ve peşin kabuller üzerinden yürüyen pratikler ve zihinsel olgular üzerine can acıtıcı, yer yer kışkırtıcı, seviyeli ve ufuk açıcı projeksiyonlar sunarak ‘uysal bendeler’e dönüştürülen insanlara ‘verimli arıza’ notları iletmektedir.
*Uğur Tanyeli. Mimarlık Düşünmek İçin Verimli Arızalar. Fol Yayınları.
FACEBOOK YORUMLAR