Birkaç satırla dahi olsa ismini bulmuş olmanın rahatlığı ve Yüzbaşi Hafız Ahmet adına duyduğum sevinçle yeni bilgi arayışlarına zemin hazırlayan Teoman Ergül ve “İşgal” romanına binlerce teşekkür sunarak kitabı kapatıyorum.
Hayallerimi süsleyen masallar gibi köy meydanlarında anlatılan “İhtiyatlık-seferberlik-çeteye katılma-Milli Mücadele” kavramları yıllarca benimle beraber yaşadı. Meslek olarak tarihçiliği seçmemde etkili olmuştur zihnimde yaşattığım hayalle gerçek arsındaki hikayelerin büyük etkisi.Ege’nin kendi halinde küçük bir köyüydü sonuçta doğduğum köy. Ne gibi etkisi ve katkısı olabilirdi ki Milli Mücadele’ye?
Bu sorunun cevabını bulabilmek için yılların geçmesi gerekiyordu. Ancak küçüklüğümden itibaren benimle birlikte büyüyen merakıma verebileceğim cevapları kendim bulmam gerekiyordu.
Öyle yaptım.
Sorularıma cevaplar aramak için gidip İstanbul’da tarih eğitimi aldım.
Otuz yıldır da aramaktayım küçüklüğümden kalma sorularımın cevaplarını.
Bulabildim mi?
Tam değil.
En azından hepsinin cevabını buldum diyemem. Bunda benim de ihmalkarlığım var kuşkusuz. Çünkü madem tarih okudun niçin edebiyata meylettin deler insana!
İnsanların eleştirilerine alıştım. Haksız değiller üstelik.
Aslında biraz da işin üzerime yıkılmasından korkuyordum! Bu korkuyu birkaç yıldır köylünün beklentileri karşisında iyiden iyiye yaşamaya başladım.
Çevre köy ve kasabalarla ilgili biraz da burun kıvırarak baktığım küçük çalismalar yapıldıkça; daha da önemlisi Adala ve Salihli ile ilgili çalismalar içerisinde eksik, hatalı ve lütfen bahsedilen köyümün acıklı halini görünce “İş başa düştü. Artık zamanı geldi. Kaçış yerim kalmadı. Şöyle doğru dürüst bir çalisma yapalım da Akviran-Akören Köyü neymiş insanlar görsün” diye kafa yormaya başladım.
Bir köyün, şehrin ve bölgenin tarihini araştırmak biraz da bölgenin sos yo-ekonomik, dini sosyal ve kültürel yönlerini de incelemeyi zorunlu kılıyor. Olayları net olarak ortaya koyabilmenin yolu araştırma alanını bir bütün içerisinde incelemek ve ele alınan köy, kasaba, şehir ve ülke genelinde meydana getirdiği önemi ortaya koymakla mümkündür. Bu gerçeği yadsıyarak ortaya konan eserlerin sınırlı ve kısır kalacağı aşikardır.
Küçüklüğümde köy odalarında, kahvehanelerde, akşam gezmelerinde Milli Mücadele bahsi geçtiğinde Yüzbaşi Hafız Ahmet ismi çokça zikredilir ve bundan tüm köy halkı gurur duyarak anlatılırdı. Hafız Ahmet’in Sakarya Savaşina katılması, Afyon Cephesindeki kahramanlıkları, savaşta kullandığı kılıcı ve İstiklal Madalyasından övgüyle bahsedilir hep.Gazilik unvanı…
Hafız Ahmet’in saygın bir yeri varı köyde. Sözleri kanun yerine geçermiş babamın anlattığına göre sağlığında Hafız Ahmet‘in.
Mondros sonrası Yunan işgali Manisa’da 26 Mayıs 1919, Salihli’de ise 22 Haziran 1919 tarihlerine rastlar. İşgalden kurtuluş ise Salihli 5 Eylül, Manisa ise 8 Eylül 1922’dir. Bu süre içerisinde yaşanan sosyal, siyasi, kültürel ve toplumsal olayları ortaya koymadan Milli Mücadele tarihi yazılamaz. Cumhuriyet Tarihi yazarlarının saha araştırması yapmadan ele alacakları eserler kısır ve bilineni tekrardan ibaret olacaktır.
Milli Mücadele dönemine dair Manisa ve ilçeleri merkezli yapılan araştırma ve roman sayısı yeterli değil. Kamil Su’nun “Manisa’da İşgal Acıları”, Mustafa Yıldırım’ın “Ulus Dağına Düşen Ateş”,Teoman Ergün’ün “İşgal” romanları ilk akla gelenler.
Teoman Ergül bölgeyi tanıyan ve en son çalisma yapan araştırmacı.
Avukat olması onun edebiyatla ilgilenmesi ve ele aldığı eserlerin hakkını vermesine engel değil. Aksine “Nurbanu”, “Selim ve Nurbanu” ve “Altının Laneti” gibi romanlarla okuyucunun takdirini kazanmayı bildi.
Teoman Ergül’ün “İşgal” romanı roman formatında olmasına rağmen Manisa il ve ilçeleriyle birlikte Ege Cephesi Kuva-i Milliye ve Milli Mücadele örgütlenmesini ortaya koyması açısından önem taşiyor.
İşgal günlerine dair not düşmek, yenilgileri akıldan çikarmamak her ne kadar tarih yazıcılığı geleneğimizde yoksa da; bu duru toplumsal hafızamızda derin yaralar açan olayları unutma-unutturma eylemi gibi görünse de hiçbir zaman unutulmaması gereken gün ve yılları hatırlamanın bir zararı olamaz. Bu açıdan bakıldığında zaferlerden çok yenilgilerin hatırlanması gerekir düşünmekteyiz.
Yazarların bir görevi de toplumun hafızalarını canlı tutmak olmalıdır. Özellikle ele alınan konu Toman Ergül’ün “İşgal” romanında olduğu gibi hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gereken; son yıllarda bağımsızlık, manda gibi konuların daha bir önem kazandığını düşünecek olursak romanın zayıflayan hafızalara önemli ip uçları vereceğini düşünüyoruz.
Yıllarca biriktirip büyüttüğüm hafızamdaki kahramanlar hakkında en ince ayrıntısına kadar araştırılarak kaleme alınmış bir roman var karşimda.
Burada bir gerçeği ifade etmeden geçemeyeceğim. Teoman Ergül romanında Manisa Müftüsü Alim Efendinin Balıkesir Kongresine katılımının yanı sıra Alaşehir Kongresine de katıldığını ifade etmiş olsa da bunun tarihen mümkün olmadığı sabittir. Bu konuyu 13 Aralık 2006 Çarsamba günü saat 20-21.3o arasında gerçekleştirilen “Müftü Alim Efendi’yi Anma Panelinde paylaştığımda “Alim Efendi’yi ön plana çikarmak amacıyla Alaşehir Kongresine katılmış gibi gösterdiğini” ifade etmiştir. Her ne kadar hoşgörü ile bakmaya çalissak da bu durum tarihi şahsiyetlerin etrafında gerçekleşen çalismalarin roman dahi olsa kesinlikle doğrulardan yola çikilarak yazılmasını zorunlu kılar yazarı. Bunun dışında yapılan çalisma titiz bir araştırma ürünün romanlaşmış şeklinden ibaret. Ege Bölgesi, Manisa ve ilçeleri hakkında genel bir tarih bilgisi bulunmayan ve Milli Mücadele’nin örgütlenmesine ilgi göstermeyen bir okuyucunun romandan sıkılabileceğini dahi söyleyebiliriz. Hatta her ne kadar roman da olsa yazarın kitap sonunda yararlandığı kaynakları görmek isterdim.
“İşgal” romanını okuyuncaya kadar derli toplu bir bir çalismada bulamayacağınız bilgileri, bölgede mücadeleye katılmış insanları bulabiliyorsunuz. Bu açıdan faydalanılabilecek önemli bir çalisma gibi yazar kılı kırk yararak hazırlanılmış romanı. Sanki belgesel hazırlığı içerisinde yöre insanıyla bizzat görülerek yazılmış birinci elden hazırlanmış izlenim ediniyor insan roman sayfalarında cepheler arasında dolaşip, Çerkez Ethem, Sarı Efe, Mestan Efe, Şahyarlı Mustafa, Hacim Muhitin, Sarıklı Hoca, Tevfik ve Reşit Beyler, Parti Pehlivan, Eşref Sencer Kuşçubaşi Çiftligi, Bin Tepeler, Sart Mustafa, Adala, Ağviranlı Hafız Ahmet; öte yandan Manisa’yı teslim eden ve halk tarafından Yunan Hüsnü lakabı ile anılan Mutasarrıf Hüsnü, Hıristosmos…mandacılar, Milli Mücadele karşitları ve daha nicelerini yakından tanıdıkça.
Romanı başarılı kılan önemli bir özelligi de İzmir’in işgali sonrası Manisa, Alaşehir, Salihli, Ahmetli… halkın örgütlenis modeli, mahalli kongreler ve bu kongrelere, direniş çabalarina karşi insanların içinde bulunduğu karamsarlık-ikircillikli durumun ortaya konmuş olmasıdır. Öyle ki, düzenli ordu öncesi Kuva-i Milliye yerel direnişinin ortaya çikmasi ve bu aşamada yaşanan sancılar çok fazla ele alınmadı şimdiye kadar edebiyatımızda.
Bölge insanının bir yandan can ve malını kurtarmanın telaşi diğer yandan güvenebileceği bir güç arayışı; bir yandan Yunan ve İngiliz güç faktörü öte yandan dini ve sosyo-kültürel geleneklerin, alışılagelmiş bir yönetim bağımlılığının sürdürülmeye çalisilmasi, diğer taraftan da kendilerini korumaya gelen ancak uygulamaları güce-zorlamaya dayalı vatan için mücadele eden birliklerin baskıları ancak bunu bağımsızlık için yapıyor olmalarının rahatlığı ile Milli Mücadeleye katılıp katılmama sancıları.