Bazen çıkmaza giren günlük olayların çözümünde yaşanmış olayların tarih süzgecinden geçirilmesi gerekir.
Tarihi bakış açısı ve derinliğine sahip milletlerin hafızaları olayların üstesinden gelme adına önemli avantaj oluştururlar.
Zaten millet olmanın ve hafızanın köklü milletlere has bir unsur olduğu aşikârdır.
Son dönemde milletin önünde duran sorunların bir nedeni de tarihi tecrübesini yeterince kullanmıyor olmasında aranmalıdır.
Günümüzde yaşanan birçok toplumsal olayın oluş süreci incelendiğinde Gandi’nin Hindistan mücadelesinde İngiltere’ye karşı verdiği mücadeleden hareketle Cemil Meriç’in ifadesiyle: “ Korkunç bir tehlikenin arifesindeyiz. Çatışan milletlerle sınıflar, gelişen teknik: Oluşuma açılan iki ray. Dünyamız hiçbir zaman, birleşmeye bu kadar yakın, birlikten bu kadar uzak olmamıştır.”1 gerçeğini görmek mümkündür.
Düşman ya da toplumsal iç ve dış sorunları körükleyen çevrelerin benzer özellikler taşıdığı söylenebilir.
“Bu azgın düşmanların en göze çarpan tarafları benzerlikleri. Benzerliklerin başında da insanı sevmeyişleri geliyor. Canavar sıfatı bile hafif onlar için. Canavar hayvani ve tabii bir ucube. İnsan cemiyetleri ise hayvani tabiatları bile kaybettiler. Birbirlerine çevrili iki makine, bütün insanları ezmeye hazır.”2
Türkiye’nin bir zamanlar Ermeni terörü ASALA şimdilerde ise PKK terör sorunu ile yaşaya geldiği günümüzde olayların arkasında Türkiye’yi kendinden koparabilecek ve özünü yok ettirecek bazı unsurların varlığı dikkat çekicidir.
Türkiye’yi dünyada yaşanmakta olan kaosun içine çekebilmek amacıyla ortaya çıkarılan kargaşa ortamı milletimizi yeniden Hindistan ve İstiklal mücadelesinde olduğu gibi zora karşı dik duruşun gerekliliğini anlatmaktadır.
Son dönemde Türkiye gibi kararlı duruşu sergileyemeyen ve dışarıdan gelen zorlamalara karşı dik duramayan Afrika Orta Doğu merkezli bazı ülkelerde kazan kaynamaktadır.
Bu korkunç “istila düşüncesi” taşıyıcısı devletler amaçlarını gerçekleştirebilmek için her yolu denemiş ve denemeyi de devam etmektedir.
Türkiye kültürel ve tarihi duruşu ve toplumsal dinamiklerinin sağlamlığıyla oynanmakta olan zor oyunu bozabildiği ölçüde ayakta durabilir! Zaten yaşanmakta olan sıkıntıların temelinde bu oyuna karşı verilen mücadele yatmaktadır!
Kaosların güçlendireceği Türkiye’nin önünde “zor yok” felsefesinde inanmış insanlardan oluşan çok önemli bir sürece doğru gidilmektedir.
Bu süreç yalnız dış güçlerin zorlamalarına ve ülkeyi kaosa sürüklemelerine karşı verilen bir mücadele süreci değildir. Aksine içeriden de bazı merkezlerin merkezi “mevzilerini” ellerinden bırakmamak amacıyla Osmanlı son döneminden itibaren verdikleri mücadele şeklinde tezahür etmektedir.
Asıl sancılı olan da bu sürecin içeride yaşanan zor oyununa karşı milletin göstereceği basiret ve devletin tarihi hafızasıyla oyunu bozup bozamayacağı sürecidir.
Merkez ve merkezkaç güçlerin mücadelesi… Ya da yerlilerle yerlileştirilememişlerin, efendi kabul etmeyenlerin efendilere karşı verdiği mücadele!