Türkiye’nin yönü Ortadoğu mu Türk Dünyası mı?
Ortadoğu’da herkes kendi hilalinin peşinde.
Hâlbuki hilal İslam coğrafyasının ortak sembolüydü bir zamanlar! Yüz yıldır her ülke kendi hilalinin peşine düşünce ortaya pek çok hilaller ve pek çok İslam anlayışı, algıları çıktı. İşte o zaman bir Musa'nın çıkmasını, bir İbrahim'in gelip putlarımızı kırmasını beklemeye başladık. Ancak bilinmelidir ki bu boşuna bekleyişlerimiz hiçbir zaman sonuçlanmayacaktır. Her Hilal savunucu ülke, rejim ve guruplar ortak hilal peşinde koşmadıkça kendi oluşturduğumuz putlarımız bizi kendilerine ram etmeye devam edeceklerdir. Dün böyleydi, bugün böyledir ve korkarım gelecekte de böyle olmaya devam edecektir!
Umulur ki putlarımızı ayaklar altına alır ve İslam'ın din ve dünyaya bakışı algılarımızı ve bizi değiştirebilir!
Fransız siyaset bilimci Gilles Kepel Türkiye'nin “Birinci Dünya Savaşı sonrası çizilen yapay sınırların dikişlerinin patlattığını” ifade eder.
Türkiye Sykes-Picot tarafından çizilen Ortadoğu haritasının dikişlerini bırakın patlatmayı bu haritayı, milletin makûs talihini geri çevirme şansına tekrar sahiptir.
Türkiye’nin millet ve devlet olarak idari siyasi ve kültürel kodlarıyla yüzyıllardır oynanmaktadır. Yeni bir devlet oluşturmak adına Yunan’dan, Hitit’ten, Sümer’den… medet umulmuştur. Bunların boş çıkması üzerine Batı’dan idari, siyasi, kültürel ve ekonomik kurum, anlayış ve değerler monte edilerek yeni bir ulus var edilmek istenmiştir!
Ancak artık tarihi tersine çevirmek, şartları geriye götürmek mümkün değildir. Ortadoğu 1916 şartlarına göre daha bir kaos ve açmazın içindedir. Ortadoğu ülkelerinin bu kargaşadan kurtulmasını beklemek hayaldir.
Ortadoğu’yu kaos sarmalından kurtarmak isteyen Türkiye’nin atacağı kararlı ve kapsamlı adımlar olmalı ve olacaktır.
Ortadoğu Uzmanı Prof. Dr. Gilles Kepel Türkiye'nin yeni dış siyasetini değerlendirirken şunları söylüyor: “Araplar için Osmanlı İmparatorluğu emperyal bir baskı demektir. Türkiye'nin politikası için neo-hilafet demek daha doğru. Kaldırıldığı dönemde hilafet, ruhani ve politik bir liderlik olarak görülüyordu. Bugünkü tablo aynı.”
Neo İslam olarak adlandırılan Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği politika birçok Ortadoğu uzmanı tarafından da kabul ediliyor. Hâlbuki kamuoyu Türkiye’nin son dönemde Neo Osmanlıcı bir politika izlediğini ortaya atarak emperyal düşüncenin yeniden canlandırılmak istendiği zehabına kapılır. Bunun doğru olmadığı son dönemde yüksek sesle söylenmeye başlandı. Uygulamalar ve atılan adımlar da ılımlı bir din anlayışının hızla uygulamaya konulduğunu göstermektedir.
Neo İslam algısı kamuoyunun yabancı olduğu yeni bir model mi yoksa tarihi kökleri var mı bunu iyi anlamak gerekir.
Türkiye’nin izlemeye çalıştığı ve daha çok dini referanslarla öncelediği Ortadoğu açılımının politik yanı her ne kadar yaşanan bölgesel kaostan yara almışsa da önümüzdeki dönemde olumluya dönüşecek gibi görünmektedir. Mezhepler ve milletler üstü akılcı din anlayışını yeniden yeşertmeye çalıştığı görülen Türkiye’nin bölgede oynayacağı rolde inandırıcı ve daha güvenilir olabilmesi için beklenmedik adımların atılması kısa vadede düşünülmemelidir.
TBMM’nin uhdesinde bulunan hilafet kurumunun canlandırılması, laikliğin anayasadan çıkarılması... Beklenen gelişmelerden değildir. Ancak en azından II. Abdülhamit’in Ortadoğu’da izlediği akılcı politikadan esinlenilerek çalışmalara hız verilecek gibi görünmektedir. Bu durum yalnız Ortadoğu ile de sınırlı kalacak değildir. Balkanlarda halen uygulanan model ılımlı bir İslam anlayışıyla her türlü soruna yardıma koşan bir Türkiye algısını Ortadoğu, Afrika ve nihayetinde Türk coğrafyasına yayarak çalışmalara hız vermek siyasi İslam ve mezhep taassubundan engin hoşgörü ile bağnazlıktan uzak kuşatıcı bir politika benimsemek daha akıllıcı yol olarak görünmektedir.
Son dönemde yeniden ivme kazanan ve adı değiştirilen “Türk Devletleri Teşkilatı” Türkiye’nin önümüzdeki süreçte izleyeceği yolun daha aydınlık olacağını göstermektedir.
FACEBOOK YORUMLAR