TÜRKİYE'NİN GELECEĞİNİ İNŞA ETMEK
Naci YENGİN
www.tarihistan.org
Türkiye’de her olay göründüğü gibi değildir.
Zihinler bulandığında melekeler zayıflar. Melekeler zayıflarsa insan ve devletlerin önünü görmesi zorlaşır.
Türkiye en azından Tanzimat Fermanından bu yana zihin bulanıklığı, siyasi ve kültürel buhranın içinde yaşamaktadır.
“Buhranlarımız” adıyla kitaplaştırdığı çalışmasını Said Halim Paşa “ Meşrutiyet, taklitçiliğimiz, fikir buhranımız, cemiyet buhranımız, taassup, İslam dünyası neden geri kaldı” türü sorulara cevaplar arıyor. 1913-1917 yılları arasında sadrazamlık yapan paşa kendine göre çözüm yolları bulmaya çalışmaktadır. Arayışımız hala devam ediyor.
Bir milletin buhranı ekonomik kaynaklı ise geçici bir buhrandır. Ancak buhranın kaynağı kültürel ve sosyal alanda millete mal olmuşsa bu buhrandan kurtulması yıllar, hatta asırlar alabilir!
Nadir Nadi Türkiye’de birçoklarının kalem oynatmaya çekindiği konularda cesaretlice yazılar yazan ve hatta yazıları nedeniyle 1940’yılında İnönü hükümeti tarafında gazetesi kapatılan bir yazardır. “Ben Atatürkçü Değilim”, “Perde Aralığından”, “Dostum Mozart”, “Sil Baştan”, “Olur Şey Değil” gibi kitaplarıyla bir döneme; özellikle Cumhuriyetin ilk yılları, Tek Parti ve Menderes dönemlerine tanıklık etmiş önemli kalemlerden birisidir.
Bir millet kendi benliği ve tarihi birikimleriyle yoluna devam etmediği sürece o milletin millet olma vasıfları her geçen gün zayıflayacaktır. Müzikten folklorik özelliklere, tarih bilincinden edebiyat ve sanat hayatına, mimariden milli refleks ve milli kahramanlarına varıncaya kadar başta eğitim çağındaki çocuk ve gençler olmak üzere her kesimi içine alacak duruş, anlayış ve milli benliği oluşturucu şuur verilmediği sürece o milletin hayat damaları dumura uğrayacak ve Cengiz Aytmatov’un ifadesiyle mangurtlaşan bireyler, mangurtlaşan cemiyet ve devlet haline gelinecektir.
*
Cumhuriyetin ilk yılları, özellikle İnönü dönemi jakoben batıcılaşmacı bir anlayışının benimsendiği dönem olarak tarihe geçmiştir. Nadir Nadi’nin tanıklık ettiği traji-komik bir olay yaşanmıştır ki ibretliktir!
II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ile Türkiye arasındaki işbirliğini arttırmak amacıyla İngiliz hükümeti gazetecilerin de katıldığı bir Türk heyetini ülkesinde ağırlamıştır. İngiliz sömürgesi olan İskoç topraklarında Türk heyetinin yaşadığı utanç verici durum ilginç olduğu kadar milli kültür adına İnönü döneminin utanç vesikasıdır!
İskoç yetkililer İskoç müziği eşliğinde eğlenmiş ve Türk heyetinden kendi müzik ve kültürlerinden örnekler sunmasını istemiştir. Ancak bizim heyetin içinde kendi müziğimizden örnekler sunabilecek kimse yoktur! Üstüne üstlük bilen de yoktur! Yazarın itiraf gibi cümleleri o dönemin hükmet politikalarını ele verir cinstendir: “Biz halkımızı benimsemiş, folklorumuzu işlemiş aydınla değildik… Halkı azımsayan bir kuşağın adamları idik.”[1] Falih Rıfkı Atay, Necmettin Sadak, Hüseyin Cahit Yalçın gibi dönemin önemli ve etkili isimlerin de içinde bulunduğu heyetin bu mahcubiyetten kurtulmak sığındıkları tek liman topluca İstiklal Marşını okumak ve “Hamsi koydum tavaya” türküsünü söylemek olmuştur!
Cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen Yunan ve Latin kültür kodları ile çağdaşlaşma ve batılılaşma hareketi Demokrat parti iktidarı döneminde milli kültürle dengelenmek istenmiş ancak arzu edildiği ölçüde gelişme gösterilememiştir. Yine de milli ve manevi önderlerin hatırlanması, rol model kahramanların ön plana çıkarılması konusunda okullarda marşlar öğretilmeye çalışılmıştır.
1990’lı yılların sonuna kadar ilk ve orta dereceli okullarda milli kahramanlar, marşlar ezberletilirdi. Ancak bu uygulama zaman içinde kaldırılmış görünmektedir. Her ne kadar Cumhuriyetin 1950’li yıllara kadar koyu Yunan ve batıcılaşmacı politikaları yoktur ancak yine de Türk gençlerinin rol model aldığı kahramanlar batı ve batıcı değerlerin empoze ettiği popüler kültür öğeleri olagelmiştir!
Türkiyenin 1946 yılında başlayan ve bizce hiç de milli olmayan politikalarına son vermesi elzem görünmektedir. Kendi rol model ve milli kahramanlarından yoksun yetişen genç beyinlerin kahraman ve rol model olarak örnek alacağı şahsiyetler kimlerse gençliğin, milletin ve devletin geleceği de o yönde olacaktır.
Cephede kazanılan başarılar yetmez. Gerçek başarı kültür ve öz benliğin yeniden inşası ile mümkündür. İrfani değerlerden yoksun pozitivist ve alabildiğine liberal yetişen bir neslin Türk kültüründen kopması hızlanmakta ve medyanın, iç ve dış faktörlerin etkisiyle millet yönünü bulamamaya, öz benliğini kaybetmeye doğru yokuş aşağıya yuvarlanmaktadır.
Eleştiri getirdiğimiz aşırı batıcı hükümetlerin yanlış politikalarına taş çıkartacak denli fazla liberal ve benmerkezci bir neslin götüreceği ülke ve milletin Batı kültürünün kucağı ve peşin kabulcülüğü olacağı aşikârdır. Bunu engellemenin yegâne yolu yine eğitimden geçmektedir. Anaokulundan başlamak üzere ilk, orta ve yüksek öğrenimleri boyunca geleceği inşa etmenin yolu gençlere yapılacak yatırımla mümkündür.
Akıl, zihin, gönüllere yapılacak tarihi ve kültürel kodlamalar milli kahramanlar, milli tarih, milli edebiyat, eleştirel bakış, milli sanat, kısacası her yönüyle milli değerlerden oluşmadığı sürece öz benlik ve öz güvenin gelişmesini beklemek boşunadır.
Gelin Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, İmam Maturdi, Hoca Ahmet Yesevi, Edip Ahmet Yükneki, Şeyh Edebali, Yunus Emre, Karamanoğlu Mehmet Bey, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş-ı Veli, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim,… Molla Gürani, Matrakçı Nasuh, Mimar Sinan, Hazarfen Ahmet, II. Abdülhamit,… Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa gibi değerler ışığında Mehmet Akif Ersoy, Ziya Gökalp, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Necip Fazıl, Samiha Ayverdi, Yahya Kemal, Erol Güngör… Değerlerimizi çağdaş normların ötesinde yeniden yorumlayıp çoğaltalım ve eğitim müfredatlarımızı yeniden gözden geçirip geleceği inşa edelim! www.tarihistan.org
[1] Nadir Nadi, Perde Aralığından, İst.1991, s.102