Türkiye’nin geleceğini görmek
Büyük beklentiler içine girenler bazen bu beklentilerinin hayal kırıklığıyla sonuçlandığını görebilir.
Her ne kadar son dönemde ayağa kalkma, kendi adımlarını kendi atabilecek cesaret, yetenek ve kararlılığa sahip olma emareleri gösterse de yine de Türkiye’nin kırılgan yapısı devam ediyor. Türkiye’yi içerden, dışarıdan beslenen ve herkesin malumu olan çevrelerin başı çektiği kaos sarmalının içine alma girişimleri sarmalamaya çalışan çevrelerin kimler, hangi devletler olduğu aleni olarak görülmeye başladı.
Türkiye’nin kırılgan yapısını oluşturan iç ve dış etkenler aslında söylenildiği gibi birbirlerinden ayrı gelişmeler-faktörler sayılmazlar.
İç faktörleri harekete geçiren dış etkenlerin içyapıda meydana getirdikleri merkez ve merkezkaç güçleri yönetme-yönlendirme kapasitesi en azından 150 yıllık bir geçmişe sahiptir!
Türkiye’nin iç dinamiklerini oluşturan siyasi, ekonomik ve sosyal dokuların kaçta kaçı iç kaynaklı kaçta kaçı dış kaynaklıdır tartışıla dursun söz konusu yapıyı oluşturan güçler her ihtiyaç duyulduğunda devreye sokulmakta ve oluşturulmuş olan mevcut sistem ve sistemi besleyen güçlerle birlikte hareket etmektedirler. Bu görev son dönemde Fransa’ya verilmiş görünüyor!
Türkiye’de merkez ve çevre iç içe geçmiş ve kesin ayrımı yapılamayacak kadar giriftleşmiştir. Bu durum sınıf ayırımın olmaması ve Batının geçirmiş olduğu feodal sınıfsal mücadelenin yaşanmaması anlamında olumlu sayılabilirse de günümüz liberal-batıcı-yer yer muhafazakâr- milliyetçi modeli oluşturan soysal demokrat ve ulusal siyasi yapılanmada kimin nerede durduğunun anlaşılamaması gibi bir açmazımızı da beraberinde getirmektedir! Bu öyle bir açmaz ve içinden çıkılmaz durumdur ki Batı ile Türkiye’de siyaset arenasındaki partilerin karşılaştırılması, düşünsel altyapılarının tartışılması-kıyaslanması dahi mümkün değildir.
İdris Küçükömer, Kemal Tahir, Cemil Meriç, Erol Güngör gibi düşünce adamlarının Batı ve Türkiye karşılaştırmaları Türkiye’de henüz yeterince kabullenilmiş değildir! Kısaca söylemek gerekirse Batı batıdır, Doğu da doğu! İkisi arasında adeta arafta duran Türkiye’nin durumunu anlamak daha bir karmaşık ve daha bir zordur. Ancak şunu da belirmek gerekir ki Batı ve Doğu arasında bin yıllık köklü ve halen yaşayan ve insanlığa tek alternatif olabilecek Türk-İslam medeniyetin oluşmasında Türklerin payı ilk sıradadır.
Türkiye siyaseti her ne kadar Demokrat Parti ile önemli bir ivme kazanarak demokratikleşme yolunda önemli bir kazanım elde ederek günümüze kadar geldiyse de Türkiye’yi dışarıdan çevrelemek, merkezi ellerinde bulundurmaya devam etmek isteyen çevrelerden kaynaklanan kırılganlıkların hala devam ettiğini söylememiz gerekir.
Türkiye’nin demokrasi, ekonomi, kültür, siyasi ve içtimai fay hatlarındaki hareketlilik devam etmektedir. Ancak özellikle 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü göstermiştir ki bazı iç ve dış çevreler Türkiye’de toplumsal kaynaşmanın, demokrasinin ekonomik ve kültürel istikrarın yerine tedirginlik ve istikrarsızlaşmanın alması için her yolu denemişlerdir. Bu durum ekonomik sosyo-kültürel anlamda Türkiye’nin önünü tıkayabilecek kadar güçlü bir beklentinin de her daim yaşamasına ve bundan çıkar umanların beklentilerinin artmasına neden olmaktadır.
Eski Türkiye’den beklentileri büyük olan dış kaynaklı bazı taşeron devlet ve yapıların; Fransa, Yunanistan… gibi bazı batılı devletlerin; Batı ve ABD kuklası çoğu Arap krallıklarının önümüzdeki süreçte daha da gemi azıya alması beklenmelidir! Bunun emareleri yeni Türkiye’nin Doğu Akdeniz, Karadeniz, Libya, Somali, Katar, Karabağ, Azerbaycan, Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde gösterdiği dik duruşa karşı gösterdikleri tepkilerden de anlaşılabilmektedir. Bundan böyle bir süre daha da artarak devam edecek gibi görünmektedir.
150 yıla varan dış kaynaklı iç siyasetin taşeronları ayan beyan ortaya çıkmıştır. Hatta o çevreler kendilerini ortaya koymaktan çekinmemektedirler.
Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin bölgedeki dik duruşu dış kaynaklı ancak yerli görünen bazı çevrelerin siyasi hayatın merkezinde daha fazla görünmelerini sağlamaya yönelik çalışmalarına hız vermelerine şahit olacağız.
Merkezi-Türkiye’yi ele geçirme, yönetme, yönlendirme amacı güden ekonomik, siyasi ve medya çevrelerinin dışarıdan aldıkları destek oranında Türkiye’de değişik isimler altındaki sivil toplum kuruluşları ve bazı siyasi çevrelerin kargaşa peşinde olacaklarını öngörmek zor değildir.
Buna karşılık halktan- çevreden gelen dalganın da ses ve gücünün her geçen daha da güçleneceğini-çevrenin merkezi yönetme gücüne kavuşabileceğini henüz söylemeliyiz. Ancak dikkat edilmesi gereken en önemli husus millettin sağ duyusuyla gelen dalganın en büyük beklentisi milli çıkarlar, kültür, hukukun üstünlüğü ve ekonomik refah düzeyinin arttırılmasıdır. Sonradan görme, taşıma kültürle beslenen bazı çevrelerin halka sunacağı ve bir yönüyle tercüme kültür, din, ideoloji denilebilecek unsurlar halk tarafından uzun vadede yadırganacaktır.
Milliyetçi görünümlü, sosyal demokrat, liberal, sağcı, bireyci, çevreci argümanlarıyla ortaya çıkma ihtimali olan seslerin bazı çevrelerin zoruyla zaman içinde tek ses haline getirilmesi mümkündür. Ortak ses ve ortak tavır gibi görünme ihtimali bulunan bu sesin daha çok dış merkezli olması ve Türkiye’de halen devam eden bürokrasi-ekonomi ağırlıklı çevrelerin desteğini alıyor görünmesi söz konusu hareketi besleyen-destekleyenler arasında büyük bir tenakuzun yaşandığını ortaya koymaktadır.
Kim ne derse desin, dünya ne yöne giderse gitsin Türkiye’de tarih kendini tamamlayacak ve millettin tarih ve kendi değerlerinden, tecrübesinden beslendiği süreç mutlaka yolunu bulacaktır. Türkiye bu sürece girmiştir. Ancak Türk medeniyeti üzerine yapacağımız düşünme, ders alma, yeni stratejiler geliştirme; geleceği planlama biçimlerimizi daha da zenginleştirmek zorundayız. www.tarihistan.org
Her ne kadar son dönemde ayağa kalkma, kendi adımlarını kendi atabilecek cesaret, yetenek ve kararlılığa sahip olma emareleri gösterse de yine de Türkiye’nin kırılgan yapısı devam ediyor. Türkiye’yi içerden, dışarıdan beslenen ve herkesin malumu olan çevrelerin başı çektiği kaos sarmalının içine alma girişimleri sarmalamaya çalışan çevrelerin kimler, hangi devletler olduğu aleni olarak görülmeye başladı.
Türkiye’nin kırılgan yapısını oluşturan iç ve dış etkenler aslında söylenildiği gibi birbirlerinden ayrı gelişmeler-faktörler sayılmazlar.
İç faktörleri harekete geçiren dış etkenlerin içyapıda meydana getirdikleri merkez ve merkezkaç güçleri yönetme-yönlendirme kapasitesi en azından 150 yıllık bir geçmişe sahiptir!
Türkiye’nin iç dinamiklerini oluşturan siyasi, ekonomik ve sosyal dokuların kaçta kaçı iç kaynaklı kaçta kaçı dış kaynaklıdır tartışıla dursun söz konusu yapıyı oluşturan güçler her ihtiyaç duyulduğunda devreye sokulmakta ve oluşturulmuş olan mevcut sistem ve sistemi besleyen güçlerle birlikte hareket etmektedirler. Bu görev son dönemde Fransa’ya verilmiş görünüyor!
Türkiye’de merkez ve çevre iç içe geçmiş ve kesin ayrımı yapılamayacak kadar giriftleşmiştir. Bu durum sınıf ayırımın olmaması ve Batının geçirmiş olduğu feodal sınıfsal mücadelenin yaşanmaması anlamında olumlu sayılabilirse de günümüz liberal-batıcı-yer yer muhafazakâr- milliyetçi modeli oluşturan soysal demokrat ve ulusal siyasi yapılanmada kimin nerede durduğunun anlaşılamaması gibi bir açmazımızı da beraberinde getirmektedir! Bu öyle bir açmaz ve içinden çıkılmaz durumdur ki Batı ile Türkiye’de siyaset arenasındaki partilerin karşılaştırılması, düşünsel altyapılarının tartışılması-kıyaslanması dahi mümkün değildir.
İdris Küçükömer, Kemal Tahir, Cemil Meriç, Erol Güngör gibi düşünce adamlarının Batı ve Türkiye karşılaştırmaları Türkiye’de henüz yeterince kabullenilmiş değildir! Kısaca söylemek gerekirse Batı batıdır, Doğu da doğu! İkisi arasında adeta arafta duran Türkiye’nin durumunu anlamak daha bir karmaşık ve daha bir zordur. Ancak şunu da belirmek gerekir ki Batı ve Doğu arasında bin yıllık köklü ve halen yaşayan ve insanlığa tek alternatif olabilecek Türk-İslam medeniyetin oluşmasında Türklerin payı ilk sıradadır.
Türkiye siyaseti her ne kadar Demokrat Parti ile önemli bir ivme kazanarak demokratikleşme yolunda önemli bir kazanım elde ederek günümüze kadar geldiyse de Türkiye’yi dışarıdan çevrelemek, merkezi ellerinde bulundurmaya devam etmek isteyen çevrelerden kaynaklanan kırılganlıkların hala devam ettiğini söylememiz gerekir.
Türkiye’nin demokrasi, ekonomi, kültür, siyasi ve içtimai fay hatlarındaki hareketlilik devam etmektedir. Ancak özellikle 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü göstermiştir ki bazı iç ve dış çevreler Türkiye’de toplumsal kaynaşmanın, demokrasinin ekonomik ve kültürel istikrarın yerine tedirginlik ve istikrarsızlaşmanın alması için her yolu denemişlerdir. Bu durum ekonomik sosyo-kültürel anlamda Türkiye’nin önünü tıkayabilecek kadar güçlü bir beklentinin de her daim yaşamasına ve bundan çıkar umanların beklentilerinin artmasına neden olmaktadır.
Eski Türkiye’den beklentileri büyük olan dış kaynaklı bazı taşeron devlet ve yapıların; Fransa, Yunanistan… gibi bazı batılı devletlerin; Batı ve ABD kuklası çoğu Arap krallıklarının önümüzdeki süreçte daha da gemi azıya alması beklenmelidir! Bunun emareleri yeni Türkiye’nin Doğu Akdeniz, Karadeniz, Libya, Somali, Katar, Karabağ, Azerbaycan, Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde gösterdiği dik duruşa karşı gösterdikleri tepkilerden de anlaşılabilmektedir. Bundan böyle bir süre daha da artarak devam edecek gibi görünmektedir.
150 yıla varan dış kaynaklı iç siyasetin taşeronları ayan beyan ortaya çıkmıştır. Hatta o çevreler kendilerini ortaya koymaktan çekinmemektedirler.
Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin bölgedeki dik duruşu dış kaynaklı ancak yerli görünen bazı çevrelerin siyasi hayatın merkezinde daha fazla görünmelerini sağlamaya yönelik çalışmalarına hız vermelerine şahit olacağız.
Merkezi-Türkiye’yi ele geçirme, yönetme, yönlendirme amacı güden ekonomik, siyasi ve medya çevrelerinin dışarıdan aldıkları destek oranında Türkiye’de değişik isimler altındaki sivil toplum kuruluşları ve bazı siyasi çevrelerin kargaşa peşinde olacaklarını öngörmek zor değildir.
Buna karşılık halktan- çevreden gelen dalganın da ses ve gücünün her geçen daha da güçleneceğini-çevrenin merkezi yönetme gücüne kavuşabileceğini henüz söylemeliyiz. Ancak dikkat edilmesi gereken en önemli husus millettin sağ duyusuyla gelen dalganın en büyük beklentisi milli çıkarlar, kültür, hukukun üstünlüğü ve ekonomik refah düzeyinin arttırılmasıdır. Sonradan görme, taşıma kültürle beslenen bazı çevrelerin halka sunacağı ve bir yönüyle tercüme kültür, din, ideoloji denilebilecek unsurlar halk tarafından uzun vadede yadırganacaktır.
Milliyetçi görünümlü, sosyal demokrat, liberal, sağcı, bireyci, çevreci argümanlarıyla ortaya çıkma ihtimali olan seslerin bazı çevrelerin zoruyla zaman içinde tek ses haline getirilmesi mümkündür. Ortak ses ve ortak tavır gibi görünme ihtimali bulunan bu sesin daha çok dış merkezli olması ve Türkiye’de halen devam eden bürokrasi-ekonomi ağırlıklı çevrelerin desteğini alıyor görünmesi söz konusu hareketi besleyen-destekleyenler arasında büyük bir tenakuzun yaşandığını ortaya koymaktadır.
Kim ne derse desin, dünya ne yöne giderse gitsin Türkiye’de tarih kendini tamamlayacak ve millettin tarih ve kendi değerlerinden, tecrübesinden beslendiği süreç mutlaka yolunu bulacaktır. Türkiye bu sürece girmiştir. Ancak Türk medeniyeti üzerine yapacağımız düşünme, ders alma, yeni stratejiler geliştirme; geleceği planlama biçimlerimizi daha da zenginleştirmek zorundayız. www.tarihistan.org
FACEBOOK YORUMLAR