Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

TÜRK ANLAYIŞINDAKİ ATALET

27 Ağustos 2023 - 11:30

TÜRK ANLAYIŞINDAKİ ATALET

Canlılar arasında halinden memnun olmayan tek varlık insanoğlu olsa gerektir.
İnsan ne kadar çevreye hâkim olduğunu söylese de çevreye karşı bir o kadar da vahşileşiyor. Vahşileşen insan egosunu tanrılaştırmaya, kendini taptırmaya başlıyor. Ortaya koyduğu eserler, işgal ettiği makamlar, hatta değerlerini, inancını bile bu yönde geliştiriyor. Kendini ön plana çıkaracak mimari eserler, gökdelenler, camiler, siyasi çevreler, reklamlar, diziler, filmler yapmaya başlıyor.
Köklü medeniyetimizin irfan ehli insan anlayışıyla günümüz insanının ortaya koyduğu hayat, çevre, inanç anlayışları dikkate alındığında eskilerin mütevazılık, gösterişten uzaklık, yapılış gayesine uygunluk esas anlayışı yerini alan vahşi ruhların ele geçirdiği günümüz insanının anlayışları taban tabana zıt görünüyor.
Anlayış değişimlerimiz yalnız mimaride olsa bir nebze anlayışla karşılayabiliriz. Ancak günümüz insanı hangi inanç, gelenek, kültür, ideoloji ve milletten olduğuna bakılmaksızın vahşileşiyor. “Ben varsam dünya, hayat var. Ben yoksam dünya, hayat yok!”
Böyle bir anlayış antik Yunan’da Olympos’ta yaşayan tanrılara mahsus pagan anlayışının Katolik Kilisesi eliyle Batı kültüründe batılı insanının zihinlerine engizisyonlar tarafından kazınan bir anlayıştır.
Bu anlayış egoizmi tanrılaştıran ve yarattıkları tanrıyı kendi dinleri haline getiren İsrailoğullarıyla Musevilik inancı etrafında kümelenen Yahudilik anlayışına benzer bir anlayıştır.
Türk kültüründe hoş karşılanmayan ne varsa günümüz düşünüş, yaşayış, anlayış ve inançları tarafından hoş gösteriliyor. Hatta rol modeller haline getiriliyor.
Dünya milletleri, ideolojileri ve yönetim sistemleri dediğimizde zihnimizin bir köşesinde yerini bulabilirken dünya dini, inanç ideolojisi, ideolojik din kavramları, hayatın standart haline getirilmesi ilk etapta Musevilik ve Hıristiyanlık formüllerini çağrıştırıyor. Yönetim, sermaye ve din adamlarının formülleştirip sistematik hale getirdiği ”Dünyacı” inanç ve yaşayış sistemleriyle Türk kültürünün olgunlaştırarak günümüze kadar getirdiği değerlerin aynı kefeye konması günümüz Türk dünyası ve Müslüman coğrafyalarının en büyük sorunu olarak görülmelidir. 
Tarihi kültürel ve dini metinler bağlamında Türk dünyasının referanslarıyla Batı dünyasının referanslarının ortak zeminde buluşmaları mümkün değildir. 
Ancak işin pratik yönüne bakıldığında, pagan inançlarını tapan insanları mercek altına aldığımızda XVII.yüzyıldan itibaren daha çok Batı dünyasında gelişen yönetim, ideoloji ve yaşamların şekillendirdiği insanların elinde günümüz inanç ve ideolojileri de şekillenmiş görülmektedir. Bu şekillenme önceleri Türk ve Hıristiyanlık inançlarının karşı karşıya gelmesi şeklinde tezahür etmişken şimdilerde inançların aynileştirilmeye çalışılması, dünya inancına geçilmesi, evrensel bir dil, millet ve değerler manzumesi; hukuk, yönetim, ekonomi, askeriye, teknoloji, mimari, müzik… Her alanda farklılıkların ortadan kaldırmasını öngören yeni bir inanç ve dünya sistemine doğru gidildiği görülmektedir.
Türk dünyasını özüne döndürmesi ve sorgulaması gereken Batı merkezli dini, siyasi ve ideolojik hayatın ekonomik ve teknolojik baskı unsuru olarak dayatılmasını görmek gerekmektedir.
Dünyayı yönetmek, yönlendirmek, şekil vermek, sahip olmak her zaman büyük milletlerin milletin ülküsü olmuştur.
Mitolojiler, destanlar, efsaneler, menkıbeler... İnanç sistemleri ve milli ülkülerin yön vermesiyle şekillenen devletler, ekonomik yapılar, milli ve dini değerleri ölümsüzleştirme her büyük milletin ana gayesidir. Bu kutsi anlayışın her köklü millet ve medeniyete Tanrı tarafından verildiğine inanılan bir görev olması ve Tanrının çalışma, üretme, her daim hareket halinde bulunanları övmesi Türk medeniyetinin en önemli harcını oluşturmuş görülmektedir.
Türk’e göre dünya, devlet ve hayata bakış anlayışının değişimi XVI. Yüzyılda başlamış ve XVIII. Yüzyılda daha da derinleşmiştir.
XVIII. Yüzyıldan sonra Türk dünyasında daha bir belirgin hale gelen atalet, durağanlaşma, üretim ve gelişmeye ayak diremenin altında milli kültür  ülkülerinin itici güç olma özelliğinin yerine dayatılan başka anlayışların hâkim olmaya başlaması günümüz Türk dünyasının henüz istenilen seviyede olmamasının nedenlerinden birisidir.


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum