NACİ YENGİN
İnsan siluetinin görünmezleştiği, gölgelerin kaybolduğu, karanlık, güneşsiz caddelerin çoğaldığı modernleştirilmiş ancak ruhu yok edilmiş şehirlerde yaşamak zor.
Tahribat, talan, yağma, her türlü yok etme eğilimini bünyesinde barındıran batılaşmış insan, tarihi dokunun ruhu ile kan ve beyin uyuşmazlığı yaşamaya başladığından bu yana vahşi kapitalizmin gönüllü kölesi rolünü üstlenmeye ve bu uğurda yaşamaya devam ediyor.
Modern insandan beklenen temel görev modernizmin kurucularına kayıtsız kuralsız itaat etmesi, üretmeden tüketmesi, eskiyi yok ederek tüketim mekanizmalarını sürekli canlı tutarak efendilerinin çarkları arasında dönen beynini öğüttürmeye devam etmesidir!
Binlerce yıllık mazinin emanetçileri olan günümüz insanı, mimariden yemeğe, tarihten müziğe her ne varsa geçmişten bu güne gelen imanın mirasını kendi malıymışçasına hor kullanmaya devam ediyor.
Yeni bir zihniyet değişimine ihtiyaç var.
Kuşkusuz, gerçekleştirmek zorunda olduğumuz zihniyet devrimi zihinsel çabaların ortak ürünü gibi algılansa da devletin bireyler üzerinde etki edebilecek eğitim, sanat, basın-yayın... Her türlü etki alanını değerlendirerek ivme kazandırabileceği alt yapı çalışmalarıyla tabana inebilecektir.
Zihniyet devriminin ön koşulu her türlü üst kabul ve her türlü belletilmiş doğrulardan-üst komplekslerden-dogmalardan kurtularak işe koyulmak olmalıdır.
Siyasi, ekonomik ve teknolojik üstün görünmenin kültür ve geleceği de bünyesinde barındıran kültürel üst kabul şeklini aldığı günden itibaren kendimize olan güvenimiz yerini güvensizliğe ve giderek üstün gördüğümüz teknoloji, siyaset, devlet ve kurumlara karşı taklit; hatta onlara benzeme şeklinde tezahür edegelmiştir.
Batıcılaştırılan insanlar ucube düşüncelerle gölgelerinden ve geçmişinden habersiz yaşamaya başlarlar!
Eğer böyle travmatik bir durumla karşılaşılmamış olunsaydı bu millet bu kadar kötü ve kendinden olmayan değişim ve dönüşütürme direnir en azından müdahil olmazdı.
Değişim ve zihniyetin belirginleştiği, somut olarak görüldüğü alanların başında yaşam şekli, mimari, ideolojileştirilmiş düşünceler, tarih ve eğitim gelir ilk olarak.
Son dönemde başta İstanbul olmak üzere tarihi ve kültürel dokusunu kısmen koruyabilmiş Amasya, Manisa, Kayseri, Konya, Gaziantep, Erzurum... Şehirlerimizle ilgili son derece önem arz eden konuların başında şehrin siluetinin bozulmaması konusu gelmektedir. Bu konu önümüzdeki dönemde daha da tartışılacaktır.
Zira tarihi dokunun yerini alan modern mimarinin depremlerde ne hale geldiği görülmüş ve depreme dayanıklı mimari konusu ön sıralara yerleşmiştir.
Hong Kong, New York... gibi bazı şehirlerde ön plana çıkan dikine doğru mimari yer darlığı, teknolojik gelişimin sonunda ortaya çıkan zorunlu bir ihtiyaçtır. Ancak ülkemizde Tek Parti dönemi ile başlayan mimari kıyım ve yıkım Menderes döneminde daha da gemi azıya almış şekilde uzun yıllar devam etmiştir.
Önümüzdeki on yıl içerisinde İstanbul, Kayseri, Gaziantep, Manisa gibi şehirlerde mevcut tarihi ve mimari doku görünmez hale gelecek, insanlar beton yığınları arasında ruhlarını kaybedecektir.
Bir ülkenin silueti kültürünü yansıtır. Kültürde imanını.
Bir şehrin mimarisi taşıdığı kültürün en somut göstergesidir.
Selçuklu ve Osmanlı mimarisi ile Cumhuriyet dönemi mimarisini karşılaştırmak abesle iştigal ise de Cumhuriyet dönemine özgü bir mimarinin olmadığı; zevksizliğin zirveye çıktığı herkesin ortak görüşüdür. Bu durum Tazminat sonrası başlayan ve Cumhuriyet ile devam eden taşıma kültürün, kültürel travmanın bir tezahürüdür.
İnsanlar ve devletlerin benimsedikleri üst kültürleri yoksa, kültürel bağları koparılmışsa o coğrafyada yaşanan temel sorunların çözümü kültürel ve bir üst kültürü yeniden benimseme ile mümkündür.
Üst kültür, kaybettiğimizi sandığımız ancak her zaman bizi bekleyen kültüdür.
Mimariden milli birlik ve beraberliğe, ekonomik ve siyasi bağımsızlıktan teröre... Üst kültürü elinden alınan insanların önemseyeceği konular değildir.
Üst kültür inancın kültürü… Milletin öz benliğinin kültürüdür.
Şehirleri, mimariyi, çevreyi; insanlığı kurtaracak yegâne anlayış yeniden üst kültürü ortaya çıkarmaktır. Kaybedilen yitik hazineyi bulma yolunda adım atmak, niyet etmek ve cehdetmektir aslolan.
Kutsi ve milli değerleri millet ve devlet politikası haline getirerek eğitimden ekonomiye her alanda yeni bir zihniyet devriminin önünü açacak politikalar üretmek, geleceği kurtarmak adına ilk adımları atmak olacaktır.