Ege’de yaşamanın güzelliklerinden birisi de çıkıp dolaşabileceğiniz yerlerin çok oluşudur.
Hafta sonu çıkıp İzmir’de doğru giderken hiç hesapta yokken yolumuz Seferihisar’a düştü.
Seferihisar’ı dolaşmadan Sığacık’ta kalakaldık! Kendisine çekti adeta Sığacık bizi! Akşama kadar da ayrılamadık Sığacık’ın kaldırımlarından, kalesinden, organik pazar, külliye, medrese ve dar sokaklarından!
Çoğu zaman huzurlu bir ortamda bulunmayanların anlayamayacağı, şehrin hay huyundan medet umanların abarttığımı düşünecekleri, birkaç saatliğine de olsa yaşanmaya değer anların mutluluğunu yaşamak bizimkisi!
Az ötenizde, huzurun harman olduğu bir yerdedir Sığacık. Ancak, çoğu zaman huzurun nerede olduğunun farkında değilsinizdir. Gizli bir güç alır sizi satırların kalbine düşen cemre gibi götürür ılık meltemlerin vatanına. Palmiyelerin, mandalina ağaçlarının, denizin nefesinin dinlendiği bir yerlere gittiğinizin sonradan farkına varır ve şaşarsınız bu duruma. Herkes şaşar! Sığacak şaşırtır insanı!
Sığınmak, bir yerlere sokulmak ve bir yerlerde kendinizi bulmak için çıktığınızı anlarsınız o günkü yolculuğunuzun anlamını çözmeye çalışırken! Adımladığınız dar sokaklardan geçip, kalbinizin 1521’lerde attığını hisseder ve ayak izlerinin peşine takılıp giden benliğinize engel olamaz haldeyken kale içinde pazar yerinde bulursunuz kendinizi!
Sığacık Kalesinin üzerinde dolaşırken kemanın namelerine takılı kalacağımı söyleseler inanmazdım! Kale içinde kurulan semt pazarlarında dolaşırken el işi göz nuru, sımsıcak bazlamaların kokusunu alacağımı hiç aklıma getirmemiştim! Erik, kayısı, kuşburnu, dut, pekmez… Reçellerinin tadına bakacağım hiç hesapta yoktu! İradenizin emrinde yaşamak zorunda olduğunuzu anlamak için bazen zamanın geçtiğini düşünebilirsiniz. Ömür boyunca böyle yaşadığınızı anladığınız zamanlar hiç hesapta olmadan yaşanan anlar olsa gerek! Sığacakta olduğu gibi!
Hafta sonlarını fırsat bilerek yakın mesafeli gezilere çıkmak ömrünüze ömür katıyorsa- bu gün olduğu gibi- ömrüme ömür katılmış olmalı diye düşünüyorum!
Seferihisar’a doğru kıvrılırken mandalina bahçelerinin albenili kokusu hala devam ediyor.
Sığacağın denizi öpen en kuytu köşesi kalesidir.
Tarihin, tabiatın ve teknolojinin günümüze kadar yıpratamadığı Sığacık Kalesinin geçmişi Selçuklulara kadar uzanır.
Zaman içerisinde depremlerin etkisiyle harap olunca önce Aydınoğluları daha sonra Osmanlılar tarafından tamir edilmiştir.
Sığacık Kalesi, Ege denizindeki önemli stratejik konumunun Kaptan-ı Derya Piri Reis tarafından fark edilmesiyle Kanuni Sultan Süleyman tarafından Parlak Mustafa Paşaya Antik İyon Teos harabelerinden getirilen taşlar kullanılarak yeniden inşa ettirilmiştir.
Kalenin şu anki görünümü 1521-1522 yıllarında Kanuni döneminden kalmadır. Önceleri "Sığla" olarak anılan kale, savunma amacından çok deniz üssü olarak değerlendirilmiş.
Sığacık’ta kale duvarlarının üzerine çıkılan merdivenler halen mevcut. Ya Allah çekip kale duvarlarının üzerine tırmanıyorum!
Kale içinde organik pazar kuruluyor. Her pazar Sığacık ve çevreden getirilen bahçe bitkileri, ev yapımı gıdalar, sebze meyve satılıyor.
Sığacık Kalesi içerisinde 250 bina bulunuyor. Bunlar arasında en önemlisi Sığacık Camii Külliyesi, Bahriye Nazırı Parlak Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. (1522) Sığacık’ta cami, hamam, medrese ve şadırvan hala dimdik ayakta. Hamam bakımsız kalmış. Ancak, Sığacak külliyesinin bölümlerinden en göz alıcı ve bakımlı olanı Medrese. Bunda elbette medreseyi gözleri gibi koruyan “Bab-ı Devran” butik ve kafeterya işletmeciliği yapan o, dost insanların da payı büyük.
Yanından geçenlere karşı davetkâr bir görünümü var medresenin. Bab-ı Devran ismi de çok yakışmış bu işletmeye… Bakımsız ve sahipsiz kalsaydı herhalde medresenin durum da hamam gibi içler acısı olurdu! Oturup hasbıhal etme imkânı bulduğum Bab-ı Devran’ın işletmecileri bir yandan eski medrese binasında kendi tasarımlarını sergilerken bir yandan da huzur, dinginlik arayan insanlara ikramlarını eksik etmiyorlar.
Ayrılık vaktinin geldiğini denizin üzerine düşen koyu gölgeler hatırlatıyor.
Akşamın alaca karanlığında denizin üzerini örten güneşin kızıllığını başka diyarlara göndererek Sığacık’a, dost insanlara veda ediyoruz. Aklımı Sığacık’ın sokaklarından alıp götüremiyorum!