İKTİDAR VE HAMASET KÜLTÜRÜ
NACİ YENGİN
www.tarihistan.org
Bazen içinizden geçenleri yazmakta tereddüt edersiniz.
Bazen yazamadıklarınız için hayıflanırsınız.
Bazen yazdıklarınızdan pişman olur ve zamanı geri getirmek istersiniz.
İşte böyle bir zaman diliminde yaşıyoruz. Yazmak isteyen, düşünen, konuşmak isteyenlerin önüne konan engellerin aşılmaz duvarlar olduğu bir dönem!
Zamanın sarkacına asılı duran demlenmiş düşünceler arayıp duruyorum çoktandır.
Durulmuş ve damıtılmış tümceler olsun diyorum. Bağrı açılmamış, düğmeleri çözülmemiş cümlelerin peşinde koşayım her zaman.
Oldum olası hazzetmem günübirlik konuşan ve yazanları. Genel geçer, magazinleşmiş satırlarla oyalarlar insanları. İncir çekirdeğini doldurmayan lakırdılar eder ve karşıya geçip gülerler. Ahkâm keserler ha bire! İşte o zaman söyleyecek o kadar cümle birikir ki, ağzımı açıp üzerlerine kelime kelime, cümle cümle yağmak; gök gürültüsü olup şimşek gibi çakmak gelir içimden! Ancak la havle çeker tepkinin en hafifi olan kalbinizden silip atarsınız o yazıları ve yazıların sahiplerini.
Sahibi olduğumuz yüksek medeniyet, üzerinde yaşadığımız coğrafya, sahiplene geldiğimiz engin tarih, söz konusu kişi kurum ve düşünce mağdurları ile doludur. Bize göre bu tür günübirlik, genel geçer popüler kültürü ön plana çıkarma ve insanların dikkatlerini dağıtarak asıl yapılmak - millete fark ettirilmeden yapılmak- istenen her ne varsa bunları kolaylıkla gerçekleştirebilme adına da kullanılabilmektedir magazin kültürü.
Ülkemizin içinde bulunduğu sosyal, siyasi, kültürel ve hatta ekonomik durumu sözünü ettiğimiz popüler kültürü dayatan çevrelerin özellikle yukarıdan, tepeden inmeci, ben bilirimci bir anlayışla pompalaya geldikleri farklılaştıran, sorgulama mantığını dışlayan bir kültürün yerleşmesini isteyen çevre, kurum ve anlayışların politikası olarak görülmelidir popüler kültür.
Sözünü ettiğimiz dayatmacı popüler kültür, merkezi elinde bulunduran ve bu avantajını kullanarak ülkenin ekonomik, siyasi, sosyo-kültürel dinamiklerinde birinci aktör olarak karşımıza çıkan kişi ve kurumlar olarak dikkat çekmektedir. Bu kurum ve kuruluşlar bazen sivil toplum kuruluşu, bazen bir basın yayın organı ve bazen de bir akademik kurumlar olarak görülebilmektedir. Öyle ki artık kimlik ve düşüncelerini gizleme gereği duymayan ve bunu yasal zemine oturtarak insanımızla direkt temas kurabilen bu tür çevrelerin hedeflediği ülke ve kültürel hayatın geçirmiş olduğu süreci hep birlikte yaşayıp görmekteyiz. Bu süreç ve irfanı olmayan dayatmacı kültürel anlayış bazılarınca istenilen düzeyde başarılı olmamış olmalı ki son zamanlarda hep bir ağızdan çağdaşlık borazanını yeniden öttürmeye başladı.
Yeniçeri, devşirme kültürünün günümüzdeki temsilcileri gemi azıya almışçasına çığlıklar atmaya başladılar. Osmanlı da merkezi ellerinde bulunduran çanak yalayıcılar ülkemizin içinde bulunduğu konjüktürel duruma paralel olarak ortaya çıkmakta ve “demokrasi”, “hukuk devleti”, “barış”, “etnik ve dini kimliklerin korunması”,“çok kültürlülük bilincinin yeniden tesisi”, “etnik dillerin korunması”, “Lozan’ın yeniden gözden geçirilmesi”, “Ordu millet ayırımı”, “devletin küçültülmesi”, “federasyon” gibi pek çok konuda kampanyalar başlatmakta, yayımlar yapmaktadırlar.
Kuşkusuz sözünü ettiğimiz düşünce ve ülkemizin içinde bulunduğu bu durum Osmanlı son döneminde inşa edilmeye başlanan ulus devlet olma sürecini baltalamak ve “Türklüğe Dönüş” felsefesi şeklinde özetlenebilecek Yeni Türkiye’nin uygulamaya koyduğu yeni bir anlayışın ortadan kaldırılması amaçlarını da gütmektedir. Bu anlayış doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini yolundan saptırma, sulandırma, zihinlerde travmalar-kırılmalar meydana getirme amacı gütmektedir.
Başka söze gereksinim duyanlar Türklüğe Dönüş modelini etnik ayırım olarak algılayıp bizim ırk ayrımı yaparak başkalarınanı ötekileştirdiğimizi düşünen düşünce, irfan ve izanları dumura uğramış popüler kültürcülerdir! Yoksa bizim ortaya koyduğumuz düşünce içerisinde Hoca Ahmed Yesevi’den başlayarak günümüze kadar gelen İslamlaşma anlayışı, modern dünya algısı da bulunmaktadır.
Kendi gelecek yolunu çizemeyen insan, toplum ve iktidar ve devletler başkalarının çizmiş olduğu yoldan gitmeye mecbur ve mahkûmdurlar. Hem de o yolun tüm pislik ve kılıç artıklarını toplayıp efendilerinin pisliğini temizleyen paryalar olmaya mecburdurlar.
Günübirlik, hamaset kokan konuşmalar, TV tartışmaları, belli merkezlerce pompalanan paket haberler insanımızı ve yüksek medeniyetimizin temel dinamiklerini çepeçevre kuşatmış; kıskacına almıştır. Bu kıskaç ve çemberden kurtulabildiğimiz, başımızın dik ve kendi kendimizin efendileri olarak yaşadığımız döneme daha zaman var…
O zamana dek bundan biraz daha iyi ancak tam da istediğimiz gibi olmasa da yaşamaya devam edeceğiz!
İktidarın belli esnekliğinden ve reflekslerinden yola çıkarak İslamcılık eksenine-Osmanlı modeline yama varmış gibi görülen yanılsamalar II. Abdülhamit Döneminin İslamcılık modeline uygun politikalar üretildiği saplantısına inanmak gibi bir şeydir.
Bizden hatırlatması.