Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

İBRAHİM GÖKÇEN VE TÜRK LİRASI

13 Aralık 2015 - 16:46 - Güncelleme: 16 Aralık 2015 - 13:14

İBRAHİM GÖKÇEN VE TÜRK LİRASI

NACİ YENGİN

[email protected]

Eskiden şehirlerin kendilerine özgü değerleri, sembolleri vardı. Şehir denildi mi medeniyetin beşiği olarak görülürdü.

Şehirleri ayağa kaldırmak amacıyla şehirliler el birliği ile çalışır, üretir ve şehre olan sevgilerini ortaya koyarlardı. “Benmerkezci” anlayış “biz merkezci” anlayışı yok edene dek şehirler hayatın canlı organizmaları olarak insanla birlikte yaşar ya da canlılığını kaybederlerdi. Bu çerçeveden bakıldığında kadim medeniyetler kadim şehirlerde şekillenir, dal budak salar ve beynelmilel hale gelirlerdi. Buhara, Semerkant, Bağdat, Şam, Kurtuba, Kudüs, İstanbul, Bursa, Erzurum, Manisa, Amasya…bu nevi medeniyet beşiği şehirlerimizden sayılmaktaydı.

Osmanlı medeniyetinde Manisa gibi payitahta hükümdar namzedi yetiştiren şehirlerin ayrı bir değeri vardır. Manisa gibi şehzadelerin yetiştiği şehirler medeniyetin önemli durakları ve kültürel hayatın en canlı organizmalarıydı. Ancak bu canlılık zaman içinde yerini sessizliğe bırakacak, şehirler şehzadelerden yoksun kalacak, ekonomik ve sosyal hayatı durağanlaşacak ve zaman içinde yaşayan insanlarla birlikte haşmetli geçmişine özlem duyarak yaşamaya başlayacaklardır!

Cumhuriyeti yıkıntılar içinde, külleri arasından dumanlarla karşılayan Manisa gibi şehirlerin makûs talihini yenmeleri için uzun ve meşakkatli çalışmalar yapılması gerekmiştir. Ki hala o makûs talihi yendikleri söylenemez birçok şehrin. Ancak Manisa Cumhuriyet sonrası başkent Ankara ile birlikte önemli bir kalkınma hamlesine girişmiştir. İmar, iskân, ticaret, tarım ve şehrin kalkınması amacıyla yapılan çalışmalar CHP ve Halkevlerinin öncülüğünde, valiler eliyle yürütülmektedir.

Manisa Halkevinin çalışmaları olmasaydı günümüze kadar gelen ekonomik ve kültürel değerlerin pek çoğunun bu günlere ulaşması mümkün olmazdı. Halkevlerinin genç Cumhuriyetin ilk yarısında ortaya koymuş olduğu çalışmaların yarısı bile yapılabilmiş değildir. Halkevlerinin çatısı altında toplanan bir avuç münevverin insanüstü gayretleriyle gerçekleştirilen şehri bütün yönleriyle ortaya çıkarma, kurtarma ve geliştirme çabalarının hala meyvelerini yediğimizi söylersek abartmış olmayız! Öyle ki o dönemde yapılan birçok çalışma bizler için hala başucu eseri ve bulunmaz nimet olarak görülüyorsa öğretmen, mimar, ressam, bürokrat, maliyeci, esnaf… Bir avuç gönül eri insanın devlet ve yerel yöneticiler tarafından desteklenmeleri sayesinde olmuştur.…

Şehirde yaşayan ve şehre değer katanların nereli olduklarının önemi yoktur. Şehri benimseyen, özümseyen ve ayrıldığında o şehri özleyenlerin doğum yerlerine bakılamaz. Onlar artık yaşadıkları, ürettikleri; özlem duydukları şehrin insanıdırlar.

                 

Bunlardan birisi de İbrahim Gökçendir. Tarihçi,  coğrafyacı, ressam, öğretmen ve Manisa aşığı İbrahim Gökçen!

İbrahim Gökçen ve onun çağdaşlarına dair yaptığım her araştırmada şehre kattığı değerlerle ilgili farklı yönlerine rastlayarak onlara karşı minnettarlığım katlanarak artıyor.

 "Üzüm Salkımlı Kız ve Manisa "
Tarihçi, ressam İbrahim Gökçen 'in 9 Nisan 1938'de Ulus Gazetesi "Manisa İlavesinde" yapmış olduğu "Üzüm Salkımlı Kız ve Manisa" tablosu 15 Ağustos 1942'de piyasaya sürülen 100 Türk lirasını da süslemektedir. 9 Ağustos 1947'ye kadar tedavülde kalan 100 Türk Lirası ile İbrahim Gökçen ve Manisa üzümü ulusal sembol haline gelmiştir. 

Görüldüğü üzere İbrahim Gökçenin Manisa’dan Türkiye’nin ekonomik hayatına dair katkılarına şahit oluyoruz ki bu bile şehrin günümüzdeki ataleti dikkate alındığında 1940’lı yıllarda Manisa’nın ülkenin sanat, ekonomik ve siyasi hayatında ne denli etkili olduğunu göstermektedir!

 

 

 

 

 

 

Reklam