Hakkı Avan’a mektup
Hakkı Avan hakkında kalem oynatmak zor.
Birkaç kez denememe rağmen şimdiye kadar bir türlü ortaya derli toplu bir yazı çıkaramadım.
Altı yıl önce tanıdım kendisini.
CBÜ yayınları arasından çıkan “Manisa Mektupları” kitabını okuduktan sonra Hakkı Avan ismini zihnime kazımış ve tanışabileceğim günü sabırsızlıkla çekmeye başlamıştım. Değerli gönül ve kitap dostu Mustafa Özkösemen Bey sayesinde tanımaktan mutluluk duyduğum birisi oldu hep. O günden sonra ayda birkaç kez görüşmeye başladık. Görüşmeye, cümlelere değer katmaya devem ettik!
Şehir adına sancı çeken insanlarda olduğu gibi kültür aşığı Hakkı Avan’da daha fazla görülen bir sancı var oldu hep. Bu sancı hepimizin ortak sancısıydı. Bu sancı şehri omzunda taşıyan üç beş yürekli insanın sancısıydı.
Bazen İstasyonda, bazen Ulu Park’ta bazen de bir kıraathanede saatlerce sohbete dalar ve şehir adına hülyalarımızı, endişelerimizi birleştirdiğimiz cümlelere nokta koyamadan bir dahaki sefere diyerek ayrılırdık.
Geçen akşam telefonun telleri arasında akıp giden ses zamanı muştuluyordu adeta! Onun sesiydi. Bu sesi unutmam mümkün değildi üstelik. Heyecanlı olduğu titrek cümlelerinden anlaşılıyordu. Sevincin heyecanı, helacını vardı sonuna virgül konan henüz bitmeyen cümlelerinde.
Düşünürün, sanatkârın her doğumu, her ürettiği eser kış ortasında karanlığa karşı yakılan mum gibidir. Üreten, yazan, düşünen insanların tüm sermayesi sancısını çektiği yapıtlarının gün yüzüne çıkması, ilgi görmesidir.
Şehre değer katan insanları arayıp bulmak için çaba göstermeniz gerekir bu kentte. Hem de epey bir çaba harcamanız gerekebilir! Kentli olamayan ancak kentlilik görünümünü kazanmaya çalışan insanlar hangi kaldırımlarda, hangi cenahta, hangi mekânlarda bulunurlarsa bulunsunlar zihinlerinde barındırdıkları hayata bakışları değişmediği sürece bulamazlar şehre değer katanları… Ne aradıklarından da çok emin değildirler zira! Ancak bu ses ben buradayım diyor her an insanlara. Yazarak, konuşarak seslenmeye devam eiyor.
Hakkı Avan gibi mektupla da seslenenleri bulmak, ortaya çıkarmak gerekir. Şehrin, geleceğe adanmış düşlerin sahiplerinin bir görevidir de bu!
“Esen Yel’e Mektuplar”[1] kış ortasında insanın içini ısıtan cümleler demeti. Şiir tadında cümlelerin harman olduğu mektupların derlendiği denemelerden oluşan Hakkı Avan’ın kitabı kaybolmaya, unutulmaya yüz tutmuş mektup türünü ayakta tutmaya çalışan ender yapıtlardan birisi.
Aksaray Lisesinde edebiyat öğretmeni olan Esen Yel ile yazarımızın yolları Manisa’da kesişmiş. Esen Yel Gördes’te Hakkı Avan Manisa’da yaşamlarını sürdürüyor.
Mektuplar hal hatırdan sonra başlar asıl. Cümleler akar ve mektuplarla dökeriz içimizi. Düşüncelerimizi, düşlerimizi mektuplarla aktarırız sevdiğimiz insanlara, sırdaşlarımıza. Hakkı Avan’da öyle yapmış. Öğretmeniyle paylaşmış satırlarını, insanlarla paylaşmak ister gibi.
“Esen Yel’e Mektuplar” da on iki mektup yer alıyor. Düşünce dünyası, sancıları, isyanları, çaresizlikleri… Bütün açıklığıyla gözler önüne seriliyor mektuplar boyunca yazarın us dünyası. Ki yazar her mektubunda şehre, kültüre dair düşüncelerini ortaya koyarken daha çok yaşadığı şehir ve kültür adına bakış açıları geliştiriyor.
“Anneme mektup yazacağım/Çayım demlenedursun mutfakta/Tam iki ay oldu/Memleketten ayrılalı/Ne bir mektup aldım/Ne de bir kart./…/”
Hakkı Avan’ın bizcileyin teknoloji ile arası iyi değil. Aslında şöyle demek daha doğru: Teknoloji sanatı, duyguları öldürüyor. Ne bir daktilo ne bilgisayar tuşları hiçbirisi kalem ve kâğıdın yerini tutamıyor. Aynı düşünceleri Atilla İlhan ve Hilmi Yavuzda da duymuştum. Onlar da yıllarca direnmişti teknolojiye.
Yalnızlar üretir daha çok. Yalnızlar yaşar ebediliği diye düşünürüm. Hakkı Avan gibi kalabalık kaldırımların şehrinde yalnızlaşan düşüncelerin sahipleri de olmasa şehir hepten sahipsiz kalacak!
İyi ki varsın Hakkı Avan. İyi ki yazıyorsun… Cümlelerini çoğalt her dem yazmaya devam et ne olur!
“İki adım kaldı/ Yalnızlığa/Güneşe/…/diyerek ölümsüzlüğe doğru atılan adımları onun satırlarıyla bitirelim.
[1] Hakkı Avan, Esen Yel’e Mektuplar, İl Özel İdare Yay. Manisa, Şubat 2013