DERİN UYKUDAN UYANMAK- BATI YAKASININ HİKÂYESİ
Naci YENGİN
Türkiye istemese de kendisini yolculuğundan, atalarının binlerce yıl önce çizmiş olduğu rotadan kurtaramıyor! Şanghay'a yaklaşma, Türkistan'a açılımın başka ne anlamı olabilir ki?
Türkiye iki yüz yıldır köklerinden uzaklaşmak için isteyerek ya da şartların dayatmasıyla çok uğraştı!
Ancak görüyoruz ki gelinen noktada bir arpa boyu yol alınamadı! Ne yolu, ne kazancı aksine birçok yönden zarar hanemize yazılan kayıplar, yenilgilerle dolu tarihimiz oldu! Avrupa maceramız yenilgiler, kayıplar ve ödünler tarihimizdir dense yeridir. İrfandan kültüre, medeniyetten uygarlığa, milletten ulusa evrilen yenilgilerin tarihi!
Çağdaş tarih kitapları zafer, kazanç, çağdaşlık, uygarlık, modernite, uluslaşma… Diyerek geçse de Batı maceramız öyle çok matah bir şey değildir!
Batı yakasının hikâyesi öyle filmlerde, romanlarda ballandıra ballandıra anlatılan şatafatlı bir macera olmadı bizim için! Aksine sıkıntılar, ekonomik darboğazlar, Duyu-ı umumiye, İMF, darbeler, koalisyonlar, terör hareketleri, öğrenci ayaklanmaları, sanayileşemeyen, tarımını, hayvancılığını, meralarını, otlaklarını koruyamayan; ne yiyip içemeyeceğine, ne üretip üretemeyeceğine bile kendisi karar veremeyen bir ülkenin demokratik, laik Batı macerası acı reçetelerini millete çıkarırken Batı ve onların beslemeleri, işbirlikçileri her zaman millete rağmen ülkenin kaymağını yedi…
***
“Kötü komşu insanı mal sahibi yapar” atalar sözü 200 yıl yıldır anlaşamadı. Anlaşılmasına müsaade edilmedi!
200 yıldır ülke yönetiminde merkezi ellerinde bulunduran devşirme kökenli zihniyetler Cumhuriyetle birlikte yerini bürokrasi bırakmışsa da devşirme zihniyeti devam etmiştir. Öyle ki Batı destek ve anlayışıyla yetişen genç beyinlerin başka türlü hareket etmeleri; ülkelerinden ziyade yetişme, eğitim tarzlarına, efendilerine hizmet etmek gibi bir görevleri vardı. Öyle de oldu!
Mankurtlaşan beyinlerden baka türlü hareketetmelerini beklemek saflık olurdu! 200 yıldan fazladır Batı yakasının yetiştirdikleri kahraman, usta, uzaman, vatansever, şeyh, lider, önder ve hatta din adamı-hoca olarak örnek alınacak, yolunda yürünecek, fikirleri için gerekirse ölünecek insanlar olarak adeta mitolojik birer kahraman gibi belletildi-kazındı zihinlerimize!
Ancak bazen kısık sesli de olsa, köşelerinde, Babil kulelerinde bildikleri telden çalmaya, doğru bildiklerini millete anlatmaya, aktarmaya çalışanlar çıkmadı değil. Ancak sesleri kısıldı, ışıkları karartıldı, kitapları toplatıldı, insanlarla, milletle buluşmaları engellendi… Mevziler tutulmuş, gazete köşeleri istila edilmiş, edebiyat, sanat, mimari, ekonomi, eğitim, bürokrasi, siyaset, üniversiteler at gözlüğünü çıkarmamak için 200 yıldır yaptığı gibi milletin milli ve manevi, devletin millete olan bağlılığını görmemek için direnmeye devam ediyordu! Şimdiye kadar bu minvalde devam eden güzelim ülkemin güzel insanları uyandıklarında Batı, AB, ABD… Mevzilerinden ülkeme, milletime, imanıma doğru atışlar yapıldığını gördüğünde ise 200 yıllık derin uykudan uyandı! Uyanmalı!
***
Sözün özü Türkiye’nin Tanzimat’tan bu yana devam eden Batı yakasının hikâyesini dinlemeyi bırakmak ve kendi hikâyesini-yol haritasını çizip yazmak zorundadır.
Türkiye BOB projesiyle kendisine dayatılmak istenen Sevr paçavrasına karşı Selçuklu modeliyle yeni bir Ortadoğu kuşağını hayata geçirecek adımları çok kapsamlı, çok boyutlu ve geniş hinterlandı kucaklayan dış politika geliştirmek zorundadır. Aksi halde Batı yakasının hikâyesi bitmeyecektir!
Türkiye’nin gerekirse Şanghay İşbirliği Örgütü dâhil Türk Birliği Teşkilatını daha da aktif hale getirmelidir.
Ya da Türk-İslam Kalkınma ve İşbirliği Örgütü kurarak yeni açılımlar, yeni nefes alma kanalları açmak ve bulmak zorundadır.
Türkiye’nin yeni bir işbirliklerine yeni açılımlara ihtiyacı vardır. www.tarihistan.org