AHMET ER: YESEVİ DURUŞLU YALNIZ!
NACİ YENGİN
AHMET ER: YESEVİ DURUŞLU YALNIZ!
Bir ülkenin tarihinde önemli yere sahip olayların içinde yer almak her insana nasip olmaz. Bu durum bazen insanı yüceltirken bazen de tarihin affetmez çarkları arasında yok olmasına sebep olabilir. Bu anlamda tarihe, geleceğe not düşmenin, tarihe bir iz bırakmanın önemi tartışılamaz.
Öyle olaylar ve olayları meydana getiren kişilikler vardır ki şaşar ve olayların geçtiği dönemin koşullarıyla olayın içinde bizzat rol alan insan ve düşünceleri karşılaştırdığınızda çoğu zaman insanların olayların akışında birçok hataları, rolleri olsa da kahraman ilan edildiklerine şahit olursunuz. Bu durum tarihin yanılsama ve yönlendirmesiyle, yazarın olayı nasıl kurguladığıyla da büyük ilgisi vardır.
Tarih bilimi her ne kadar olayları objektif yaklaştığını iddia etse de sonuçta ‘geleceği inşa etmek’ gibi bir misyonu hiçbir zaman göz ardı etmez, edemez!
Tarihe not düşmek derken kurgulanan geçmiş ve inşa edilecek gelecek arasında rolü bulunan insan faktörünün her zaman birinci derece rol üstlenen temel aktör olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Geçmiş bilimi biraz da insanların inşa ettiği ve insanın kahraman-hain ilan ede geldiği acımasız bir bilim dalı olagelmiştir. Araştırılacak konu ve olaylarda rol alan kişiler üzerinden yapılacak araştırma her zaman olumlu sonuçlar doğurmayabilir. Her zaman beklenen sonuçlarla karşılaşmak mümkün olmayabilir.
O zaman yapılacak en önemli şey tarihte rol alan insanı ortaya koymak ve merkezi insanı alarak olayları araştırmak olmalıdır.
Olaylarda birinci derece rol alan aktörlerin yaşantılarını, duygu ve düşüncelerini tüm açıklığı ile ve bizzat hayatlarına ortak-tanık olarak geleceğe ışık tutacak ipuçları sunmak olmalıdır tarihçinin görevi.
Burada üzerinde durmak istediğimiz, tanıdığımız, hayatına tanık olduğumuz Ahmet Er’den bahsetmek istediğimizi belirtmek isteriz.
Geleceği şekillendirmek insanları tanımakla mümkünse şayet tarihin belli dönemlerine iz bırakmış insanların hayatlarını tüm çıplaklığı ile ortaya koymak gerekiyor.
Bu tür insanlardan birisi de 27 Mayıs 1960 Darbesinin etkili subaylarından Ahmet Er’dir. Mütevazı, hatta biraz da sıradan yoksul bir yaşantı sürdü ömrü boyunca.
Ahmet Er ismini ilk hatırlamam Manisa merkezli yayımlanan Nizam-ı Âlem Dergisiyledir. Orada Nedim Diyemli gibi isimleri de hatırlarım.
Aradan yıllar geçti ve Ahmet Er ismi aklımın köşesinde kaldı hep.
Tarihçilik ve ilgi alanımız nedeniyle ister istemez Ahmet Er ismini hep 27 Mayıs Askeri Darbesi ile özleştirmeye başladım zaman içinde ve ne yalan söyleyeyim biraz da art niyet oluştu kendisine karşı.
Sonuçta 27 Mayıs 1960 darbesine katılan birisiydi Ahmet Er!
Darbeyi destekleyen, demokrasiye karşı gelen kadronun içerisindeydi!
Darbeden sonra yurt dışına sürgün edilmiş ve darbeyi gerçekleştiren CHP zihniyetli kadronun dışına atılmışlardı arkadaşı Alpaslan Türkeş’le birlikte ama yine de darbecilerden birisiydi!
Hatta yanımda bulunan ve kendisinin yazmış olduğu ‘Hatıralarım Ve Hayatım- 27 Mayıstan 12 Eylül’e’ kitabının1 ilk baskınsını yıllarca okuyamadım. Elim varmadı okumaya. Ta ki bu yıla kadar. Ta ki kendisinin bizzat tanıyana dek!
Manisa- Akhisar Sünnetçiler Köyünde yaşayan Ahmet Er’le tanışmak isteyip istemediğini sorduklarında hiç düşünmeden kabul edip beş arkadaş arabayla köyüne gittik. 1960 Darbesinden sonra görev yaptığı Libya’dan sonra köyüne yerleşmiş.
Tarımla uğraşan bir köy Sünnetçiler Köyü. Mütevazı insanlardan oluşuyor. Ahmet Er’in evi öyle gösterişli bir ev de değil. Hatice Hanım yılların birikimi ve Türk kadınının engin misafirperverliğini sergiliyor bize karşı. Ahmet Er yataktan kalkamasa ve kısmı felç içinde hayatını devam ettirmeye çalışsa da düşüncelerinin sağlamlığı ve bizimle yaptığı konuşma hala daha dimdik ayakta olduğunu gösteriyor.
Ahmet Er gibi birisiyle yeni tanışmış olmamıza rağmen konu ister istemez 27 Mayıs Darbesine gelip dayanıyor.
Hala dilini eğip bükmeden hatıralarında zikrettiği doğru bildiği gerçekleri anlatmaktan çekinmiyor 1927 doğumlu Ahmet Er.
“CHP 27 Mayıs’ın içindedir!”2
“İhtilâl öncesi bir gün, Orhan Erkanlıyı ziyarete gitmiştim. Kendisi Davut Paşa’da Tank Tabur Komutanı idi. Odasına girdiğimde iki siville görüşüyordu. Onlara döndü ve “Yüzbaşım yabancı değil; devam edin” dedi. Bunun üzerine o iki sivil şahıs şunları söylediler:
-Binbaşım, Saraçhane’de iki grubu birbirleriyle çatıştırdık. Kavga bütün şiddetiyle devam ediyor. Başka bir emriniz var mı?
Erkanlı: Teşekkür ederim! Devam edin! Dedi. O iki şahıs ayrılıp gittiler. Erkanlı ile yalnız kalmıştık:
-Binbaşım! Bu adamlar kimdir?
—Bunlar, Halk Partisi milletvekilleridir!
—Memleketin genç evlatlarını birbirine kırdırıyorlar. Bu ne haince iştir? Dedim. Erkanlı cevap verdi:
-Olaya öyle bakma. Onlar, ihtilâle zemin hazırlıyorlar!
—Allah belâlarını versin dedim ve ayrıldım.”3
“Prof. Afet İnan’ın evinde, İsmet İnönü’nün başkanlığında, Fikret Kuytak (Kurmay Albay ve MBK üyesi) ve arkadaşları bir toplantı yapmışlar. Alb. Fikret Kuytak, bu toplantıyı, bana şöyle anlattı: İsmet İnönü, iktidara gelince bizlere senatörlük verecek. O toplantıda hazır olan arkadaşlarla, bu teklifi kabul ettik. Ben bu arada Hukuk Fakültesini bitirir, avukatlık stajımı da tamamlarım. İnönü’nün bu teklifini size de açıklıyor ve kabul etmenizi rica ediyorum.“ Ben, kendisine şöyle cevap verdim:
“Albayım! Biz Ankara’ya, Hukuk Fakültesi’ne kaydolmaya, avukatlık stajı yapmaya gelmedik. Sizin bana teklif etmiş olduğunuz bu siyasî rüşveti, kulaklarım duymamış olsun.”
‘’Yanından ayrıldım. Ekim ayının başlarında bir MBK toplantısında Ecevit’in Ulus gazetesinde savunduğu Tabiî Senatörlük fikri ele alındı. O toplantıda şunları ifade ettim: “Bu, siyasî bir rüşvettir. İsmet Paşa’nın, iktidarı elimizden almak için bize karşı siyasî bir oyunudur. Bu, bizim yeminimize de aykırıdır. Biz, millet önünde, hiçbir karşılık beklemeden, millete hizmet edeceğimize yemin ettik. Onun için Tabii Senatörlük diye bir şey kabul edilemez.’’ 4
1960 Darbesinden sonra 14’ler grubu olarak bilinen Fazıl Akkoyunlu, Rıfat Baykal, Ahmet Er, Orhan Erkanlı, Numan Esin, Orhan Kabibay, Mustafa Kaplan, Muzaffer Karan, Münir Köseoğlu, Muzaffer Özdağ, İrfan Solmazer, Şefik Soyuyüce, Dündar Taşer ve Alparslan Türkeş yurt dışına sürülmüşlerdir.
Yurt dışında geçen süre sonunda Alpaslan Türkeşle geçen siyasi mücadelede hep ön saflarda gördüğümüz Ahmet Er, Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte Türkeş’in siyasi çizgisinden ‘Alperenler’ olarak ifade ettiği yeniden Nizam-Âleme doğru yeni bir siyasi çizgi belirlemiştir. Ya da zaten mevcut olan siyasi çizgisinin devam ettirecek yeni bir isimle devam ettirme kararı almışlardır.
Şimdiyse köyünde sade bir hayatın içinde bazen fasıllarla ara verilen hastalık nöbetleri içerisinde hala geleceğe bakan yüzü ve kalbiyle gençlere rehber olmaya, Peygamber ve Hoca Ahmet Yesevi Yolunu gösteremeye devam ediyor.
***
Yukarıdaki satırlar 4 yıl önce yazılmıştı. Ahmet Er 29 Mayıs 2017 tarihinde vefat etti! Ahmet er’in ardından onu tanıyan, tanımayan sevenleri birçok taziye paylaştı. 4 yıl önce yazmış olduğumuz yazı Ahmet Er ve eserleri hakkında yapılmış en detaylı değerlendirmedir sanırız. Yazının önemine binaen yenden yayınlıyorum.
***
Ahmet Er gibi yüzlerce örnek var bu topraklarda kenarda kenarda köşede kalmış ve tarihe ışık tutacak hazineleri bünyesinde barındıran şahsiyet. Ancak bunlar her geçen gün azalmakta ve bizler gelecek adına endişelenmekteyiz.
Anlam veremediğim konulardan birisi de üniversite ve akademisyenlerin bu tür şahsiyetlere karşı duyarsızlığı!
Hâlbuki Ahmet Er ile ilgili üniversitelerin tarih ve siyaset bilimi uzmanları tezler hazırlamalı ve tarihe tanıklık etmiş bir şahsiyetin hatıralarını geleceğe saklamalıdırlar.
Hafızalarımıza kazınan resmi tarihin ve sistemin öğretilmiş yanlışlarını tekrarlamak yerine sahaya inecek yeni araştırmacılara ne kadar ihtiyaç var!
1 Alternatif Yayınları, Ankara, Aralık 2000, yeni baskısı Biltek Yay. Ankara, Tarihsiz
2 Ahmet Er, age,s.57
3 Ahmet Er, age,s.56
4 Ahmet Er, age,s.76,99,100