Kırım’ın 2014 yılı Şubat ayında Rusya tarafından işgal edildiğinden bu yana geçen yedi yıla baktığımızda, Osmanlı târihinin uluslararası alanda en büyük târihçisi kabul edilen Prof. Dr. Halil İnalcık’ın uyarılarının Türkiye’de pek dikkate alınmadığı anlaşılıyor. Bir asra yakın ömrünü Türk târihine adayan, târih boyunca en çok savaştığımız ülke olan Rusya’yı ve Rusya’nın târihî emellerini en iyi bilen uzmanlardan olan Halil İnalcık, Anadolu Ajansına demeç vererek halkımızı ve yetkilileri uyarmıştı. Kırım’ın Rusya için Anadolu’yu, Boğazları, İstanbul’u tehdit etme noktasında bir atlama eşiği olduğunu belirten Halil İnalcık, “Kırım, Türkiye’yi tehdit etmek için bir merkezdir. Bugün Sivastopol’da, Ukrayna’ya bağlı olmasına rağmen Rus hâkimiyeti vardır. Bu neye yöneliktir? Türkiye’ye, Boğazlara ve İstanbul’a yönelik bir tehdittir.” diyerek uyarılarda bulundu ve ekledi: “Putin’in tekrar bir Çarlık imparatorluğu kurma teorisi var.”
Rusya’nın sıcak denizlere inme emelinin kurucusu Deli Petro’dan beri Kremlin’de çarlar değişti, Çarlık yıkıldı, rejim değişti, Lenin’den Stalin’e Hruşçov’dan Gorbaçev’e liderler değişti, Sovyet rejimi târihin çöplüğüne gitti, yeni rejim geldi ama Kremlin’deki emperyalist zihniyet değişmedi. Üstelik hırslı, KGB’nin merhamet bilmeyen eğitiminden geçmiş, Stalin ile yarışan bir Putin geldi. Rusya’da adım adım kontrolü ele geçirdi. Son anayasa değişikliği ile ölene kadar yeni çar olarak kalacak. Aynı anayasa ile Rus olmayan halkların Ruslaştırılması projesi de ileri bir safhaya taşındı.
Çarlık rejiminin uyguladığı baskıcı politikalarla yüz binlerce Kırım Türkü göç ettirilerek Kırım hızla boşaltıldı. Kırım’da artık sayıca azınlıkta olsalar da İsmail Gaspıralı ile canlanan, 1917’de Kırım Halk Cumhuriyeti’ni kuran Kırım Türklerinin üzerine Sovyet rejimi karabasan gibi çöktü. Önce aydın katliamları yaparak Kırım Türklerini başsız, lidersiz bırakmaya çalıştı. Nihâyet II. Dünya Savaşı’na katılmayan Türkiye’yi cezâlandırma bahânesiyle İstanbul’u, Boğazları, Kars ve Ardahan’ı ele geçirmeyi planlayan Stalin; bu niyetini 1945 yılında, Yalta ve Potsdam’da düzenlenen konferanslarda açıkça dile getirdi. Stalin ve Sovyet rejimi, Türkiye’ye saldırmak için hazırlıklara 1943 yılı sonlarında başladı. Türkiye ile savaşta, cephe gerisinde Türkiye’ye yardım edebileceğini düşündüğü halklar sınır bölgelerinden temizlenmeliydi.
Nisan 1944’te Alman Nazi Orduları Kırım’dan çekilirken, Kızıl Ordu Kırım’ı yeniden ele geçirdi. Kırım Türkleri artık savaşın sonunun yaklaştığını görüyor, Kızıl Ordu’da savaşan erkeklerinin sağ sâlim gelecekleri günü ümitle bekliyorlardı. Ancak gelenler, sabaha karşı kapılarını tekmeleyen Sovyet NKVD (daha sonra adı KGB oldu) askerleriydi. Sovyet rejimi sürgüne iyi hazırlanmıştı. 18 Mayıs 1944 gecesi saat 3’ten îtibâren 27000 kilometre karelik Kırım’da, bütün Türklerin evlerine askerler gitmişti. Kırım Tatarlarının evleri önceden tek tek tespit edilmiş, listeler hazırlanmış, tekmelenecek kapılar belirlenmişti. 1994 yılında ilk defa TRT’de yayınlanan 6 bölümlük Kırım Belgeseli için çok güzel Kırım Tatarcası konuşan bir Rus kadınıyla röportaj yapmıştım. Rus kadın, Ruslarla Kırım Tatarlarının karışık yaşadığı bir köyde yaşıyordu ve sâdece Kırım Tatarlarının evlerinin kapısının çalındığını söylemişti.
Evlere gelen askerlere verilen emirler kesindi. Tek bir Türk kalmayacaktı. Uykularının en tatlı yerinde sabaha karşı korkuyla uyanan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar şaşkındı. Kızıl Ordu’da olmayan, eli ayağı tutan, gücü yerinde olan erkekler birkaç gün önce emek ordusuna alınma bahânesiyle hapishânelere toplanmıştı. Hazırlanmaları için kimi yerde 5, kimi yerde 10, en fazla 15 dakika süre verildi. Askerler, Kırım’daki bütün Türkleri evlerinden neredeyse hiçbir eşya almalarına izin vermeden, önce köylerde belirlenmiş bir yerde topladılar. Sonra kamyonlara doldurarak onlar için belirlenmiş en yakın tren istasyonuna götürdüler. Burada kendileri için bekletilen hayvan vagonlarına doldurulan Kırım Türkleri; Özbekistan’a, Sibirya’ya, Urallara, Orta Asya çöllerine sürgün edildiler. Kimi zaman 22 gün süren açlık ve susuzlukla geçen yolculuk sonrasında, sürgün edilen Kırım Türklerinin yarısına yakını hayâtını kaybetti. Büyük bir insanlık fâciası yaşandı. 18 Mayıs 1944 Sürgünü ve sonrasının ağır şartlarında bir Kırım Tatarı için hayatta kalmak mûcizeydi.
Sürgün sırasında Kırım’ın Azak Denizi kıyısında, Kerç Yarımadası’ndan ana karaya doğru bir köprü gibi uzanan Arabat bölgesinde bir köydeki Türklerin unutulduğu anlaşıldı. Ancak Kırım Türkleriyle dolu yük katarları çoktan yola çıkmıştı ve onlara yetişme imkânı yoktu. Arabat’taki Türkler sallara, eski kayıklara bindirildi ve Azak Denizi’nde bunlar batırıldı. Arabat köyünde yaşayan Kırım Türklerinden tek bir kişi bile kurtulamadı. Deli Petro’dan Stalin’e kadar adım adım gerçekleştirilmeye çalışılan amaç, sonunda gerçekleşmiş; Kırım Türklerden “tamamen” temizlenmişti.
Bu sürgün kurbanlarının acı hâtıralarını, Kırım Belgeseli ve Kırımoğlu Bir Halkın Mücâdelesi belgesellerinde yayınlamıştık. Bu hâtıraları, Emel Kırım Vakfı olarak 2004 yılında kurduğumuz www.surgun.org sitemizde bulabilirsiniz. Bu sitemiz birkaç yıl önce Yurt Dışı Türkler Başkanlığının desteğiyle Kırım Derneği Genel Merkezi tarafından güncellenip zenginleştirildi. Oradan yazılı ve görsel olarak yaşananları öğrenmek mümkün.
Kırım Türkleri, bu sürgün ile onları bir millet olarak târihe gömmek isteyen Stalin ve Sovyet rejimine baş eğmediler. Olağanüstü bir mücâdele vererek, bir destan yazarak Vatan Kırım’a dönmeyi başardılar. Kırım’da yok edilen millî ve dînî medeniyetlerini yeniden canlandırma, millî haklarını elde etme mücâdelesi verirken bu defa da Putin Rusyası’nın saldırısına mâruz kaldılar. Vatan Kırım, Şubat 2014’te Rusya tarafından işgal edildi. Silâhların gölgesinde ve tehdidinde yapılan uydurma ve illegal referanduma katılım oranı ancak %34 oldu. İşgalin fiilen başladığı 26-27 Şubat 2014 gecesi Kırım Türkleri, özellikle sürgünü yaşayan yaşlılar yeni bir sürgün yaşayacakları korkusuna kapıldılar. Haksız da değillerdi. Putin imkânı olsaydı, yapabilseydi bunu da tereddütsüz yapardı. Onun için Kırım Türklerini ince ince kıymaya ve onlara zulmetmeye başladı. 18 Mayıs 1944 gecesini hatırlatır gibi gece ve sabaha karşı baskınlarla Kırım Tatarlarının evleri basıldı. Basılmaya devam ediyor. Vatan Kırım’da 1990’lı yılların başından beri Akmescit Meydanı’nda on binlerce Kırım Tatarının katılımıyla 18 Mayıs’ta yapılan sürgün kurbanlarını anma mitinglerine izin verilmiyor.
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı Refat Çubarov ve birçok Kırım Tatarı Kırım’a, evlerine giremiyorlar. Kırım Sürgünü’nün 77. yılında Kırım’da yeni sürgünler, zulümler yaşanıyor. Kırım Türkleri, Stalin ve Sovyet rejimine baş eğmediler. Putin rejimine de baş eğmeyecekler. Şanlı direniş ve mücâdelemiz sürüyor.
Yeni Ufuk Dergisi
FACEBOOK YORUMLAR