NE DESEM GÖNLÜME KÂR OLUR ACEP
Hakikat-i Muhammediyye dini ortaya koyan gerçek ve şüphesiz bir manâdır. Zira Hakk’ın zatı lütfederek Cenab-ı Muhammed’in sıfat ve zatıyla her daim ve her an için ve de geçmiş ve gelecek olanların tüm gerçekliğiyle tenezzülen görünmeyi, bilinmeyi arzulamıştır. O ne eşi olmayan bir arzudur ki zati evliyaullah için can suyu olmuştur. Kâmil olmanın çok ötesinde bir kemâle sahip olan her kimse bunu aşka mazhar olmanın zevkiyle yaşamış ve arzu eden her gönüle şerha şerha sunmuştur, bu bir.
İkincisi; Yüce Kur’anın kâtipliğine memur olan Ebû Hureyre’nin bile, ashâba hitaben söylediği,”Ben Cenab-ı Muhammed’den iki ilim öğrendim. Birincisi onun emriyle kâtipliğinde bulunduğum Kur’andır ki, bunu zaten sizlere aktardım. İkincisi ise bende sırdır. Bana sır olarak verilmiş bu ilimden size bir kelime söylesem, benim boğazımı kesersiniz.” sözü duyan kulakların, görebilen gözlerin emanetçisi gönüllerde kâinatta yerini muhafaza ediyor.
Üçüncüsü; Ledün ilmi sahibi ol kişidir ki dinlerin sırlı hâllerine vâkıf ve erebilen kişidir. Anlayamayan için zahiri olarak ehemmiyetsiz olarak görülebilen beşer yani insan, hakikat itibari ile o kadar ama o kadar ehemmiyetli bir varlıktır ki buna tarif ve tavsif için kelime yoktur. Çünkü Allah,”İnsan benim sırrımdır, ben de insanın sırrıyım.” buyurmuştur.
Dördüncüye gelince, es-Selâm ve el-Mü’min isimlerine vâkıfmısın? Değilsen dördüncüye gerek yok. Vâkıfsan eğer dördüncüye zaten gerek yok. Vâkıf olana bir söz söylememiz için ne gücümüz vardır, ne tasavvufi edebimiz buna müsaade eder.
Sahipsen ve maliksen sadece içine bak ki, gözlerin hakikatin nuruyla dolup bütün kâinatı aydınlatsın.
Cenâb-ı Vâhidü’l-Ehadü’l-Ferdü’s-Samed aşkına, dem’i devranına Hu…
Emre Hanzade