TÜRKÜLERDE MİMARÎ ZENGİNLİĞİMİZ
Prof. Dr. Namık Açıkgöz
Türkülere sıradan “halk şarkıları, folklorik malzeme” gözüyle bakanlar, çok büyük bir kültürel birikimin zenginliklerini gözden kaçırdıklarının farkında değillerdir. Türküler pek çok sanat dalı ve kültürel-etnografik malzemenin biriktirildiği bir estetik alandır. Türkülerde giyim-kuşam, yemek kültürü, askerlik, esnaflık, askerlik gibi pek çok alanda bilgi bulmak mümkündür. Bunlar etnografik unsurlardır. Bunların yanı sıra türkülerde dil malzemesi de hayli fazladır. Sadece bunlar açısından bakıldığında bile pek çok zenginliğin türkü metinlerinde bir araya geldiği görülür. Fakat türküler esas itibariyle edebiyat ve müzik estetiğinin ortak alanıdır. Yani bir türkünün sözleri edebî estetiği, ezgisi ise müzik estetiğini yansıtır. Bazı türkülerde hem sözün estetik ve duygusal etkisi hem de müzikolojik etkisi fazladır insanları en çok bu tür türküler etkiler; en yaygın olan ve söylenme sürekliliği olan türküler bunlardır. Yani bir türkü metni hem edebiyat bilimcileri hem de müzikologlar tarafından incelenmelidir. Türkü incelemelerinin olmazsa olmazı budur. Fakat az önce ifade ettiğim gibi türküler, etnografya ve filolojik malzemeler açısından zengindir ve bunlardan birisi aynı zamanda estetik bir alan olan mimarîdir. Türkülerde pek çok mimarî kelime veya terime rastlanır.
Yıllardan beri türkülerdeki mimarî kelime veya terimleri derlemeye çalışırım. Aman Allah ne büyük bir hazine imiş bu konu!... Pek çok türküde evin konumu, bölümü, yapıda kullanılan malzeme ile ilgili bilgilere rastlamak mümkündür.
EVLERİNİN ÖNÜ
Türkülerde en yaygın mimarî unsurlardan biri, temel mimarî unsur olan “ev” ve evin nerede inşa edildiğine dair bilgidir:
“Evlerinin önü mersin” türküsü, sevgilinin evi ile mersin güzelliğini ve kokusunu hemen birleştirir. Aynı türküde, evin önün mersin olduğu söylenir ama hemen evin önünde susam tarlası veya zambaklar olduğu da ilave edilir:
Evlerinin önü susam
Su bulsam da çevremi yusam.
Bir başka türküde sevgilinin evi, yol üstündedir:
Evlerinin önü yoldur yolaktır
Başımızda dönen dektir dolaptır
Ellerin huriyse benim melektir
Ben yârime neler neler alayım
Aynı türküde, evin yola bakan kapısının önünde eski kültürün en önemli unsurlarından biri oaln kahve ile ilgili alet, bir kahve dibeği vardır:
Evlerinin önü kahve dibeği
Dibeğe vurdukça oynar yüreği
Ne sen gelin oldun ne ben güveği
Ben yârime neler neler alaydım
Türküyü yakan kişi sevgilisinin evine giremediği ve kapısının önünde dolanıp durduğu için oraları anlatmaya devam ediyor ve sıra bu defa kapının önündeki bulgur dövme taşı olan “buldur sokusu”na geliyor:
Evlerinin önü bulgur sokusu
Yel estikçe gelir yârin kokusu
Yârim küçüktür cilve kutusu
Ben yârime neler neler alayım
Sevgilinin kapısında içeri bir türlü giremeyen âşık, sevgiliyi anlatır gibi kapısının önünü anlatır. O evin önü “yaldız piyâle”dir, “üzüm asması”dır, “üç ağaç incir”dir, “fındık”tır, “arpa”dır, “daraba”dır. (Daraba’ya ayrıca geleceğiz.), kavak”tır, “paşa makamı”dır, “yol”dur, “çevirme çardağı”dır,”nane maydanoz”dur, “bir büyük orman”dır… Listeyi daha uzatabiliriz. Aşık için sevgilinin bulunduğu yer olan ev çok önemlidir ve bir o kadar da evin nerede kurulduğu önem taşır.
DARABA
Yukarıda “daraba” dan söz ettik ve ayrıca ele alacağımızı söyledik. Ben bu kelimeye ilk defa bir Kilis türküsünde rastladım. “Daraba” kelimesi “dükkân kepengi” demek ama sanki ahşap panjur” gibi kullanılan bir mimarî unsur. “zello” nakaratıyla meşhur Kilis türküsünde şöyle deniyor:
Evlerinin önü tahta daraba
Malı mülkü sattı da verdi şaraba
Tabii, türkülerdeki kelimelere bakarken yöre ağzına ait bir kelime olup olmadığına da dikkat edilmelidir. Bu bakış açısı ile “daraba”nın peşine düşünce, bu kelimeye Antalya taraflarında da rastladım. Bir Akseki türküsünde kelime şöyle geçiyor:
Bir taş attım darabaya tık dedi
Bir kız çıktı annem evde yok dedi.
Aynı türküde kelime, yanında bir kelimeyi de metne sokarak devamlılığını sağlar:
Kalkar kalkar da darabaya avrulur
Siyah saçlar al yanağına devrülür
Bir Antalya türküsünde daha geçer ve burada darabanın tezgah türü bir şey olarak da kullanıldığı anlaşılır. Çünkü kavrulan kestaneler, darabada bekletilir:
Kestaneyi kavurdum arabalarda
Kabuğunu kuruttum darabalarda
Eski çarşılarda, tahta darabalar hem kepenk hem de tezgâh olarak kullanılırmış. Dükkân açıldığında tezgâh olan daraba, akşam dükkân kapatılınca pencereye kepenk olarak kullanılırmış.
HAYAT/EYVAN
Eski evlerin odaları, damları, kiremitlikleri, avluları da önemli ama türkülerde “hayat” ve “eyvan” kelimesi de hayli zikredilir.
“Hayat” evlerde odaların önündeki geniş alandır. Bir tür balkon ama genellikle L tipi binalarda L’nin boşluğu hayat olarak kullanılır ve kenarlarında korkuluk olarak trabzan vardır ve bu tırabzana monte edilmiş “abdestlik” bulunur. L’nin zeminindeki duvarda ocak vardır. Eskiden günlük ahyatın büyük bir kısmı burada geçtiği için buraya “hayat” dendiği tahmin edilmektedir. Bazı yerlerde evin önündeki bahçe veya “avlu”ya “hayat” denir. Bir zamanların meşhur türküsü “Eşref” hayat şöyle geçer:
Hayatları değirmi
Şu gelen yar değil mi
Görüldüğü gibi kelime, yanında “değirmi” kelimesini de metne dâhil ederek yaygınlaştırma ve süreklileştirme görevi de görmüştür. Bu türkü, Şanlıurfa türküsü. Yani “hayat” kelimesi oralarda kullanılıyormuş ama bu kelime Ege bölgesinde de yaygın olarak kullanılan bir kelimedir. Demek ki “hayat”ın kullanım coğrafyası hayli geniştir.
Türkülerde, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu türkülerinde, “hayat” ile eş anlamlı kullanılan bir kelimemiz daha var: eyvan/ayvan. Zaman zaman teras anlamında da kullanılan bu kelime, evin önünde kapalı veya açık alanı ifade eder ve fonksiyonu da “hayat” gibidir. Âşık, sevgilisini ancak eyvanda görebileceği için, pek çok türküde bu kelimeye rastlamak mümkündür.
Eyvanına vardım eyvanı çamur
Odasına vardım elleri hamur
Demek ki bu sevgilinin evinin eyvanı sıkıştırma toprak imiş. Eyvan ve hayatlar genellikle ahşap veya taş döşeme olurmuş eskiden; bu kızın evinin eyvanı, toprak imiş demek ki.
Al eyvanda han kalmadı,
Beylikte sultan kalmadı
Türküsünde ise eyvan bir statü sembolü olarak yer almaktadır. Demek ki, toprak eyvanlı evler de var, iyi malzemeden yapılmış eyvanlar da var.
Sevgilisini görmeye gelen âşık, ona bir tür seranat yapmaktadır şu türküde:
Aman aman ez hanım
Çık eyvanda gez hanım
Aziz misafir gelmiş
Şeker şerbet ez hanım.
Görüldüğü gibi eyvanlar, uygun mevsimlerde misafir ağırlama yerleridir.
Âşıklar, sevgilini geleceği eyvana, keçeler sererler, halılar sererler:
Eyvana serdim keçe
Neçe bu ömrüm geçe
Türküsünde eyvana keçe seren âşık şu türküde de halı serer ve sevgilisinin boyunu da reyhan dalına benzetir:
Eyvana serdim hali
Boyu ireyhan dali
Bir Erzurum türküsünde de âşık, sevgiliyi eyvana çağırıp yıldır seyretmesini ister:
Çık eyvana bak yıldızın merdine
Ben de düştüm bir vefasız fendine
PENCERE
Türkülerde pencere de çok geçer. Sevgili ile haberleşmenin en kısa yolu, pencerelerden olduğu için, âşıkların en sevdiği yerlerden biridir buralar. O meşhur Âzerbaycan türküsünü hatırlayalım:
Pencereden daş gelir
Humar gözden yaş gelir
Seni mene verseler
Allah’a da hoş gelir.
Âşıklar pencere dibinde beklediği için bazı kızlar da pencereye çıkıp el ederler, “ışmar” ederler:
Elif çıkmış pencereden el eder
Kaşıyınan gözü beni del’eder
O içleri yakan Harput türküsünde de haberleşmenin kısa yolu gene penceredir ama bu defa pencere bir tuzağa sahne olur. Mamoş, sevgilisine haber vermek için pencereye tas atar ama bu defa taş atan sevgilisi değil, tuzak kuran Bekir hocadır:
Pencereden bir taş geldi
Ben sandım ki Mamoş geldi
Uyan uyan Mamoş uyan
Başımıza ne iş geldi
Âşıkların haberleşme kısa yolu olarak şu Denizli türküsünde de pencere kullanılır:
Âşam âşam pencereyi depmeli
Dutup dutup Dudu kızı öpmeli
Muhtemelen pencere, cumba/şahnişin arası bir yer daha var evlerde: camekân. Muhtemelen sokağa bakan kısmı camla kaplı olduğu için belki “cam-mekân”dan türemiş bir kelimedir. O güzelim Sivas türküsünü hatırlayalım:
Ağ gülüm seni câmekânda görmüşler
Siyah saçın sırma ile örmüşler
LAFI BAĞLAYALIM
Türkülerde, oda, duvar, merdiven, kiremitlik, dam yüklük, baca, ambar, kapı, saçak, abdestlik, ocak, fırın, minare, kale, köprü, hanay ev, konak, köşk, han, saray, cami gibi pek çok mimârî alana ait kelime ve terimler yer alır.
Görüldüğü gibi türkülerde mimarîye ait pek çok kelime bulunmaktadır. Mimarî, türküler gibi estetik bir alandır ve türkülerde edebiyat ve müzik estetiği ile birleşerek üçlü bir estetik birlikteliği ortaya çıkarır. Mimarî alana ait “daraba” kelimesini, yazılı metinlerden değil, türkülerden öğreniyoruz. “değirmi” ve “avrulmak” kelimelerini de türkülerde çıkıyor karşımız. Demek ki türkülerin kelime koruma, süreklileştirme ve yayma gibi bir görevi de var.
FACEBOOK YORUMLAR