Prof. Dr. Namık AÇIKGÖZ

Prof. Dr. Namık AÇIKGÖZ

namikacikgoz@gmail.com

İnsanlık Yanlış Takvim Kullanıyor

13 Nisan 2025 - 10:47

Bahar mevsiminin bereketini yaşamaya başladığımız şu günlerde gelin insanlığın takvim konusuna parmak basalım.

İnsanoğlunu taa baştan beri meşgul eden hususlardan birisi de “zaman” konusudur. Etrafındaki somut eşyayı çabuk algılayan insan, zaman konusunu bin yıllarca algılayamamıştır. İnka medeniyetinden Mezopotamya ve Mısır’a kadar, zamanı anlama konusunda değişik gayretlerin olduğu, arkeolojik kalıntılardan anlaşılıyor.

İnsanlık binyıllarca zaman konusundaki gizemi çözemezken, bir an gelmiş, zamanı birimlere ayırmayı akıl etmiş. Hangisini daha önce buldu bilmiyorum ama salise, saniye, dakika, saat, gün, ay, yıl gibi standartlarda bir konsensüs oluşmuş. Tabii bu konsensüs, coğrafyadan coğrafyaya değişir olmuş. Mesela 60 dakikalık saat birimi, İngiliz sayı sistemine göre oluşmuş ama sonra bütün dünya bu saat sistemini kullanır olmuşken, aylar ve günlerin kullanımında kültürlere ve coğrafyalara göre farklılıklar oluşmuş.  Mısır takvimi ile İnka ve Sümer takvimi farklılıklar arz etmiş. Türkler 12 Hayvanlı Türk Takvimi’ni kullanmışlar mesela. Öbür taraftan Hristiyan dünyası bugün “Milâdî Takvim” dediğimiz ve Hz. İsa’nın doğumunu esas alan takvimi kullanmış; bu takvim 1582 yılında Papa XIII. Gregory tarafından sistematize edilmiş bir güneş takvimidir. Yani günleri güneş hareketine göre hesaplayan bir takvimdir. İslam âlemi, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini (21 Haziran 622) esas alan ve günleri ay’ın hareketine göre belirleyen bir takvim kullanmıştır. İranlılar da Hicrî takvim benzeri olmakla beraber, bazı farklılıklar gösteren Hicrî-Şemsî takvim kullanmaktadırlar. Türkler, Selçuklu döneminde Ömer Hayyam tarafından siztematize edilen Hicrî-Şemsî Celalî takvimini kullanmışlar ve Osmanlı döneminde, önce Hicrî takvimi; 13 Mart 1840 gününden itibaren Rûmî takvimi kullanmışlar; 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren de Milâdî takvimi kullanmaya başlamışlardır.

Görüldüğü gibi Türklerin takvim macerası hayli geniştir. Dünyanın başka yerlerinde de muhtemelen takvim konusunda çeşitlilikler söz konusudur.
Takvim dediğimiz şey, zamanı birimlere ayırarak kullanma olduğuna göre ya güneş hareketliliğine göre ya da ay hareketliliğine göre belirlenen zaman dilimleri esas alınacaktır. Kuzey Yarımküre’de ay ve mevsimlerin mevcut hali, ne ay’a göre ne de güneş’e göredir. Dikkat edilirse ve ilkokul bilgilerimizi de göz önünde bulundurursak güneş ile dünyanın ilişkisinde 4 ayın 21’i önemlidir.

21 Mart: Gece ile gündüz eşit.

21 Haziran: en uzun gündüz

21 Eylül: Gece ile gündüz eşit.

21 Mart: En uzun gece.

İnsanlık dünya ile güneşin ilişkisinin bu kadar belirgin olduğu bu günleri esas almayan bir takvim kullanmakla, hâlâ zaman birimi konusunda bir savrulma yaşamaktadır. Gregoryen/Miladi takvimde yıl 1 Ocak günü; Rûmî takvimde 1 Mart günü başlar; Hicrî takvimde her sene 10 gün geri kayarak yeni yıla girilir. Bence bu 3 takvimde de ayların tasnifi ve yıl belirleme eksiktir; çünkü mevsim ve günün saat mikdarı esası ile uygulanan sistem bir biri ile uyumlu değildir. İnsanlık için en uyumlu zaman dilimi belirleme, yukarıda sözünü ettiğim 4 ayın 21’i olmalı ve aylar da yıllar da buna göre düzenlenmeli.

21 Mart, baharın ve buna bağlı olarak yeni bir hayatın başlangıcı olarak kabul edilirse dünya ile güneş ilişkisindeki gece-gündüz eşitliği açısından, isabetli bir karar verilmiş olur. 21 Mart günü 1 Mart olarak kabul edilir ve mevcut ayların 21’i, o ayın ilk günü kabul edilirse dünya-güneç ilişkilerindeki düzene uyulmuş olur. Böylece 21 Mart yerine 1 Mart denir ve o gün hem Mart ayının ilk günü, hem yeni yılın ilk günü ve hem de bahar mevsiminin ilk günü olarak kabul edilir. Bu sistem gereği takip eden aylar da benzer şekilde düzenleneceğinden yılın en uzun günü olan 21 Haziran da 1 Haziran olarak kabul edilir ve o gün de yazın başlangıcı olur. Benzer şekilde 21 Eylül günü 1 Eylül olarak kabul edilip sonbaharın başlangıcı; yılın en uzun gecesi olan 21 Aralık da 1 Aralık ve kışın başlangıcı olarak kabul edilir.

Tabii bu görüşüm Kuzey Yarımküre içindir. Sadece bizim kabul etmemizle çözülecek bir mesele değildir bu. Güney Yarımküre için nasıl bir çözüm olur bilmem… Onu da Güney Yarımküre’de yaşayanlar düşünsün.
Not: Yazı ilk olarak 8 Niasn 2025 tarihinde tesi.com.tr/ sitesinde yayınlanmıştır.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum