Bilenleriniz vardır. Geçen yıl 15 Aralık’ta Arasta’da bir dükkân kiralayıp yazıhane olarak kullanmaya başladım.
Burası bir sohbet mekânı olduğu kadar, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Kurucu Başkanı rahmetli Mehmet Doğan ağabeyin ricasıyla birliğin TYB Muğla İl Temsilciliği olmuştu. 15 Aralık’tan bu yana misafirlerimizi burada ağırlayıp sohbetler ediyoruz. Muğla’da yaşayan dost ve arkadaşlarla beraber, başka şehirlerden gelen arkadaşlarla da burada buluşuyoruz. Başka ülkelerden gelen dostlarla bir araya gelip sohbetler ediyoruz burada. Geçen hafta Hollandalı Mevlevî dostlarımızı, bu hafta da Moskova’dan gelen Azerbaycan Türkü kardeşlerimizi ağırladık mesela…
Sohbet mekânımızın adını da AGADEMİ koyduk. Rahmetli Ağabeyim Halil’e izafeten bir adlandırma bu. Ona hep “Aga” derdik, evine de “Agademi”… Aga’nın evinde çok az siyaset ama daha çok edebiyat, sanat ve kültür konuşurduk. AGADEMİ’de de öyle yapıyoruz… Rahmetli Aga’nın evinde konuşmayı hiç sevmediğim tek şey “gramer” idi… Gramer gerçekliğini kabul ediyoruz elbette ama gramer konuşmayı hiç sevmiyorum. Ortaokul Türkçe derslerinde hiçbir gramer sorusuna cevap vermeyerek gelişti bu tavrım. Rahmetli hocam Kemal Yurdakul Aren (Lisede velim olmuştu. Yetişmemde çok büyük rolü vardır.), gramer sorusuna niye cevap vermediğimi sorardı ve ben de gramer sevmediğimi söylerdim.
Taa Ortaokuldan beri gramerden oldum olası hiç hazzetmem. Üniversite yıllarımda o dersin bana ne kadar gereksiz geldiğini anlatamam. İşte bu yüzden AGADEMİ’ye herkes girebilir, gramerciler giremez. Bu sözümü AGADEMİ’nin girişine astım. Merak edip sebebini soranlar oldu. İzah ettim:
Platon’un Akademi’sinin girişine “Geometri bilmeyen giremez” yazdığı söylenir; ben de AGADEMİ’nin girişine “Gramerciler giremez” yazdım… Dedim ya… Gramer, çok basit bir teknik bilgi… Bunun için beyin hücrelerini öldürmeye değmez.
İsterseniz size iki tane gramerci hikâyesi anlatayım.
KAYIKÇI İLE GRAMERCİ
Biri Hz. Mevlânâ Mevlana Celaleddin'in Mesnevi'sinden:
Gramerci kayığa binip bir yere gidiyor. Biraz açılınca gramerci kayıkçıya "Kayıkçı kayıkçı!... Sarf (kelime yapı bilgisi) biliyor musun sarf?..." diye sorar. Kayıkçı: "Ben garip bir kayıkçıyım. Sarf falan bilmem beyim" der. Gramerci:"Sarf bilmiyorsan gitti ömrünün çeyreği." der.
Biraz ilerlerler. Gramerci bu defa "Kayıkçı kayıkçı!... Nahiv (cümle bilgisi) bilir misin nahiv?..." diye sorar. Kayıkçı: "Dedim ya beyim. Ben garip bir kayıkçıyım. Sarf da bilmem nahiv de..." deyince gramerci: "Öyleyse gitti ömründen bir çeyrek daha." der...
Zavallı kayıkçı ömrünün yarısını kaybetme kaygısıyla melûl-mahzun kürek çekerken birden bir fırtına çıkar. Kayığı ceviz kabuğu gibi bir o yana bir bu yana sallar. Arada kayığın içine su girer. Tam kayık batacakken kayıkçı gramerciye sorar: Beyim yüzme bilmiyor musun?...
Gramerci: "Bilmiyorumm bilmiyorumm!..." deyince kayıkçı: "Gitti Ömrünün tamamı beyim. Gramer yerine ben gibi yüzme öğrenseydin, kurtulmuştun." der…
Bir başka gramerci hikâyesi de öbür dünyadan; yani âhiretten…
GRAMERCİ ÖLMÜŞ
Arap gramerci ölmüş ve sorgu melekleri hemen karşısına dikilmiş ve “Men rabbüke?(Rabbin kim?) diye sormuşlar. Gramerci soruya cevap vermeden başlamış cümlenin gramatik izahını yapmaya: “Men” mübteda (özne); rabbüke haber (fiil). “Rabbüke”de “rabb” muzaf (tamlayan, “ke” hem mutasıl zamir (bitişik zamir) hem de muzafun ileyh (tamlayan)” demiş ve gramer bilgisi gururuyla kasım kasım kasılmış. Sorgu meleği soruya cevap vermeyip cümle tahlili yapan gramerciye: “Bırak lan tatavayı!... Ben ne soruyorum, sen ne cevabı veriyorsun!... Yürrü cehennme!...” demiş.
Dilin estetik boyutunu hiç görmeyip sadece bu gramer tekniğini putlaştıran o kadar çok akademisyen ve öğretmen var ki… Hayatında hiçbir şiirin tadını almamış, hiçbir hikâyenin duygusal havasına girmemiş ama verilen cümleyi tahlil ederek ukalâlıklar yapan o kadar çok “çok bilmiş gramerci” var ki… AGADEMİ’ye o yüzden giremez bunlar. Yoksa nitelikli dilcilere lafımız yok. Onlara kapımız her zaman açık.
Neyse… Uzatmayayım… AGADEMİ’ye gramercilerin girememesi için pek çok sebep var Süheylâ!... Mesele sadece “gramer-giremez” ses uyumu değil...
Not. Yazı ilk olarak 15 Ekim 2024 tarihinde Hamle gazetesinde (https://www.hamlegazetesi.com.tr/) yayınlanmıştır.
FACEBOOK YORUMLAR