CEMAL KURNAZ 38 YILDA NE KADAR ÇAY İÇMİŞ?
Namık Açıkgöz
Bu başlığı görüp de Cemal Kurnaz’ın çay çetelesini tuttuğumuzu falan zannetmeyin. Şimdi ev adresinde de “Çayyolu” var diye, bunu, onun çay severliğiyle ilişkilendireceğimi sanmıyorsunuzdur herhalde. Adresindeki “çay”, bildiğimiz dere… Yani akarsu… Demli su değil…
Cemal Kurnaz ile çaylı sohbetlerimiz 1976 sonlarında Ankara Yüksek Öğretmen’de başlar ve başlayış o başlayış…
Kurtuluş’un Seyran yamaçlarına bakan evdeki çaylarımız…
Kurtuluş Selvi Sokak başındaki evde içtiğimiz çaylar…
Sonraki yıllar…
Bizim gibi Anadolu insanını ortak içeceği elbette çay idi. Çay hem sohbete sıcaklık katar, hem de zihne küşayiş verirdi. Bir de kesemize çok uygundu.
***
Cemal Kurnaz’ın içtiği çayların çetelesini tutmadık elbette ama o bazı zamanlarda içtiği çayları kayda geçirmiş. Biz onun çaylarımı oradan saydık. Yani “Yurttan ve Dünyadan Haberler” adlı seyahat kitabında kaydettiği çaylı sahneler dikkatimizi çekti. Üşenmedik o kısımlara mim koyduk.
Cemal Kurnaz 1984 ilâ 2022 arasındaki gezilerinde tuttuğu notları bir kitap haline getirip neşretti. Yani 38 yılın bir dökümüydü yaptığı. Tabii sadece seyahatleri içeren bir kitap.
Kitapta çaylı ilk sahne Samsun’da geçiyor. Cemal Kurnaz Samsun’a varır da yanında Cahit Külebi olmaz mı? Ne diyordu Külebi:
Samsun’un evleri denize bakar
Sokakları yosun içinde
Çaparlar, takalar, mavnalar
Bilyalar gibi suyun yüzünde
Bir iner, bir kalkar
Cemal Kurnaz da aynı sözleri söyleyip dostu Ali Osman’la Samsun gezisi yaptıklarını anlatıyor ama sözü getirip çaya ve Külebi’ye bağlıyor: “Ali Osman bize Samsun’u gezdirdi. O bir çay delisi. Her gün bir köşede semaver yaktık. Cahit Külebi gibi yeşillikler arasından denize baktık.” (s.33)
Çay… Semaver… Deniz… Yeşillik… Ve Külebi… Hepsinin temeli ve hepsini saran dostluk…
Bitmedi…
Perşembe yolu üzerindeki Uzun Saçlı’da fındık kabuğu közünde demlenmiş çaydan içmeden geçmek olmazdı. Onlar da öyle yapmışlar: “Tavsiye üzerine Perşembe yolu üzerindeki Uzun Saçlı’nın Yeri’ni bulduk. Denize nâzır bir kır kahvesi. Çay, fındık kabuğu közünde ağır ağır demleniyor. Sabırla bekledik. Çaylarımız geldi. Dedikleri kadar varmış. İkincisini de içtik. (.s33)
Cemal Kurnaz, bir sayfaya 2 çay sahnesi sığdırarak ayrılmış Samsun civarından.
Cemal Kurnaz ailesinin bir Batı Karadeniz seyahatinde dostu Ahmet Sınav da vardır. Bütün dünyada bilinen anatomi ressamı Ahmet Sınav. Beraberce yolları Ayancık beldesine düşer. Yol onları belediye başkanına çıkarır. Sohbet ederler. Bizde sohbet çaysız olmayacağı için güzel de bir çay içerler. (.s 49)
Ara not: Bu yazıyı yazmaya niyetlendiğimde kargodan Ahmet Sınav’ın “Ben Amarikadaykene-Profesör Olmak” kitabı geldi. Bu kitabı da bir solukta okudum. O yüzden bu yazıyı yazmam bir gün gecikti. Sınav’ın kitabının sürükleyiciğiliğine rağmen onda da çay içmelere dikkat edeyim dedim ama bir yer hariç hep kahve çıktı karşıma. Çay iki yerde geçiyordu. Biri, eşinin bebek doğduğunda sigaradan vaz geçeceğini anlattığı sahne idi. Şöyle diyordu: “Patricia, sigarayı bırakmamı çok istiyordu. Aslında çok sigara içtiğim de yoktu son zamanlarda. Daha çok pipo içer olmuştum. Güzel bir kahvaltıdan sonra bir bardak çay eşliğinde bir pipo tüttürmek em büyük zevklerimdendi.” (s.177)
Ahmet Sınav’ın ikinci çay sahnesi gene kahvaltıda içilen çaydır.
Eşi Patricia, Brezilya asıllı olduğu için kahvaltıda hep “tereyağı sürülmüş ekmek, kızartılmış yabani muz ve kahve”den ibaret kahvaltı hazırlamsının yanı sıra Sınav öyle bir çaylı kahvaltı hazıladığını anlatıyor ki, okurken insanın iştahı kabarıyor: “Patricia da benim hazırladığım Türk çayının yanında sucuklu-yumurtalı tost, sert chedar peyniri ile yapılmış bagel pizza, tam yağlı tulum peyniri ile yapılmış kekikli omlet gibi uyduruk ama damak çatlatan lezzetleri tercih ediyordu.” (s. 188)
Ahmet Sınav mazurdur. Çünkü o, polislerin en hızlı ve karmaşık-gerilimli sahnelerde bir ellerinde kahve fincanlarıyla dolaştıkları bir kültürü anlatmış.
Cemal Kurnaz’ın çaylarına dönelim…
Batı Karadeniz gezisi Ahmet Sınav ailesi ile devam ediyor. Sınav’ın Ankara’dan arkadaşı olan ressam Hakkı İnan’a uğruyorlar İnebolu’da… Gene sohbet ve elbette sohbetlerin ayrılmaz ve sıcakkanlı arkadaşı çay da var. (s. 50)
Batı Karadeniz gezisinin en maceralı kısmını Akçakoca-Karasu civarında yaşamış Kurnaz ailesi. Öğretmenevi ümidiyle gittikleri Akçakoca ve Karasu’da kalacak yer bulamayınca, bir karanlıkta, hiç tanımadıkları birinin peşine takılıp derelerden tepelerden geçerek bir villaya varırlar. Getiren kişi: “Burası benim evim. Burada kalın.” der. Kurnaz ailesinde büyük şaşkınlık. “Siz kimsiniz?” diye sorarlar. Getiren kişi “Şehirde Adanalı doktor” diye sorun herkes söyler.” der ve ayrılır. Kurnaz ailesi gayet iyi döşenmiş bir eve yerleşirler ve kafalarındaki bütün macera izlerine ve meraklara rağmen bir çay demlerler ve o gecenin gerginliğini çay demleyip o dağ başı karanlığında içerek geçirirler. Ertesi gün Adanalı doktor Mehmet bey ile buluşurlar. Sohbet edip gene çay içerler(s.57-58)
Dr. Mehmet beyin yönlendirmesiyle Yalova kaplıcalarına giden Kurnaz ailesi orada Cabbar beyi bulurlar. Cabbar bey de “Siz, bir yerde çay içip dinlenin; ben sizi gelir bulurum” diyerek bizim insanımızın bekleme ve dinlenme şifrelerini ayaküstü zikreder. Biz beklerken ve dinlenirken çay içeriz. Kurnaz ailesi Cabbar’ı beklerken hem dinlenmiş, hem de çay içmiş. (s.58)
Kurnaz ailesinin çaylı gezisi bir ara Artvin civarında devam ediyor. Vali Cengiz Aydoğdu’nun daveti ile gittikleri Artvin’de veda yemeği Şavşat’ta yapılmış. DSİ tesislerinde yemek yendikten sonra, tesislerin önüne masalar açılmış; çay ve meyve ikramı ile beraber bir Bayram Bilge Tokel türkü dinletisi yaşanmış. (s. 67) Muhtemelen park gibi bir tesis bahçesi… İkramlar ve çay… Yanında türkü... Dostlukla sarmalanmış böyle bir ortamda çay iyi gider… Gitmiş de.
Yol Mardin’e düşer… Mardin’de, ö güzelim mimarinin adım adım dokuduğu şehir yapısını seyrederek çay içilmez mi? İçilir… Cemal Kurnaz da onu yapmış ve PTT binasının karşısındaki çay bahçesinde çay içip o güzelim Mardin’i seyretmişler.(s. 74) Oralara kadar gitmişken Hasankeyf’i görmemek olmazdı. Oraya gidip Saray Çardak’taki Dayı’nın Yeri’nde bağdaş kurup oturularak, demlikte gelen çay bitinceye kadar içilip dinlenilmez mi? (s. 78)
Diyarbakır ve Urfa’ya uğrandıysa, buralar da çaysız olmaz.
Diyarbakır’da “çay”a önce 1551’de Diyarbakır Valisi olan İskender Paşa’nın çay bahçesine dönüştürülen konağında rastlıyoruz bu gezide. (s. 80) Sonra gene eski bir binanın turistler için kahve içme ve kahvaltı yeri olarak kullandıkları mekân (s. 84)’da Kurmaz ve arkadaşları çay içerek eşlik ederler o kalabalığa. Diyarbakır’ın değişmez fonu olan “kürsülerde oturup alçak sehpalarda çay içmek” seremonisi de dikkatini çeker Kurnaz’ın. Sokak araları böyle çay içilen yerlerle doludur. (s.84)
Urfa’da çay konusuna Ayn-ı Züleyha (Aynzilha)’daki havuz başında girer Kurnaz. Çay, gölge ve akar su!...Tam da çay mekânı…
Bu geziler esnasında Kurnaz ailesinin yolu bize de, Turgutlu ve Osmancık köyüne de düştü. Şehirdeki evlerimizden başka artık köy evinde oturmuyor, kardeşlerimin arazilerinin başına yaptıkları yayla evlerinde oturuyorduk. Mevsim de uygundu… Her taraf yemyeşil. Bazı meyveler olmuş… Çocukluğumun geçtiği yerlere bir kısa tur ile yorulmuştuk. Yorulunca ne yapar Türkler? Hemen bir yorgunluk kahvesi ve ardından yorgunluk çayı… Kardeşlerim de öyle yaptılar. (s. 98)
O meşhur türküdeki Dinek dağının tepesindeki Abdal köyü Uzunlar’da çaya davet edilme mutluluğu yaşayan Kurnaz ailesinin “Davete icabet etmesek üzüleceklerdi.” deyip Dinek dağı başında çay içmişliği de vardır. (s. 116)
Kurnaz ailesinin Balkan seyahatlerinden birinin ilk sabahı Gümülcine’dir ve bir kahvehanede soydaşlarımızla çay içerek zenginleşir bu sohbet. (s. 150) Ayrılıkları çay birleştirir… Çayın tadı, kokusu ve sıcaklığı…
Travnikte, Plava Voda (Göksu) deresi kenarında Lütfiya’nın Kahvesi varmış. Burada eskiden Travnik beyleri yazları çay, kahve içerlermiş. (s. 201) Gene akarsu. Muhtemelen gölge veren ağaçlar ve çay…
Sonra ver elini doğu… Önce İran… İran’da Isfahan. Isfahan’da Zayende ırmağı üzerinde Şah Abbas’ın veziri Allahverdi Han’ın yaptırdığı köprünün ayaklarının yanında bulunan çay bahçesinde çay içilmeden geçmek olmazdı. (s.223) İran’a gelmişken Tebriz’e uğramamak olmazdı. Tebriz’e uğrayıp Tebriz Üniversitesi Rektörüne de uğramadan olmazdı. Öyle yağmışlar ve rektör de kendilerine çayla beraber meyve ikramında bulunmuş. (s. 232) Her yerde sadece çay içiliyordu; Tebriz’de çayla beraber meyve de ikram edilmiş. Kültür hemen değişiyor.
Sonra İran’dan dönüş… Sivas Yıldızeli Belediye başkanlığını ziyarette de çay ikram edilir ve afiyetle içilir. (s. 234.)
Son 12 yıldır iç savaştan trajedisi yaşayan Suriye, aslında bizim komşu kapımızdı. Sabah veya akşam çaylarımızı birbirimizde içerdik. Hatta Kilis’te küsen sevgili, “Yıkılası Halep’e çekip giderdi:
Yoğurt koydum dolaba
Bugün başım kalaba
Yarim küsmüş gidiyor
Yıkılası Haleb’e
İşte bu Haleb’in biraz ötesindeki Şam’da da çay içer Kurnaz ailesi. Ama burada da çay tek başına ikram edilmez; kebap ağırlıklı bir yemek sonrası sofraya karpuz, ayran ve yoğurtla beraber çay da gelir. (s. 239)
Doğu’nun çay macerası Türkmenistan’da biter Cemal Kurnaz için. Türkmenistan-Aşkabat’ta Yazıcılar Bağı’ndaki bir çardak altında verilen bir kahvaltıda Gülnar hanım ve yardımcıları, hazırladıkları mükemmel kahvaltıda “gökçay” ikram için ellerinden geleni yaparlar. Sonra Gemi Kolhozu’na gidilir. Orada da merkezde “Gökçay”ın olduğu ve kuruyemişlerle, kâğıt şekerlerle, yasta ve tatlılarla donatılmış sini ile karşılanırlar.
Cemal Kurnaz, bu seyahatnamesinde, neredeyse her gittiği yerde çay ikramıyla karşılaşmıştır. Belki coğrafya çay coğrafyası idi. Anadolu, Balkanlar, İran, Türk Dünyası ve Suriye… Buralar çayın çok içildiği bir Türk coğrafyası idi ama bu coğrafyada kahve de olmalıydı… Kahve o kadar çok içilmemiş. Kitapta kahvenin Diyarbakır (s. 84) Kırıkkale (s. 112), Kıbrıs (s.137,139), Arnavutluk (s. 180), Bosna (s.198), Travnik (s.202) ve Cezayir (s. 258) gibi yerlerde içilmiş olduğu kaydedilmiş.
Türk dünyası gezilerinde geniş fincanda tereyağlı çay denk gelmemiş Cemal Kurnaz’a; bir de kımız…
Cemal Kurnaz’ın 38 yıllık seyahatlerinde, seyahatinin bir parçası olarak kaydettiği 18 çay sahnesinden de anlaşılıyor ki, bizde çay ikram etme kültürü hızla gelişen ve hızla yayılan bir kültür. Temini ve yapımı kolay olduğu kadar ucuz olması da bunda rol oynasa gerek ama çayın o sıcaklığı ve rayihasının insanın bedenini ve ruhunu dinlendirmesi asla göz ardı edilmemeli. Gezilerde çayların içildiği mekânlar da önemli. Makamlarda içilen çaylardan başka, akarsu kenarları, manzaralar, kültürel mekânlar... Bunların hepsi sayın sıcaklığını ve rayihasının etkisini arttıran mekânlardır.
FACEBOOK YORUMLAR