Umre Günlüğü
Maddi imkanı ve sağlığı yerinde olan her Müslümanın ömründe bir defa hacca gitmesi gerekir. Hac ibadeti sadece Kurban bayramı günlerinde yapılır. Sözlükte ziyaret etmek, kullukta bulunmak demek olan “Umre” ise, Mekke’de Kabe’yi tavaf ve Safa ile Merve tepecikleri arasında gidip gelmekle yapılır. Umre yılın her gününde yapılabilir. Geçen hafta gittiğim Umre ziyaretinden bazı izlenimler sunmak istiyorum.
Umre yolcularının uçağı ya Cidde veya Medine hava alanına iner. Bizim uçağımız Medine’ye indi. Kafilemizi bekleyen otobüse bindik, Medine merkezine yarım saat kadar süren yolculuğumuz başladı. Yollar düzgün. Rehberimizi bilgiler veriyor. Hep birlikte Salat-ı ümmiyye ve salavatlar söyleyerek ilerliyoruz. Heyecan dorukta. Medine-i Münevvere’ye (Nurlu, aydınlanmış şehre) ilerliyoruz.
Aslında Medine’ye gitmek Haccın ve Umrenin gereklerinden değildir. Ama bu şehir Peygamber Efendimize kucağını açan, onun 12 senesini geçirdiği ve kabrinin bulunduğu mübarek beldedir.
PEYGAMBER SEVGİSİ
Milletimizin Hz. Peygamber sevgisi, ileri seviyededir. Sevgi, edebi ve saygıyı birlikte getirir. Urfalı Nabi’nin (ö. 1712) şiiri ve menkıbesi meşhurdur. Hac yolculuğu sırasında Kervan, sabaha doğru Medine’ye yaklaşır. Yol yorgunluğu içindeki yolcular ve bu arada resmi görevli kişi ise biraz kayıtsız ve umursamaz tavırlar sergilemektedirler. Buna üzülen Nabi “Sakın terk-i edebden kuy-i mahbub-i Huda’dır bu / Nazargah-ı ilahidir makam-ı Mustafa’dır bu” diye başlayan bu şiiri yazar.
Şunu demek ister: Burası, Allah’ın sevgilisi olan zatın beldesidir. Burası Hak Taala’nın nazar ettiği, önem verdiği yerdir, burası Muhammed Mustafa’nın yüce makamıdır. Ey Nabi, bu mekana edebe riayet ederek gir. Burası kudsi varlıkların tavaf ettiği, peygamberlerin gezinip göründüğü yerdir.
MESCİD-İ NEBİ
Otelimiz Mescid-i Nebi’ye çok yakın. Odamıza yerleşip yatsı namazını kılmak üzere muhteşem mabede koşuyoruz. Burası devasa bir mekan, içerisi bir insan mahşeri. Arap, Endonazyalı, Türk, Afgan, Orta Asyalı binlerce müslüman… hepsi aynı amaç için gelmiş. İlk defa görmenin heyacan ve telaşı içindeyiz. Duygular şelale. Yahya Kemal’in “Dünya ve ahirette vatandaşlarım benim” diye bir dizesi var; hemen buraya uyarlıyorum: “Dünya ve ahirette dindaşlarım benim!” Caminin birçok yerinde sıra sıra dizilmiş bir metre boyunda zemzem termosları var. Ilık veya soğuk istediğinden, kullan at türü bardaklarla zemzem suyu içilebiliyor.
Bu mabette en önemli bölüm “Ravza”dır, bir sonraki yazıda bilgi vereceğim. Peygamber Efendimizin kabrinin bulunduğu bu yerin önünden şimdilik selam verip geçiyoruz, zira çok kalabalık.
İlk defa Hz. Peygamber’in yaptığı Mescid-i Nebi, tarih içinde ihtiyaca göre genişletildi. Bugün kapalı mekanı 400 bin metrekare olup, geniş avlusu ile birlikte, aynı anda bir milyon kişi namaz kılabilecek kapasitededir.
Umre izlenimlerine devam: Peygamber Efendimiz Mekke’den Medine’ye gelince ilk iş olarak bir mescit yaptırdı. O zaman burası küçük ve basit bir yapıydı. Bunun doğu tarafına kendisi ve ailesi için odalar inşa edildi. Vefat edince buraya defnedildi. Tam bu kabrin üstünde resimlerde gördüğümüz Kubbe-i Hadra (Yeşil Kubbe) bulunmaktadır.
Peygamberimizin evi ile mescidin minberi arasında 22×15 boyutlarındaki bölüme “Ravza-i Mutahhara” (tertemiz bahçe) denir. ‘Ravza’ sözlükte ‘bahçe’ demektir. Kur’ân-ı Kerim’de ‘cennet bahçesi’ olarak da geçer.
Bu isimlendirmenin dayanağı Resûlüllah’ın (as) şu hadisine dayanır: “Evimle minberim arasındaki sâha cennet bahçelerinden bir bahçedir.” Ayrıca, burada kılınan namazın daha faziletli olduğu kabul edilir. Bu hadisler levha olarak Ravza’nın çeşitli yerlerinde yazılıdır.
Mescid-i Nebi’nin küçük bir bölümünü teşkil eden Ravza’da 2 rekat namaz kılabilmek üzere nispeten tenha olan akşam geç bir saatte gittik. Gene de kalabalıktı. Görevliler, içerisinin alabileceği kadar insanı gruplar halinde alıyor. Nihayet sıra geldi, o telaş içinde namazımızı kıldık. Hemen sol tarafta Peygamber Efendimizin kabri vardı. Kapısı kapalı. Bu mekan yakınlığı insanda ulvi duygular yeşertiyor.
RAVZADA ÖPÜLEN EL
O sırada biraz eskilere gittim. Seyyid Ahmed er-Rifai (v.1182) 1160 tarihinde hac dönüşü Medine’yi ziyaret etmişti. Hz. Peygamber’in kabrine va¬rınca “Esselâmü aleyke ey dedem” diye selâm verdi. Orada bulunanlar “Aleyke’s-selâm ey evladım” sözüyle Hz. Peygamber’in cevap verdiğini duydular. Cez¬beye gelen Ahmed er-Rifâî diz çöküp: “Uzakta iken toprağını öpsün diye sana ruhumu gönderiyordum; şimdi bu devlet bedenime nasip oldu uzat elini de dudaklarım da nasibini alsın!” anlamına gelen bir şiir okudu.
Bunun üzerine mübarek kabirden nûrânî bir el uzandı ve Ahmed er-Rifâî bu eli öptü. Birden bire cereyan eden bu fevkalâde hâdise üzerine Ahmed er-Rifâî, utanarak ve tevâzuunu göstermek için Ravza-i Mutahhara’nın eşiğine uzanıp, insanların üzerine basıp geçmeleri için ricâda bulundu. (TDV İslâm Ansiklopedisi II, 128)
HADİMÜ’L-HAREMEYN
Yavuz Selim’in Mısır’ı fethinden sonra (1517) Mekke ve Medine’nin yönetimi Osmanlı’ya geçti. Padişah ve oralardaki valilerimiz kendilerini “Hadimü’l-haremeyn” yani Mekke ve Medine’nin hizmetçileri olarak gördüler. Oralara pek çok hizmet götürdüler. Bunlardan biri de II. Abdülhamid’in yaptırdığı Hicaz Demiryoludur. 1908’de açılan demiryolunun sonu Medine İstasyonunda biter. Osmanlı mimarisini yansıtan 2 katlı istasyon binası yeni restore edilmiş, müze olarak kullanılıyor. Buradaki Hamidiye (Anberiye) Mescidi de bir Osmanlı eseridir.
Rehberimiz İbrahim Ceyhan’ın anlattığına göre, istasyon binası, gürültüsü rahatsız etmesin diye Resulüllah (as)ın ruhaniyetine hürmeten, Mescid-i Nebinin biraz uzağına yapılmıştır. Yine aynı amaçla raylar üzerine keçe döşenmiştir.
Medine’deyiz, fırsat buldukça beş vakit namazı Mescid-i Nebi’de kıldık. Bu geniş mabette ses düzeni gayet güzel, parazit, cızırtı yok. Ama volüm biraz yüksek, Mekke’de Mescid-i haramda da aynı durum var.
Mescid-i Nebi’nin ve Kabe’nin dört bir tarafı çok katlı otellerle dolu. Dünyanın meşhur otel zincirlerinin binaları var. Halen de yenileri yapılmaya devam ediyor. Keşke vaktinde iyi düşünülüp, bu kutsal mekanların çevresindeki yapılar alçaktan başlayıp geriye doğru gittikçe yükselen bir plana göre yapılsaydı.
CENNETÜ’L-BAKIY
Mescid-i Nebinin doğusunda Bakıy mezarlığı yer alır. Burada Peygamber Efendimizin yakınları ve ashaptan birçoğu gömülüdür. Vahhabiler mezar yapımına karşı olduklarından, hiçbirinin kabir taşı yoktur. Çakıl taşlarından küçük tümsekler şeklinde dizilmiş kişiliksiz ve kimliksiz bir yer. Temiz ve bakımlı, fakat ağaçsız kupkuru bir alandır. Ziyaret için hanımlar içeri alınmamaktadır. Peygamber Efendimiz burayı zaman zaman ziyaret ederdi.
UHUT ŞEHİTLİĞİ
Medine’ye 5 km mesafede Uhud dağının eteklerinde Uhud Şehitliğine gittik. Şehitlik bir telörgü ile çevrili. Mezarlar burada da aynı durumda. Yakınına büyük bir cami yapılmış.
Uhud’un İslam tarihinde acı bir hatırası var. Bedir’de yenilen Mekkeli müşrikler büyük bir ordu toplayıp Medine üzerine yürüdü. Müslümanlar Uhud dağının eteklerinde mevzilendi. Hz. Peygamber (as), Uhud’un karşısında stratejik önemi olan Ayneyn geçidine 50 kişilik okçu birliği yerleştirdi. Kendisinden izin almadan burayı asla terk etmemelerini sıkıca tenbih etti.
Çatışma başladı, müşrik ordusu bozguna uğrayıp kaçmaya başladı. Bunu gören okçulardan birkaçı hariç, nasıl olsa galip geldik diye düşünüp sırf ganimet toplamak amacıyla yerlerini terk ettiler. Arkada bekleyen 300 kişilik atlı birliği Ayneyn geçidinden içeri girdiler, kaçan müşrikler de geri döndü. Böylece Müslümanlar iki ateş arasında geri kalmış oldu.
Peygamber Efendimizin dişi kırıldı, yüzü yaralandı, dağa çekilerek bir mağaraya sığındı. Başta Hz. Hamza olmak üzere 70 şehit verildi. Oldukları yere defnedildiler. Hz. Peygamber (as) Uhud şehitlerini sık sık ziyaret ederdi. Biz de Fatihalar okuyarak o günleri zihnimizde canlandırmaya çalıştık.
HURMA BAHÇESİ
Medine civarında bir hurma bahçesine gittik. Burayı Adanalı bir iş adamı kiralamış. Cerbezeli, becerikli biri. Hac ve umre için gelen Türkler ziyaret edip hurma alıyor. Bir hayli müşterisi var. Çok geniş bir mekan, hurma ağaçlarının altına konmuş masa ve sandalyelere oturduk.
Önce hurmanın ağacı, yetişmesi ve faziletlerine dair bilgiler verdi. Bu ağacın yetişmesi, büyümesi, meyveye durması ile insan hayatı arasında bir benzerlik olduğunu öğrendik. Hurmanın yüzlerce çeşidi arasında Peygamber Efendimizin yetiştirdiği söylenen “Acve”nin en kaliteli ve pahalı hurma olduğunu dinledik. Daha sonra burada hurma alış verişi yapıldı.
Umre ziyaretimizin Medine ayağında 3 gün kaldık. Bu sırada gittiğimiz yerlerden biri de Kıbleteyn (İki kıbleli) Mescidi’dir. İslam’ın ilk yıllarında namazlar Kudüs’teki Mescid-i Aksa yönüne dönerek kılınıyordu. Peygamber Efendimiz kıblenin Kabe olmasını arzu ediyordu. Hicretten bir buçuk yıl sonra bu konuda vahiy geldi. Hz. Peygamber (as) o sırada burada ashabıyla birlikte öğle namazı kılıyordu. Tam namazın ortasında Mescid-i haram’a (Kabe’ye) dönerek kılınmasını emreden ayet geldi (Bakara, 144). Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ve cemaat yönlerini Kabe tarafına çevirdiler. Böylece Kudüs’e dönülerek kılınmaya başlayan namaz, Kabe’ye yönelerek tamamlandı. Kıbleteyn (iki kıbleli) denmesinin sebebi budur.
Günümüzde burada çok büyük bir cami bulunmaktadır. Ziyaret ettiğimiz bütün camiler, merkezi kubbeli ferah Osmanlı camileriyle kıyaslarsak mekan genişliğinden dolayı biraz basık görünüyor.
KUBA MESCİDİ
Burası da İslam tarihinin önemli bir hatırasıdır. Peygamber Efendimiz zorlu hicret yolculuğunun sonuna yaklaşırken, Medine’ye 5 km mesafedeki Kuba mevkiine gelince burada birkaç gün istirahat etti. O sırada bir mescit yaptı, inşaatta bizzat kendileri de çalıştı.
Hz. Peygamber (as) vefalı, hatıralarına saygılı biriydi. Zaman zaman bu mescidi ziyaret ederdi. Burada kılınacak 2 rekat namazın çok sevaplı olduğunu belirtir. Aynı şekilde “Uhud bizi sever, biz de Uhud’u severiz” buyurur.
Kuba Mescidi (Camisi) birçok defa genişletilmiştir. Bugün on bin kişi alabilecek bir büyük cami şeklindedir. Kuzey tarafında hurma bahçeleri yer almaktadır. Hac ve umre ziyaretçileri burayı her zaman şenlendirmektedir.
HENDEK SAVAŞINDAN KALANLAR
Uhud’ta Hz. Peygamber’i öldüremeyn Mekkeli müşrikler, müslümanları tamamen yok etmek amacıyla büyük bir ordu ile Medine’ye doğru hareket ettiler. Bunu haber alan Peygamberimiz (as), Selman-ı Farisî’nin teklifiyle Medine’nin batısında bir hendek kazılmasına karar verdi. Savunma savaşı yapacaklardı. Kısa sürede, 5,5 km uzunluğunda, 9 metre genişliğinde ve 4,5 metre derinliğinde bir hendek kazıldı. Peygamberimiz bu hendeğin kazılmasında bilfiil çalıştı.
Kalabalık düşman ordusu Medine yakınlarına geldiler (627). Hiç görmedikleri bir hendekle karşılaşınca şaşırdılar. Hendek’ten çıkartılan toprak Müslümanlar tarafından siper olarak kullanıldığından, ne karşıdan bir at geçebilmiş, ne de atılan oklar isabet etmişti. Kuşatma 27 gün sürdü, Müslümanlar çok sıkıntı çekti. Peygamberimiz son günlerde düşmanın hezimeti için dua etti ve Allah’ın yardımı yetişmişti. Aniden bir rüzgâr ve kum fırtınası çıktı. Müşrikler, geri çekilmek zorunda kaldılar.
Günümüzde Efendimizin karargâhını kurduğu yere yapılan küçük bir Fetih Mescidi var. Ayrıca büyük ve modern bir cami bulunmaktadır. Halen hendekten hiçbir iz yoktur, üzerine yol yapılmıştır.
Medine’de son günümüz. Öğle namazını Mescid-i Nebi’de kılıp, Mekke’ye gitmek üzere otobüsümüze bindik. Odamızdan çıkarken erkekler ihrama büründü. İhram, pamuklu 2 parça beyaz kumaş, biri bele sarılır, öteki omuzlardan itibaren vücudun üst tarafını örter.
450 km mesafe güneydeki Mekke’ye doğru gidiyoruz. Otoyol düzgün, etrafı yer yer dağlık, koyu renkli taşlık ve toprak.
Yol boyunca tekbir ve telbiye getirmek usuldendir. Tekbir, özellikle bayramlarda söylenen bildiğimiz “Allahü ekber Allahü ekber..” diye başlayan ifade. Biz Itri’nin segah bestesiyle okuyoruz. Telbiye “Lebbek Allahümme lebbeyk..” sözleriyle başlayan dua cümlesidir. Anlamı: “Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur! Hamd sana mahsusutur. Nimet de senin mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur!”
KABE
Yollarda hız sınırı var. Mekke’ye varışımız akşamı buldu. Otelimize girip oradan doğru tavaf yapmaya gittik. Gene tekbir ve telbiyeler söylüyoruz. Ortasında Kabe’nin bulunduğu Mescid-i Haram, geniş mermer avlusu ile muhteşem bir külliye. Kalabalıklar arasından geçip nihayet Kabe’ye yaklaşıyoruz. İşte siyah örtülü küp şeklindeki Beytullah, kutsal mekan karşımızda. Heyecan dorukta. Buranın ayrı bir cazibesi ve ruhaniyeti var. Her renk ve milletten, yaşlı genç, kadın erkek büyük bir kalabalık hep hareket halinde.
Tavaf yapacağız. Tavaf Kabe’nin Hacerü’l-Esved’in bulunduğu köşesinden başlayarak etrafında 7 defa dönerek yapılıyor. Kabe’nin çevresinde ilk sıralarda bulunmak gibi bir ısrarımız yok. Dış halkalarda ilerlemek daha kolay. İnsanlar gruplar halinde dönüyor. Rehberlerin yüksek sesle dua söyleyip maiyetindekilerin tekrarlaması bir uğultuya yol açıyor. İnsanlar sessizce kendi iç dünyalarına gömülüp gönülden dua ederek tavaf yapsalar daha iyi olur diye düşünüyorum. Sonunda kenara çekilip 2 rekat tavaf namazı kılınıyor.
SA’Y
Ardından sa’y geliyor. Kabe’nin yakınındaki Safa ve Merve tepeleri arasında 4 gidiş, 3 geliş toplam 7 defa gidip gelmeye sa’y denir. Bu mekanın üstü kapalı ve birkaç katlı, gidiş ve geliş şeritleri ayrılmış. İki tepe arası 400 metre. Tavafla birlikte yaklaşık 4 km yürünüyor. Yani sağlıklı olmak gerekir. Gücü yetmeyenler tekerlekli sandalye kullanıyor.
Sa’y Hz. İbrahim’in eşi, Hacer’in, küçük bebeği İsmail’i bırakıp etrafta su var mı diye bakmak üzere telaşla bu 2 tepe arasında gidip gelmesinin hatırasıdır. Bunları düşünmek insanda hoş duygular hasıl ediyor. Burada inancın, teslimiyetin, evlat sevgisinin canlandığı görülür.
Sa’yin ardından saç tıraşı olarak veya saçından bir miktar keserek umre tamamlanıyor. Kısaca umrenin esası, ihramlı olarak Kabe’yi tavaf ve sa’y yaptıktan sonra tıraş olup ihramdan çıkmaktan ibarettir.
Tavaf ve sa’y çıplak ayakla yapılır. Bir insan seliyle birlikte dönüp, ardından hızlı adımlarla yürüyorsunuz. Erkekler beyaz ihramları, kadınlar çoğu beyaz rengi tercih etmiş gündelik giysileri içindedir. Kadın erkek ayırımı söz konuş değildir, hepse yan yanadır.
Harem-i Şerife 300 m. Mesafede Peygamber Efendimizin doğduğu ev var. Mevlit okunurken hep duyarız: “İndiler gökten melekler saf saf/ Kabe gibi kıldılar evim tavaf/ Doğdu ol saatte ol Sultan-ı din/ Nura gark oldu semavat-ü zemin.” İşte bu mübarek ev karşımızda. Hafif bir yamaç üzerinde. Yerine günümüzde kütüphane olarak kullanılan 2 katlı mütevazı bir bina yapmışlar.
Mekke’ye 3 km mesafede Sevr Dağı’na gidiyoruz, 759 metre yükseklikte. Hicret sırasında Peygamber Efendimiz ve Hz. Ebu Bekir’i 3 gün misafir eden mağarası meşhur. Onları yakalamak için takip eden müşrikler mağaranın önüne kadar gelir, örümcekler girişe ağ örmüştür, içeri girip bakmazlar. Resulüllah (as) arkadaşına “Üzülme Allah bizimle beraberdir” der.
Sevr’in eteklerinde otobüsümüz durdu. Çok sayıda araç var. Yerler toz toprak. Suudi yönetimi, bu tür yerlerin ziyaretini tasvip etmediği için bir park yeri yapmamış. Oysa yollar duble ve çok düzgün.
ARAFAT
Mekke’nin 25 km kuzeyinde Arafat’tayız. Ortada Rahmet Dağı adlı kayalık, dik bir tepe. Adem ve Havva’nın yeryüzüne indirilince bu tepede buluştuğu söylenir. Arafat umre yapanlar için sadece bir ziyaret yeri, gelmek zorunlu değil. Hacılar ise Arafat’ta vakfe yapmakla yükümlü.
Buralar ağaç yoksulu. Ancak Turgut Özal’ın teklifi ve takibiyle İslam Kalkınma Bankası geniş bir alanı ağaçlandırmış. Hac zamanında altına çadırlar kuruluyor. Bu mekan hac için önemlidir, arife günü üç buçuk milyon insan burada toplanır.
Oradan Nemire Mescidine geldik. Hz. Peygamber (as) Veda haccında buraya kurulan çadırda namaz kıldırmış ve meşhur Veda Hutbesini okumuştur. Halen burada 300 bin kişilik 6 minareli büyük bir cami vardır.
Mina’dan geçtik. Peygamber Efendimize ilk vahyin geldiği Hıra dağını eteklerinden seyrettik. Mekke’nin en eski mezarlığı olan Cennetü’l-Mualla sakinlerine Fatihalar okuduk.
BİRKAÇ NOT
Medine daha rahat ve huzurlu bir şehir. Çevresi ağaçlık. Burada Cemal tecellileri baskın. Mekke ve Medine’de namaz vakitlerinde alış veriş yerleri kapalı. Kadın kıyafetlerinde, dinden çok yerel geleneklerin etkisi görülür, çoğunluğun yüzü açık. Bir kısmının sadece gözleri görünüyor. Pek azının, gözü ve yüzü tamamen siyah peçe ile kapalı.
Medine’de Mescid-i Nebi çevresi daha temiz. Harem-i Şerifin geniş avlusu da temiz. Belli aralıklarla sürekli ve çabucak yıkanıyor. Bir haftalık müşahedeme göre temizlik, bakım ve hizmetler konusunda iyi izlenimler edindim. Eski durumu bilenler, şimdilerde vaziyetin daha düzgün olduğunu söylediler.
Kaldığımız Hilton ve Swissotel’de peynir kültürü yok. Mekke’deki Swissotel’in lokantası 3 bin 500 kişilik. Suud’la ilişkilerimiz iyi olsa, sadece lüks otellere ihraç edeceğimiz kahvaltılık malzeme ve meyve ile büyük gelir elde edilir.
Dünyanın dört bir yanından ibadet için gelen Müslümanların çokluğu insana heyecan veriyor. Ne yazık ki buradaki birlik manzarası yönetimlere yansımıyor. Temennim en azından bu topraklara gelen Müslümanların daha bilinçli ve duyarlı olmalarıdır.
Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ