Ayasofya cami olarak ibadete açıldıktan sonra, Cuma hutbesinde hatibin elinde bir kılıçla çıktığını gördük. Savaşarak fethedilen yerlerde hatip sol elinde tuttuğu bir kılıca dayanarak hutbe okur. Bu bir gelenektir ve İslam’ın ululuk ve haşmetine işaret sayılır.
Kılıç birçok kültürde zengin bir sembolik değere sahiptir. Bununla ilgili René Guénon’un Mustafa Tahralı tarafından tercüme edilmiş “Seyfu’l-İslam-İslam’ın Kılıcı” adlı bir makalesi vardır (bkz. Çağ ve Hakikat René Guénon, Kubbealtı yayını). Buradaki bilgilerden hareketle Cem Sancar’ın “O kılıç Tahtadır Tahta” adlı güzel bir yazası çıktı (Sabah gazetesi Pazar eki, 2 Ağustos).
Tasavvuf kültüründe “kılıç” önemli bir semboldür, madenilikten çıkıp “tahta kılıç”a dönüşmüş ve yeni bir anlam kazanmıştır.
Kılıç her şeyden önce bir savaş aletidir. Kültürümüzde düşmanla bilfiil savaşa “cihat”, insanın kendisiyle, nefsiyle olan iç savaşa “mücahede” denir. Böylece cihat kavramı yeni bir boyut kazanır. Peygamber Efendimiz bir sefer dönüşünde “Küçük savaştan büyük savaşa döndük” buyurmuş ve “Büyük savaş”ı “İnsanın nefsani arzularıyla savaşması” diye açıklamıştır. Büyük savaş yani insanın kendi zaaflarıyla savaşması daha zordur ve ömür boyu sürer.
YESEVİ TAHAT KILIÇ KUŞATIR
Nefisle savaşta da bir kılıç gerekir, fakat bu başka türlü bir kılıçtır: “Erenlerin kılıcı/ arşa çıkar bir ucu/ ne de güzel kesici/ La ilahe illallah.” Mücahedeyle, zikirle kendi iç arınmasını tamamlayan ve olgunlaşan insanlar gerektiği zaman bilfiil savaşlara katılıp maddi düşmanla da savaşmasını bilirler. Hacı Bektaş Vilayetnamesi’nde yazdığına göre, Hacı Bektaş-ı Veli Ahmed Yesevi’nin öğrencilerindendir. Yesevi onun beline tahta kılıcı kuşatır ve Diyar-ı Rum’u yani Anadolu’yu irşad etmekle görevlendirilir.
Balkanların fethinde önemli hizmet göre Sarı Saltuk da bir Yesevi mensubudur. Sarı Saltuk bir kahraman, bir din yayıcısıdır. Evliya Çelebi’ye göre Ahmet Yesevi ona da bir Tahta kılıcı vermiştir. Saltuk ve müridleri tahta kılıçlarla kaleler zaptettiler.
Fuat Köprülü, “Tahta kılıçlarla kafirlere karşı harb eden, maiyyetindeki bir avuç mürid ile binlerce kişilik düşman ordularını ezen, kaleler alan, küfür diyarında İslamiyet’i yayan mücahid Türk mutasavvıfları“dan (İlk Mutasavvıflar) söz eder.
GÖNÜL FETHİ
Anadolu’nun ve Balkanların fethinde görev alan bu gazi-dervişlerde cihadla mücahede tam da birleşmiş görülür. O şanlı olayları hikaye edinen menkıbe kitaplarına göre bu idealist ve coşkulu insanlar herhangi bir maddi zırha bürünmeksizin “baş açık ayak yalın” orduların ön saflarında yer alırlardı.
Tahta kılıç bir semboldür. Yani gaye karşı taraftaki insanı öldürmek değil, kazanmaktır. Güçlü bir orduyla bir ülke toprakları elde edilebilir, ama kalplerin fethi, daha uzun vadeli bir iş olup onun farklı metodları vardır. Bu usülleri en iyi bilenler mücahedeyle nefislerini yenip üstün ahlakla bezenen yüksek karakterli kimselerdir. Onların işi öldürmek değil yaşatmaktır.
Tahta kılıç sembolü, İslamiyet’i mutlak savaşçı bir din olarak gören yaygın Batı algısını çürütmeye yeter.
Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ
Kaynak: http://www.mehmetdemirci.org/
FACEBOOK YORUMLAR