Nafiz Nayır ve Şiiri
1965-67 yılları arasında Gümüşhane Öğretmen Okulu’na Din Dersi öğretmenliği yaptım. Öğretmen Okulları o yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı’nın en itibarlı kurumlarıydı. Yatılı olduğu için öğrencilerle daha yakından ilgilenme imkânı vardı. Saf ve temiz Anadolu çocuklarına bir şeyler öğretebilme gayretinde idim.
Bazılarıyla daha yakın oldum. Bunlardan biri Nafiz Nayır idi. Sakin ve naifti, okuma ve şiir merakı vardı. Kitap alışverişinde bulunduk. Neler verdiğimi unuttum. Nafiz kendisine Arif Nihad Asya’nın şiirlerini verdiğimi hatırlıyor. Hattâ dedi ki: “Beni o tür kitaplarla tanıştırmasaydınız, düşünce dünyam çok farklı şekilde gelişirdi.” Ben İzmir’e yerleştikten sonra yetmişli yıllarda aynı çizgide başka kitaplar gönderdiğimi hatırlıyorum.
Sonra birbirimizi kaybettik. Birkaç ay önce Facebook’ta karşılaştık. Tekrar buluşmaktan mutlu olduk. Senelerce Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yapan Nafiz Nayır şiire devam etmiş. Yeni çıkan iki kitabını gönderdi: “Hüzün Hüzün” ve “Ey sevgili Hüzün”.
*
N. Nayır kitabının başında kısaca şiire bakışını ve şiir anlayışını (poetika) anlatır. Şiir sevgisi çok erken başlamış ve şiir hayatından hiç çıkmamış. Şöyle diyor:
“Bu kitabı okuyanlar, hece ve aruz ölçülerini ve serbest biçimi kullandığımı göreceklerdir. Ârif Nihat Asya: “Şiir, vezniyle doğar.” diyordu. Ben de işlediğim konu hangi ölçüye yakışıyorsa o ölçüye başvurdum. Şiirin ilk belirtileri -bu, bazen bir düşünce, bazen ana kafiye, bazen bir mısra olabilir- ortaya çıktıktan sonra sıra ölçüyü beğenmeye gelir. Buna, on birli hece ölçüsü yakışır, bunda serbest biçimi kullanmalıyım, bu konu, rubai için uygun diye karar vererek şiirin ölçüsünü belirlerim.”
Öğrenciliği sırasında yaygın olan, şiirde vezin karşıtlığını nasıl aştığını anlatır:
“Şiirde ölçüyü ambalaj meselesi olarak görmüşümdür. Öğretmen okulunda öğrenciyken kafiyeden hiç hoşlanmaz, ölçülü şiirin yakınından geçmezdim. Bir yerde kendiliğinden kafiye oluşsa, kendiliğinden heceler eşitlense bunları bozmak için çaba harcardım. Yüksek öğrenim yıllarımda aruzla ya da heceyle yazılmış pek çok güzel şiir tanıdıktan sonra kerametin ölçüde değil şairde olduğunu anladım. Benim ölçüm seninkinden güzel, demek mantıksızlıktır. İyi ölçü, kötü ölçü yoktur; iyi şiir, kötü şiir vardır. Zaten şiiri şiir yapan ölçüsü değil, özüdür, anlatımıdır. Şairin sözcüklerle yakınlık kurması, sözcüklere hükmederek onlardan istediği anlamı, istediği söz oyununu elde etmesidir, şiiri şiir yapan.”
Her iki kitabının ismi “Hüzün”lü olduğunu söylemiştim. Sebebini şöyle açıklar:
“Şiirlerimin bir kısmı doğrudan “hüzn”ü anlatır. Pek çoğunun arka planında hüzün vardır. Bu, bilinçli bir seçimdir. Çünkü şiirimin merkezine hüznü oturtmak istedim, diğer temaları onun çevresinde hatta bazen onun içinde vermek istedim. Bu çabama rağmen konuyu fazla önemsemediğimi belirtmeliyim. Usta şair, sıradan bir konudan güzel şiir çıkarabilir. Beceriksiz şairin elinde güzel bir konu harcanabilir. Demek ki şairin neyi anlattığı değil, nasıl anlattığı önemlidir.”
Örneklere “Hüzün ve Ben” şiirinden bir dörtlükle başlayalım:
İçimde bin hüzün oldu kördüğüm
Anlayın hüzünü, duyun hüzünü
Onunla dopdolu saatim, günüm
Ömrümün anlamı sayın hüzünü
Yahya kemal gibi N. Nayır da şiirin ses ve mûsiki olduğunu kabul eder:
Anlaşılmaz sözü tarihe bırak
Kulağa hoş gelen ses bulmaya bak
Mısranda musiki olsun muhakkak
Kuruluk ucuza satar şiiri
Bütün mahviyetine rağmen Nafiz Nayır, şiiriyle iftihar etmekten kendini alamaz:
Doğmamıştır öyle ilhamdan filân
Alın teridir, gayrettir benim şiirim
Ne giyse hoş düşer, demeyin sakın
Türkçeye en yakışan kıyafettir benim şiirim
“Türkçe ağzımda annemin sütü” demiş Yahya Kemal. Nafiz de benzer çizgidedir. “Türkçem” şiirinde aynı lezzeti başka kelimelerle dile getirir:
Türkçem,
Anamın, babamın dili
Gören gözüm, işiten kulağım!
Gün oldu,
En güzel sevgi sözleri sende şekillendi.
Karıma söylediğim en derin şiir,
Çocuğumdan duyduğum en tatlı söz,
Senden geldi.
Şiir için bitip tükenmez bir konu, anne sevgisi, şairimizin dilinde “Anne Gazeli” olarak karşımıza çıkar:
Bir yer istedin benden
Sıcaklığımda sığınak verdim
Sevgiyle beledim seni
Al ipekten kundak verdim
Anlayınca acıktığını
Sütümü bardak bardak verdim
Ne zaman daralsan, üzülsen ne zaman
Yüreğimi dayanak verdim
Bakın Nafiz Nayır nasıl şair olmuş:
Sanat öğrendim birinden
– El aldım sözün pirinden-
Bıktım dünyanın kirinden
Yuya yuya oldum şair
Taşıdım Türklük süsünü
Sevdim Türk’ün ülküsünü
Türklüğümün türküsünü
Duya duya oldum şair.
Türkçenin en güzel kelimelerinden biri “gönül”dür. Şairimiz kendi gönlüne şöyle seslenir:
Bu sözüm sanadır gönül
Anlıyorsan seslen de gel
Sabır ile çile ile
Bir iyice süslen de gel
Dolu zannederdim, boşsun
Kışın bahar, yazın kışsın
Daldan dala konan kuşsun
Uslan deli, uslan da gel
Sevgisizlik zor insana
Sevmemek yakışmaz sana
Doya doya, kana kana
Aşk oduyla beslen de gel.
Sen insansın kadrini bil
Eğilirsen Hakka eğil
Çerden çöpten şeye değil
Bir kâmile yaslan da gel.
Bebek masumiyeti, çocuk sâfiyeti hangimizin içini kıpırdatmaz. İki kız evlât sâhibi olan ve meleklerle ilgili halk inanışını yansıtan N. Nayır, “Gülden Çocuk” şiiriyle hepimizin duygularına tercüman olmuş:
Bebeğim çok tatlı bir kız
Ağzı güllerin en hası
Yanakları sanırsınız
Gül üstünde su damlası
Rüyâsında güler gece
-Ziyarete melek gelmiş-
Sözcük sözcük, hece hece
Yüreğimizden yükselmiş.
Nafiz Nayır’ın “Rubai”leri de var. Bunlardan ikisiyle bitirelim:
Günler geçiyor, yaklaşıyor en son çağım.
Toprak ana: Gel açık, diyor bak kucağım.
Üstümde diken görmeyecek kimseler,
Yalnızca çiçek besleyecek toprağım.
*
Yollar… Kimi vuslat, kimi hasret kokar.
Her metresi on binlerce mihnet kokar.
Yok vuslatının lezzeti hiçbir şeyde,
Her şey sana yaklaşınca cennet kokar.
(Nafiz Nayır’la iletişim: [email protected])
Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ
http://www.mehmetdemirci.org/
FACEBOOK YORUMLAR