Mülteci, göçmen, garip
Kubbealtı Lugati’nde “mülteci” şöyle tarif edilmiş: “Vatanını terk edip başka bir ülkeye sığınan kimse, sığınmacı.” Göçmen de buna benzer şekilde tanımlanır. “Göçmen: Yerini bırakıp yerleşmek üzere başka ülkeye giden kimse, muhacir.” Bu iki kelime arasında fark olduğu ileri sürülür ve şöyle denir: “Mülteci kendi ülkesinden çeşitli sebeplerle (baskı, savaş, açlık) ayrılmak zorunda kalmış insandır. Göçmen ise bir başka ülkede kendisine daha iyi şartlar sunulacağına inanarak vatanını gönüllü olarak terk edenlere denir.”
Günlük dilde ise bu fark dikkate alınmaz. Kırım göçmenleri, Kafkas göçmenleri deriz. Özellikle Balkan göçmenleri topraklarını gönüllü olarak terk etmediler. Pek çoğu, varını yoğunu geride bırakıp, kendlerini Türkiye’ye zor attılar.
GÖÇ HEP VARDI
Geriye doğru gidersek dünya tarihinin bir göçler tarihi olduğunu söylemek mümkün. Amerika, Avustralya birer göçmen ülkesidir. Kendi topraklarımız da öyle. Atalarımız 9 asır önce Orta Asya’dan göçüp şimdiki ülkemize yerleştiler. Bunların bir kısmı Balkanlara gitti, Kıbrıs’a gönderildi. Sonra devran döndü, onların torunları göçmen olarak geri döndüler. Bunlar malını mülkünü bırakarak bir kuru canlarıyla geldiler. Kendi topraklarında itilip kalkıldılar, zulme uğradılar.
Mübadele ile Türkiye’deki Rumlar Yunanistan’a, oradaki Müslüman Türkler de Anadolu’ya göçe zorlandılar.
HİCRET
Kısmen mutlu göçler de vardır. Mekke’deki baskılara dayanamayan Müslümanlar Medine’ye göç ettiler. Buna “Hicret” denir; hicret, göç demektir. En son gidenler Peygamber Efendimiz, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali’dir.
Bu kutlu yolcular Medine’ye girince, damlardaki kadınlar “talea’l-bedrü aleynâ” diye başlayan güzel şiiri okuyor ve şöyle diyorlardı: “Ay doğdu üzerimize Veda tepelerinden.” “Ensar (yardım edenler) “muhacir” (göçmen) tabirleri o günden kalmadır.
ASIL VATAN
Asıl büyük göç Adem’le Havva’nın Cennetten ayrılıp yeryüzüne inmeleridir. Önce ruhlarımız yaratıldı. “Elest Bezmi”nde “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” sorusuna “Evet” diyenler ruhlardı. Onlar orada mutluydular, huzurda idiler. Sonra yeryüzü serüveni başladı, beden kalıbına giren ruh gurbete düşmüş oldu. Bu göç ona zor geldi.
Hz. Mevlana bunu “kamışlıktan koparılmaya” benzetir. Bu bir tür ayrılıktır, ney’in şikayeti bu yüzdendir. Onun için ruh hep aslını özler. Gönül ehli “Vatan sevgisi imandandır” hadisinde geçen “vatan”ın aynı zamanda Elest Bezmi olduğuna inanır.
Bu anlayışa göre dünya bir gurbettir ve hepimiz garibiz. “Ne mutlu gariplere” hadisini, bu idrakte olanlar farklı anlar. Bu gurbet hayatını düzgün geçiren, geldiği yeri unutmayan ve insanca yaşayanlar, asıl vatana mutlu olarak döneceklerdir. Ölen bir kimse için “öldü” yerine “göçtü” denmesinin sebebi budur. Yunus’un ifade ettiği gibi: “Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez.”
Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ
Kaynak: http://www.mehmetdemirci.org/?p=2572