Mimari, güzel sanatlar içinde en etkileyici ve kalıcı bir özelliğe sahiptir, çünkü göze hitap eder, somuttur. Ancak bakabilenlere göre mimarinin bir de deruni / içe ait yönü vardır. Bu gözle bakmasını bilenler için bir mimarlık eserinin, Ekrem Hakkı Ayverdi’nin (1899-1984) deyişiyle “içe ait bir canlılığı vardır. Bina cansız değildir, yapıcıları ona ruhlarını üflemişlerdir.” Tanpınar Bursa’yı anlatırken bu görüşü daha edebi bir üslpla dile getirir:
“Cedlerimiz (dedelerimiz) inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı. Maddeye geçmesini ısrarla istedikleri bir ruh ve imanları vardı. Taş ellerinde canlanıyor, bir ruh parçası kesiliyordu. Duvar, kubbe, kemer, mihrap, çini hepsi Yeşil’de dua eder, Muradiye’de düşünür ve Yıldırım’da harekete hazır, göklerin derinliğine susamış bir kartal hamlesiyle ovanın üstünde bekler. Hepsinde tek bir ruh terennüm eder.”
Mimarlığın düşünce yönüyle ilgilenenlerden biri de Prof. Dr. İbrahim Numan’dır (d. 1948). Halen Fatih Sutan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Dekanı olan İbrahim Bey, son 40 yıl içinde yazdıklarını bir araya getirdi ve “Mimarlık ve Düşünce Dünyamız” adıyla yayımladı. Resimlerle zenginleştirilmiş kitabın kuşe kağıtlı güzel bir baskısı var (Kubbealtı neşriyatı, 2021).
MİMARİ VE İNSAN
Takdim yazısında Aydın Yüksel’in de belirttiği gibi, İbrahim Numan sadece taş ve toprakla uğraştığı zannedilen bir teknik adam veya alelade bir mimar değil, bir düşünce, sanat ve duygu adamıdır. Kitapta şehircilik, mimari ve tabiatın iç ve dış dünyası ve hatta kuşlar hakkında ince bir tefekkür ve duyuşla hissettiklerini dile getirmektedir. Ayrıca mimari ve musiki arasındaki manevi bağa, özellikle Osmanlı sanatındaki “vahdet” fikrine vurgu yapar. Bunun yanında, mimarimizin göze hitap eden sadeliği içindeki mükemmel bütünlüğü ile “insan”ın iç dengesi ve olgunluğu arasında bir bağ kurar.
SADELİKTEKİ GÜZELLİK
İbrahim Numan’a göre hangi medeniyette olursa olsun sanatın özü “güzellik”tir. Bu güzelliğin kaynağı ise “ilahi”dir. Bu güzellik anlayışı biçimlerin, formların ötesinde bir bütünlüğe sahiptir ki sanatkar/mimar bu bütünlüğü İslami bir hüviyet içinde eserinde yansıtır.
Yazarımız sanatta Doğu-Batı karşılaştırması yapar ve şöyle der: “Batı, medeniyetini ‘Ben varım!’ üzerine kurarken, Doğu özellikle de İslam ‘Ben yokum’, ‘O’ndan (Hak’tan) başka bir şey yoktur’ düsturu içerisinde benliğini eriterek medeniyet ağlarının kollarını cihana uzatmıştır.”
Osmanlı mimarisi muhteşemdir. Onun ihtişamı vakarı sadeliği ve samimiyetinde gizlidir. Binalar teferruata boğulmamıştır, güzelliği sadeliğinden ve insana göreliğinden kaynaklanır.
İ. Numan’ın eski İstanbul kahvehanelerinden bahseden yazısında, birer kültür alış veriş yeri olan bu mekanların zamanla nasıl bir değişim geçirdiğini de fark ederiz:
“Hemen her semtte, belirli zamanlarda faaliyet icra eden bu kahvehanelerin müdavimleri, kahve içip sohbet etmenin ve musiki dinlemenin yanı sıra kendi aralarında takımlar teşkil ederek, diğer semt takımları ile koşma, mani, semai muamma yarışmaları yaparlardı.”
FACEBOOK YORUMLAR