İsmail Hakkı Bursevi ve hocası Osman Fazlı (Kutup Osman Efendi)’nin “keramet” hakkındaki görüşleri üzerinde durmak istiyorum. Önce keramet nedir, kısaca hatırlayalım:
Keramet sözlükte cömert olmak, iyi olmak, kıymetli olmak gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise, sufilerin hayatlarında görülen olağanüstü olay ve davranışlara denir. Teorik olarak keramet, Allah’ın sevdiği kullarına bir tür ikram ve ihsanı sayılır. Dolayısıyle bu niteliğe sahip herkeste görülebilir. Hatta bu olumlu vasıflara sahip olmayan bazı kimselerde de olağanüstü şeyler yapabilirler.
Keramet ikiye ayrılır: 1- Maddi (kevni) keramet: Havada uçmak, denizde yürümek gibi. 2- İlmi veya manevi keramet: İlim irfan ve ahlakla ilgili kerametler. Bilgi ve hikmetle etkili olmak, insanların kötü huylarını gidermede başarı göstermek veya yazılan bir eserin asırlar sonrasında bile faydalı olması gibi.
KERAMET DEĞİL İSTİKAMET GEREK
Aslında keramete tasavvuf dışındaki insanların ilgisi daha çoktur. Tasavvuf anlayışına göre amaç keramet göstermek değildir. Bu konuda şöyle ölçüler vardır: 1. Keramet değil istikamet esastır. Su üstünde yürürsen saman çöpü olursun. Havada uçarsan sinek olursun. Bir gönül ele al ki adam olasın. 2. Asıl keramet kötü huyları yok edebilmektir. 3. Gerçek tasavvuf mensupları, keramet göstermekten kaçarlar, bunu yarı yolun bir gereği, hatta manevi ilerleme yolunda bir tuzak olarak kabul ederler.
Bursevi insanların kevni (maddi) kerametlere düşkün oluşlarını eleştirir. Şöyle der: “Abitler ve zahitler makam ve mevkie iltifat etmedikleri gibi, arifler ve Allah’ı bilen alimler de maddi aleme ait olan olağan üstü haller gösterilmesine ilgi göstermezler. Ona göre keramet merakı ve beklentisi olan kimseler kamil şeyhlerin sohbetinden istifade edemezler keramet istemek bir tür şehvet, yani aşırı istektir.
İsmail Hakkı Bursevi (1653-1725) “Günümüz şeyhlerinin çoğu putlara tapmakta ve nefsani isteklerinin peşinde koşmaktadır” diyerek; onların dinin ve tasavvufun özünden uzak olduklarını ve şekilcilik yaptıklarını belirtir. Bu arada kendi manevi gücüne işaret ederek; “İstesek onların ayıplarını sayıp dökebilirim. Ama ayıp örtmek daha iyidir” der.
Kamil kimselerde maddi keramet daha az görülür. Bursevi bunun sebebini şöyle açıklar: Kamil kimseler padişahlar gibidir. Maddi keramet gösterenler ise vezirler mertebesindedir. Maddi işler vezirlere verilmiştir. Onlar halkın işlerini omuzlarında taşırlar. Bu sebeple korku ve ümit arasında gidip gelirler ve şöyle dua ederler: “Rabbim bizi doğru yola ulaştırdıktan sonra kalplerimizi saptırma.” (Al-i Imran, 38)
GELECEK BİLGİSİ
Bursevi şeyhi Osman Fazlı’nın Kur’an ve hadis muhabbetiyle dolu olduğunu; onun, Kur’an hakikatleri ilmine her salikin ulaşamayacağını söyledikten sonra şöyle ilave ettiğini belirtir: “Kevni /maddi kerametlere itibar edilmez. Ateşte yanmamak, suda batmamak, havada yürümek ve benzerleri Hak ehline göre önemli şeyler değildir. Çünkü bunları şeytan ve kafir de yapabilir.”
Osman Fazlı’nın, hayatın doğal akışı içinde bir tasavvuf eğitimini tercih ettiği, keramet gibi başka fevkaladeliklere de itibar etmediği görülür. Cifr ilmini öğrenmek istemeyişi bunun bir göstergesidir.
Cifr / cefr, gelecekte olacak şeyleri değişik yöntemlerle öğrettiğine inanılan ilim demektir. Çeşitli metotlara başvurmak suretiyle geleceği keşfetme merakı İslam öncesinde yaşayan eski milletlere kadar uzanır. Müslümanlar arasında bu ilimle uğraşanlar olmuştur.
Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ
http://www.mehmetdemirci.org/
FACEBOOK YORUMLAR