“İza zülzileti’l ardu zilzalehe” diye başlayan Zilzal (deprem) suresinin anlamı şöyle: “Yeryüzü şiddetli bir depremle sarsıldığında / İçindeki ağırıkları dışarı fırlatıp attığında / Ve insan, ne oluyor, diye dehşete düştüğünde…”
Bu sure dünyanın sonu demek olan kıyamet sahnesini anlatır. Aslında her zaman çeşitli seviyelerde kıyametler kopup durmaktadır. Sel felaketleri, yangınlar, toprak kaymaları, büyük trafik kazaları ve depremler, onları yaşayanlar için bir tür kıyamet sayılır.
30 Ekim cuma günü İzmir ve çevresinde bir deprem yaşandı. Büyüklüğü hakkında 6,6 ile 7 arasında değişen görüşler var. Ama İzmir’de depremi yaşayanların ortak kanaatine göre oldukça şiddetli idi.
Ben evdeydim, sağa sola beşik gibi sallanma anlarını unutamam. Şimdiye kadar birkaç deprem gördüm. İnsan belki geçmişi unutuyor olabilir, ama bu defaki gerçekten çok şiddetli idi ve uzun sürdü. Depremde nice hayatlar söndü, ağır yaralılar ve pek çok maddi kayıp var. Sağ kalanların yaşadıkları psikolojik sıkıntı ve travmalar kim bilir ne kadar acı oldu.
BAŞARILI KURTARMA
Yurdumuzun deprem kuşağında olduğu biliniyor. Depremle yaşamayı zamanla öğreniyoruz. Deprem yönetmeliği çıkarıldıktan sonra yapılan inşaatların daha dayanıklı olduğu bir gerçek. Yeter ki kurallara uyulsun ve iyi denetim yapılsın.
Bu son depremin artıları ve eksileri üzerinde durmak istiyorum. Önceki depremlere göre AFAD ve benzeri kuruluşların arama kurtarma konusunda büyük tecrübe kazandığı görülüyor. Yeni teknik aletlerin yardımıyla daha başarılı bir çalışma yapılıyor. Organizasyon düzgün, kaosa, kargaşaya düşülmüyor. Kızılay ve başka yardım kuruluşları barınma, yeme içme ve benzeri hizmetleri iyi yürütüyor. Canlı yayınlarla bütün Türkiye’nin takip ettiği kurtarma çabalarıyla, hayata döndürülen insanlar, hatta bir kedi ortak sevince yol açıyor.
Milletimiz felaket anlarında tek yürek olmasını iyi bilir. Bir bakıma şerden hayır doğuyor. Hepimiz dualarımızla, gönlümüzle, maddi desteğimizle aynı hedefte birleşiyoruz. Yunanistan’la bile karşılıklı dostluk mesajları, aramızdaki gerginliği yumuşatıyor.
AHKAK ZAFİYETİ
Gelelim olumsuz görüntülere, can yakan konu şu: Yerle bir olan çok katlı bir binanın hemen yanındaki başka yapıların yıkılmadığı görülüyor. İlk akla gelen demirden, çimentodan, kumdan çalarak kalitesiz bir inşaat yapılmış olması ihtimalidir. Bu durumda göçen binaların müteahhitlerinin, varsa kontrol mühendislerinin vay haline! Bunca kaybın, acının ve ahın vebalini nasıl taşıyacaklar?
Mesele gelip ahlak zafiyetine dayanıyor. Vahşi kapitalizmin dayattığı, ne pahasına olursa olsun daha çok kazanma hırsı, insanımızın çoğunu pençesine almış durumda. Aynı kazanç hırsı şurada da görülür: Bayraklı-Bornova arasında, hasarın en çok görüldüğü bölge gevşek zeminliydi, zamanla dolmuş derecikler vardı, çok verimli tarım arazisiydi. Yapılaşmaya elverişli değildi. Gene kazanç hırsıyla buralar imara açıldı. Fakat gevşek zemine uygun inşaat teknolojisi uygulanmadığı görülüyor.
Yazıya Zilzal suresiyle başlamıştık. Sure şu meşhur ayetlerle biter: “Zerre kadar iyilik yapan kimse karşılığını görecek / Zerre kadar kötülük işleyen de onun cezasını çekecektir.”
Kaynak: http://www.mehmetdemirci.org/?p=2902
FACEBOOK YORUMLAR