Bir kültür sevdalısının feryadı
Kubbealtı Neşriyatı, Samiha Ayverdi’nin mektuplaşmalarını yayımlamaya devam ediyor. Bunlardan “Mektuplar-12 Okurları ve Yakınları” adıyla Şubat 2022’de çıktı. Kitapta bürokrasi, kültür ve eğitim hayatımızdan birçok kimsenin mektupları ve Ayverdi’nin onlara verdiği cevaplar yer alır. Bugün bunlardan Kemal Edip Kürkçüoğlu’nun mektubundan bir bölümü sunacağım: Kemal Edip Kürkçüoğlu (1902-1977) Urfa’nın eski bir ailesinden olup Abdülkadir-i Geylani soyundandır. Ankara Üniversitesi Klasik Şark Dilleri Bölümü’nü bitirdi. Ayrıca bir taraftan cami derslerine devam ederek dini konularda kendini yetiştirdi. Özel hocalardan da faydalanıp Fransızca, Arapça ve Farsça öğrendi. İlk mektep muallimliğiyle başladığı mesleğini üniversite hocalığına kadar taşıdı. Eğitimin yüksek kademelerinde bürokrat olarak çalıştı. Samiha Ayverdi’ye 27 Mart 1957’de yazdığı son derece edebi mektubunda şöyle der:
KÜLTÜR YOZLAŞMASI
Cemiyette sayı saygıdan öne geçti, kemiyet keyfiyeti bastırdı. Kıymet ölçü ve hükümleri değişti. Esen rüzgarlar hafif yükseltti, ağırlar yerde kaldı. Temizler kirlendi. Akıl gizlendi; nefsaniyet şuuru kapladı. Dostlar el oldu. Rahmet sel oldu.
Gönüller sustu, ağızlar konuştu. Atatürk, Mustafa Kemal’i öldürdü. Tanzimat denilen kompleks milli cevheri zedeledi.
Gökalp, minareye dışından tırmanmaya kalkıştığı için şerefeye ulaşamadı, gerçeği göremedi. Dün medrese ilimden irfana intikal edemediği için “kal” ve “kıyl”dan (dedi kodu) öteye geçemedi. Bugün üniversitenin iştigali (işi), aynı kal ve kıyli ilim ambalajıyla piyasaya sürmekten ibaret.
Kelimeler, içlerine gah bal, gah sirke konan boş kalıplar. Mefhumlar ütüsüz kılıklar haline geldi. Hareketler: bir kör döğüşü. Kendimi bildim bileli, kırk yıldan beri manzara bu! Otuz altı yıllık meslek hayatımın intibaları bu! Yapıştığımız dallar daima elimizde kaldı. Dayandığımız duvarlar inhidam (çökme) emareleri gösteriyor. Güvendiğimiz dağları karlar kaplamış. Edebiyat edepsizler elinde. Dil bir ucube. Din, dinlinin de dinsizin de anlayamadığı bir şey, lafzen dinli için menfaat vasıtası, hükmen dinsiz için heyula!
MİLLİ EĞİTİM DERDİMİZ
Kürkçüoğlu’nun 65 yıl önce Milli Eğitim’den şikayetleri ne yazık ki bugün için de geçerli. Şöyle devam eder:
Maarif Vekaleti, Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi adlar değiştiren, ruhu, zihniyeti, metodu, tutumu tahavvül etmeyen (değişmeyen) bir teşekkül. Bir teşekkül ki şekilden, teşkilattan, kadrodan ibaret. Şimdiye kadar uyanık bir tek vekil gördü: Tevfik İleri. Onu da hasımları değil yakınları, evet yakınları çalışamaz, Tevfik-i İlahiden nasip alamaz, ilerleyemez hale getirdi. Talihsizliğimiz bundadır. Bu mebdeden (kökten) gelince vekaletin, günde bir şura toplasa memleket dertlerine yine çaresaz olamayacağı kendiliğinden belli olur. Maarif teşkilatı otuz yedi seneden beri genişliyor lakin derinleşemiyor. İlk, orta ve yüksek tedrisat (öğretim) mensupları aynı fabrikanın standart mahsul ve mamüllerinden ibaret. Köy muallimi de bu, üniversite profesörü de bu! İnkılap: mütemadiven ağız değiştiren bir sakız! Milli mücahedenin (cihadın) bir safhası olan milli mücadeleyi hikayeleştirdik. Aras çayından Meriç ve Arda kıyılarına, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar ulaşan bir millet şahlanışına hakim olan maya veren ruhu kaybettik. İflası kazanç, siyaseti kiyaset (uyanıklık) suretinde ilan ediyoruz. Maarif Vekaleti bir enerji kaynağı, bir hamle hazinesi olacak yerde suyu kesilmiş değirmen gibi!
Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ
http://www.mehmetdemirci.org/
Kubbealtı Neşriyatı, Samiha Ayverdi’nin mektuplaşmalarını yayımlamaya devam ediyor. Bunlardan “Mektuplar-12 Okurları ve Yakınları” adıyla Şubat 2022’de çıktı. Kitapta bürokrasi, kültür ve eğitim hayatımızdan birçok kimsenin mektupları ve Ayverdi’nin onlara verdiği cevaplar yer alır. Bugün bunlardan Kemal Edip Kürkçüoğlu’nun mektubundan bir bölümü sunacağım: Kemal Edip Kürkçüoğlu (1902-1977) Urfa’nın eski bir ailesinden olup Abdülkadir-i Geylani soyundandır. Ankara Üniversitesi Klasik Şark Dilleri Bölümü’nü bitirdi. Ayrıca bir taraftan cami derslerine devam ederek dini konularda kendini yetiştirdi. Özel hocalardan da faydalanıp Fransızca, Arapça ve Farsça öğrendi. İlk mektep muallimliğiyle başladığı mesleğini üniversite hocalığına kadar taşıdı. Eğitimin yüksek kademelerinde bürokrat olarak çalıştı. Samiha Ayverdi’ye 27 Mart 1957’de yazdığı son derece edebi mektubunda şöyle der:
KÜLTÜR YOZLAŞMASI
Cemiyette sayı saygıdan öne geçti, kemiyet keyfiyeti bastırdı. Kıymet ölçü ve hükümleri değişti. Esen rüzgarlar hafif yükseltti, ağırlar yerde kaldı. Temizler kirlendi. Akıl gizlendi; nefsaniyet şuuru kapladı. Dostlar el oldu. Rahmet sel oldu.
Gönüller sustu, ağızlar konuştu. Atatürk, Mustafa Kemal’i öldürdü. Tanzimat denilen kompleks milli cevheri zedeledi.
Gökalp, minareye dışından tırmanmaya kalkıştığı için şerefeye ulaşamadı, gerçeği göremedi. Dün medrese ilimden irfana intikal edemediği için “kal” ve “kıyl”dan (dedi kodu) öteye geçemedi. Bugün üniversitenin iştigali (işi), aynı kal ve kıyli ilim ambalajıyla piyasaya sürmekten ibaret.
Kelimeler, içlerine gah bal, gah sirke konan boş kalıplar. Mefhumlar ütüsüz kılıklar haline geldi. Hareketler: bir kör döğüşü. Kendimi bildim bileli, kırk yıldan beri manzara bu! Otuz altı yıllık meslek hayatımın intibaları bu! Yapıştığımız dallar daima elimizde kaldı. Dayandığımız duvarlar inhidam (çökme) emareleri gösteriyor. Güvendiğimiz dağları karlar kaplamış. Edebiyat edepsizler elinde. Dil bir ucube. Din, dinlinin de dinsizin de anlayamadığı bir şey, lafzen dinli için menfaat vasıtası, hükmen dinsiz için heyula!
MİLLİ EĞİTİM DERDİMİZ
Kürkçüoğlu’nun 65 yıl önce Milli Eğitim’den şikayetleri ne yazık ki bugün için de geçerli. Şöyle devam eder:
Maarif Vekaleti, Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi adlar değiştiren, ruhu, zihniyeti, metodu, tutumu tahavvül etmeyen (değişmeyen) bir teşekkül. Bir teşekkül ki şekilden, teşkilattan, kadrodan ibaret. Şimdiye kadar uyanık bir tek vekil gördü: Tevfik İleri. Onu da hasımları değil yakınları, evet yakınları çalışamaz, Tevfik-i İlahiden nasip alamaz, ilerleyemez hale getirdi. Talihsizliğimiz bundadır. Bu mebdeden (kökten) gelince vekaletin, günde bir şura toplasa memleket dertlerine yine çaresaz olamayacağı kendiliğinden belli olur. Maarif teşkilatı otuz yedi seneden beri genişliyor lakin derinleşemiyor. İlk, orta ve yüksek tedrisat (öğretim) mensupları aynı fabrikanın standart mahsul ve mamüllerinden ibaret. Köy muallimi de bu, üniversite profesörü de bu! İnkılap: mütemadiven ağız değiştiren bir sakız! Milli mücahedenin (cihadın) bir safhası olan milli mücadeleyi hikayeleştirdik. Aras çayından Meriç ve Arda kıyılarına, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar ulaşan bir millet şahlanışına hakim olan maya veren ruhu kaybettik. İflası kazanç, siyaseti kiyaset (uyanıklık) suretinde ilan ediyoruz. Maarif Vekaleti bir enerji kaynağı, bir hamle hazinesi olacak yerde suyu kesilmiş değirmen gibi!
Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ
http://www.mehmetdemirci.org/
FACEBOOK YORUMLAR