İnşaat mühendisi Talat Uslu anlattı.
Talat Bey Afyon Sandıklı'da 3 nesilden beri demircilik yapan bir ailedendir. Demirci ustası dedesi Yusuf'un ilgi çekici bir rüyasını anlatır. Olay tahminen 1950 senesinde geçen bir alacak konusudur. Önce "Alacak" ne demek onu anlayalım. O yıllarda Yusuf ustanın müşterileri genellikle çiftçilikle uğraşan köylülerdir.
Bunlar bütün sene boyunca kazma kürek saban gibi demirci işlerini Yusuf ustaya yaptırırlardı.
Yapılan iş bir deftere kaydedilir ve ücreti hasat zamanında buğday veya arpa olarak tahsil edilirdi. İşte bunun adı "alacak" idi. Usta ve müşteri arasında güven olduğu için, hangi işe ne kadar buğday alınacağı bellidir.
Burada bir parantez açalım.
1950 öncesi ve sonrasında Türkiye'de para son derece kıttır ancak devlet memurlarının elinde biraz para bulunurdu. O yıllarda nüfusumuz 20 milyon, milli gelirimiz 36 milyar dolardır.
Özellikle köylünün elinde para olmadığı için alışverişler genellikle takas usulüyle yapılırdı. Demirciden alınan malzemeye karşılık buğday verilirdi.
UNDAKİ KAN
Konuya dönelim: Yusuf usta ve oğlu Ali alacak toplamak üzere bir Alevi köyü olan Selçuk / Selçik köyüne giderler, akşama kadar, müşterileri olan köylülerden borçları karşılığı buğdayları toplayıp çuvallara doldurarak Sandıklı'ya gönderirler.
Yusuf usta ud çalan, nefesler söyleyen sözü sohbeti yerinde biridir. Onun için akşamları, bulunduğu köyün odasında geç vakitlere kadar onun sohbetinde bulunup konuştururlardı.
İşte böyle bir gecenin sonunda baba oğul köy odasında yatıp uyurlar. Sabaha doğru Yusuf usta gördüğü rüyanın dehşetiyle uyanır ve oğlunu uyandırır:
"Oğlum Ali kalk ben bir rüya gördüm." der. Oğlu heyecanlanmıştır:
"Hayırdır inşallah buba.." Yusuf usta anlatmaya başlar:
"Rüyamda aldığımız buğdayları değirmende öğütürken unların kanlı olarak geldiğini gördüm. Oğlum biz galiba bir yanlışlık yaptık, onun için defteri aç tekrar kontrol edelim."
HATA DÜZELTİLİR
Defter açılır, orada verilen hizmetler ve karşılık olarak ne alındığı yazılıdır. Birkaç kontrolden sonra hata bulunur. Derhal Sandıklı'dan hatalı alınan hasat çuvalıyla geri getirilir. Hemen müşteriye tekrar gidilip hata anlatılır, fazlalık olarak alınan buğday iade edilir ve tekrar helalleşilir.
Köylünün nezaketi ise daha da bir manalıdır: "Ya Yusuf ben fazla aldığını bildim amma Yusuf Usta'nın bir bildiği vardır diye ses çıkarmamıştım." Türkiye bu sağlam inançlı ve karakterli insanlarımız sayesinde ayaktadır. Günümüzde de örnekleri vardır: Bir televizyon belgeselinde Antalya yöresinde demircilik yapan bir vatandaşımız dikkatimi çekti. Dağ köylerinde kullanılan nacak, tahra, balta gibi aletleri imal ediyordu. Birkaç nesil ötesinden, dedelerinden itibaren demircilik yaptığını söyledi.
Sakin ve sevecen bir yüz ifadesiyle şöyle diyordu: "Babam bana tenbih etti, oğlum yaptığın işi önce kendin beğenmelisin. Ben de bu ölçüye hep dikkat ederim. Hamdolsun geçimimizi bu yolla sağlamaktayız."
kaynak:http://www.yeniasir.com.tr/yazarlar/mehmet.demirci/2017/03/13/bir-dedenin-ruyasi