ATATÜRK Ve TEKKELER
Osmanlı Devleti yıkılırken batılı ülkeler bizi tarih sahnesinden silmek niyetindeydi. Türk milleti canını dişine takarak İstiklal Savaşıyla bu oyunu bozdu. Bu şanlı savaşın komutanı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür.
M. Kemal Kurtuluş Savaşına başlarken milletimizin mevcut bütün potansiyelini kullandı. Bu arada nüfuzu ve etkisi güçlü olan tarikat şeyhlerine mektup yazarak, onları Milli Mücadeleye katılmaya çağırdı. Nutuk’ta bunun belgeleri vardır. Bazı tekke ve şeyhleri ziyaret ederek onların desteğini istedi. Hacı Bektaş’a gitti, 23 Aralık 1919’da Niyazi Baba’yı ve türbeyi ziyaret etti.
23 Nisan 1920 günü önce bütün mebuslar Hacı Bayram Camisinde namaza katıldı, Kur’an okundu, daha sonra Hacı Bayram Veli’nin tarikat sancağı çıkarıldı, cemaat tekbir getirerek Büyük Millet Meclisi’nin önüne geldi. Bu alayı Mustafa Kemal karşıladı. Kurban kesildi. Hacı Bayram’ın sancağı Meclis kürsüsüne dikildi, dualarla açılış yapıldı.
Cumhuriyet’in ilanından önce 20 Mart 1923’te Mustafa Kemal Konya’daydı. Konya mebusu ve Mevlana Dergahı şeyhi Abdülhalim Çelebi’nin davetiyle Atatürk bu dergaha yemeğe gitti. Neyler, dervişler ve naatlerle mutlu bir gün yaşandı.
23 Nisan 1920’de Millet Meclisi açılınca başkan vekillerinden biri Kırşehir Milletvekili ve Hacı Bektaş şeyhi Cemaleddin Efendi, ikincisi Konya Milletvekili ve Mevlana Dergahı şeyhi Abdülhalim Çelebi’dir.
TEKKELERİN KAPATILMASI
Bu durum uzun sürmedi, 30 Kasım 1925’te tekkeler ve türbeler kapatıldı.
Tasavvufun kurumlaşmış şekli tarikattir, tarikat mekanlarına “tekke” denir. Asıl olan tasavvuftur. Tarikat ve tekke tasavvufun olmazsa olmazı değildir. Ama tarihi tecrübe böyle kurumlar ortaya çıkarmıştır. Tekkeler tasavvuf inanışının yaşandığı ve uygulandığı mekanlardı.
Tekkeler kapanınca şeyhlerden bazıları üzülmekle birlikte “zuhurata tabiyiz” veya “her şey Allah’ın iradesinin eseridir” diyerek teslimiyetçi bir tavır takındı. Bazıları “lutfun da hoş kahrın da hoş” diyerek kendi iç dünyalarına döndü. Mademki Hak’tan geliyor, hepsi hoş, diyenler vardı. Hadiseye “hikmet-i hükumet” gözüyle bakıp susmayı tercih edenler oldu.
Bu demek değildir ki tekkelerin kapanışı güle oynaya karşılanmıştır. Ne ki, Takrir-i sükun kanunu ve İstiklal Mahkemelerinin estirdiği hava ağırdı.
TARİHLE BARIŞIK OLMAK
İsmail Kara “Şeyh Efendinin Rüyasındaki Türkiye” adlı yazısında 1930’larda yaşanmış bir olayı anlatır. Mevcut gidişattan memnun olmayan bir Şeyh Efendi, yakınlarını M. Kemal aleyhinde dua okumak üzere toplantıya çağırır. Fakat o gece rüyasında, Hz. Peygamber’i görür; dünyayı yeniden taksim etmektedir. O sırada Türkiye’yi de M. Kemal’e verir. Bu rüya üzerine kahır duası okumaktan vazgeçilir.
O halde şunu söyleyebiliriz. Kurumları kapatılmasına rağmen tekke mensuplarında iflah olmaz bir Atatürk karşıtlığı yoktur. 657 sayılı kanunla, tekkelerle birlikte kapatılan türbelerin bir kısmı, eski CHP iktidarında 4 Mart 1950’de açıldı. Tekkelere ait yasağın kaldırılması konusu da epey zamandır dile getirilmektedir.
Kaynak:http://www.mehmetdemirci.org/ataturk-ve-tekkeler/