Milletimiz göç acısını iyi bilir.
Tarih boyunca Anadolu nice göçlere kucağını açmıştır. Kırım’dan, Kafkaslardan, özellikle Balkanlardan kopup gelen kalabalıklar bu topraklara sığınmıştır.
Son senelerde Suriye’den gelen mülteciler yeni bir göç dalgasına yol açtı. Her gün hüzünlü manzaralarla içimiz burkuluyor.
Vatanını, toprağını, evini barkını malını mülkünü terk edip göçe zorlanmak gerçekten zordur.
Bereket memleketimiz eskiye kıyasla çok daha iyi maddi imkanlara sahip olduğu için, sığınmacılar bir şekilde hayatlarını devam ettiriyorlar.
Balkanlardan Anadolu’ya gelenlerin çok acıklı göç hikayeleri var. Bunlardan biri Refik Halit Karay’ın “Gözyaşı” adlı hikayesidir.
GÖZYAŞI
Gözlerinin feri gitmiş “Gül Ayşe” adındaki kadıncağız hizmetçilik etmek için girdiği evin beyine başından geçenleri anlatmaktadır:
Rumelilidir, Balkan savaşı patlayınca üç çocuğunu alıp düşmandan kaçmaya çalışır. O önde Bulgar arkada giderlerken çocuklarının ikisi amansız yolculuğa dayanamayıp can verir. Kucağında, bir yaşına bile basmayan Ali’si kalmıştır.
Oğlunu göğsüne bastırır, çamurlara bata çıka, bin bir zorlukla Türk sınırına gelir.
Sevinçlidir. Oğluna “Kurtulduk Ali kurtulduk” der.
Ama o da ne, küçük yavrunun hareketsiz olduğunu anlar.
Çileli ana saatler boyu Ali’yi değil, Ali’nin cesedini taşıdığını fark edememiştir.
Hikaye, çilekeş kadının şu sözleri ile biter:
“İşte o günden beri ben ağlayamam, ağlamak istesem de bilmem ki neden, gözlerimden yaş gelmiyor!”
KUYU
Buna benzer yaşanmış bir olayı “Kuyu” başlıklı yazıda Samiha Ayverdi anlatır:
93 Harbi denen 1878 Türk-Rus savaşında Balkanlardan kaçan bir göç kafilesi içinde lohusa bir kadın vardır.
Kucağında 40 günlük bir kız çocuğu ve elinde bir mücevher bohçası bulunmaktadır.
Yorucu kaçış sırasında bunları taşımakta zorlanır, yorgunluktan perişan halde bir kuyunun başına geldiklerinde bohçasını kuyuya atar.
Kaçmaya devam eder, bir ara farkına varır ve bir çığlık koparır. Bitkin ve telaşlı olduğu için kuyuya bohçayı değil bebeğini atmıştır. Kadın perişandır. Fakat öldürmeyen Allah öldürmez.
Arkadan başka bir göç kafilesi daha gelmektedir.
Aynı kuyunun başında onlar da kısa bir süre durur, su almak isterler.
Kuyunun çıkrığını çeviren adam kovanın içinde bir bebek olduğunu görür. Bu genç, kadının erkek kardeşidir. Bu bebek, bir süre önce mücevher çıkını yerine kuyuyu atılan bebektir.
Genç adam kardeşinin 40 günlük yavrusunu bağrına basar. Biraz sonra öndeki kafileye yetişir ve acılı anne çocuğuna kavuşur.
Olayı, yazara o kız çocuğunun torunu anlatmıştır.
(Samiha Ayverdi, Hatıralarla Başbaşa)
Kaynak:http://www.mehmetdemirci.org/acikli-goc-hikayeleri/