Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU

Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU

[email protected]

Osmanlı İdaresindeki İdlib

02 Ocak 2025 - 10:02

Rıfailerin kenti İdlib

Mehmet Akif Erdoğru

Suriye’nin 14 ilinden biri olan İdlib, Hatay’a komşu olması nedeniyle, son siyasi gelişmelerle birlikte Türkiye açısından stratejik bir önem taşıyor. İdlib, 1516-1921 yılları arasında, 1831-1841 yılları arasında Kavalalı Mehmed Ali Paşanın işgalini hesba katmazsak, yaklaşık 400 yıl Osmanlı idaresinde kaldı. Dolayısıyla bu dönemin tarihinin birinci el tarih kaynakları Osmanlı arşivinde bulunmaktadır. İdari bakımdan Osmanlı döneminde Halep sancağına bağlı olan İdlib ile ilgili Osmanlı arşivindeki resmi belgelerin tarihi on sekizinci yüzyıla kadar geriye uzanır. On sekizinci yüzyıl başlarında bir kadılık merkezi olan İdlib’de yaşanan önemli sorunlardan biri, Arap aşiretlerinin, özellikle Mevali Urban taifesinin yerel halka yönelik saldırılarıdır. Göçebe olan az sayıdaki Arap göçebeler, İdlib’de yağmalama hareketlerinde bulunuyor, Osmanlı idaresi de bunu engellemeye çalışıyordu. Köprülü Mehmed Paşa (1575-1661) ve oğlu Köprülü Fazıl Ahmed Paşa (1635-1676), İdlib şehir merkezindeki önemli gelir kaynaklarını vakfettiler. İdlib, bu yıllarda sabunlarıyla ünlüydü. İdlib merkezde Köprülü Mehmed Paşa vakfına bağlı olarak sabun imal edilen bir imalathane (masbana) vardı. Zaman içinde burada hemen hemen tüm Osmanlı kurumları oluşturuldu ve tüm memurlar İstanbul’dan atandı. İdlib’de mahkeme, belediye, hapishane, Ziraat Bankası, Mal müdürlüğü, Nüfus müdürlüğü, Rüştiye mektebi, Kaymakamlık, Telgrafhane (1870’te), Tahrirat kâtipliği, Müftülük ve Müdde-i Umumilik (Savcılık) gibi Osmanlı kurumları kuruldu. Resmi işlerin görüldüğü bir Voyvoda Konağı yapıldı. Daha sonra Hükümet Konağı inşa edildi. II. Abdülhamid döneminde, 1903 yılında bu Hükümet Konağı tamir edildi.

İdlib’in nüfusu, Türkmenler, az sayıda Arap ve Kürtlerden oluşuyordu. Bir grup olarak Yahudi ve Ermenilere rastlanmaz. 1857 tarihli bir belgede, çok az sayıda Rum’un mevcudiyetinden söz edilir. 1915 tarihli başka bir belgede ise İdlib’de Yunan tebaasının olmadığı belirtilir. Osmanlı idaresi İdlib’de Buğday Hanı ve Pirinç Hanı gibi hanlarda ticareti geliştirmeye çalışıyordu. Bunun yanı sıra, 20. Yüzyıl başlarında Ziraat muallimleri göndererek İdlib’de çiftçilere modern ziraat tekniklerini öğretmeye çalışıyordu. Zaman zaman kolera salgını (1891) ve çekirge istilalarına (1894) maruz kalan İdlib’de bir Redif Taburu da bulunuyordu. Hatta 1876-1877 Osmanlı Rus Harbinde, İdlib Redif Taburu, Ruslarla savaşmak için Kafkasya’ya gönderildi.

İdlib’in en önemli özelliği Rıfai tarikatının merkezlerinden biri olmasıydı. 13. Yüzyılda Şeyh İsmail Keyyali (öl. 1286) tarafından kurulan Keyyali koluna mensup Keyyaliyye ailesi, İdlib ve Sermin’de güçlendi. Osmanlı idaresi bu aile ile irtibatını artırdı, bu aileye askerlikten ve bazı vergilerden muafiyet gibi ayrıcalıklar tanıdı. Şüphesiz Osmanlı idaresinin amacı, burada Şiiliğin gelişmesini engellemekti. Keyyaliye kolunun yanı sıra, İdlib’de, Nakşibendiliğin bir kolu olan Halidiye tarikatı da mevcuttu, ancak Keyyaliye’nin ona göre daha güçlü olduğu anlaşılıyor. İdlib’in Keyyaliye şeyhleri, zaman zaman İstanbul’u ziyaret ettiler. 1895 yılında Keyyaliye ailesinden Şeyh Yemin Efendi, İdlib’deki Rıfai Dergâhının ismini ‘Hamidiye-i Rıfaiyye Tekkesi’ olarak değiştirdi. 1902’de Rıfai şeyhi Muhammed Efendi, İstanbul’u ziyaret etti. Osmanlı idaresi İdlib’deki Keyyali şeyhlerine maaş da bağladı. Örneğin 1873’te Keyyali Ebulmevahib Efendi’ye; Keyyalizade Tahir Molla’ya ‘bu misillü aceze-i daiyanın hal-i müzayakada bırakılmaması lazımeden bulunmuş olmağla’ gerekçesiyle İdlib Belediyesinden belli bir miktar maaş bağlandı. 1886 yılında Keyyaliye’den Muhammed Tahir Efendi İstanbul’a gönderdiği dilekçede, İdlib’deki Keyyaliye Dergâhının tüm vergilerden muaf tutulmasını talep etti ama bu talebi vakfiyeye uygun olmadığı için karşılanmadı. Zira İdlib’de Cuma namazı kılınan Camiü’l-Cedid denilen camiin bir odası dergâh yapılmıştı. Keyyalizade ailesinin, siyasi işlerin içinde olduğu belgelenebiliyor. 1878’de Kanun-ı esasi ilan edilince, ailenin tüm üyeleri, Kanun-ı esasi’yi tebrik etmek için Arapça bir metni mühürleyip İstanbul’a gönderdiler ve bağlılıklarını bildirdiler. Osmanlı idaresi de bu ailenin tüm erkek fertlerinin isimlerini bilmek istedi ve 1893 yılında bir şecerenin gönderilmesini istedi. İdlib’de Keyyalizade Mahallesinde oturan aile üyeleri şunlardı: Seyyid Ahmed Sami, Seyyid Muhammed Nakiyüddin, Seyyid Abdülkadir, Seyyid Muhammed Hasib, Seyyid Muhammed Muhyiddin, Seyyid Muhammed Zahir. Ailenin geçmişten gelen bir ayrıntılı bir şeceresi İstanbul’a bildirildi. Sanırım, Şeyh Abdülmecid b. Muhammed el-Hani’nin (öl. 1900) bunlar üzerine etkili olduğu anlaşılıyor. 1908’den sonra İdlib, Ayyaşzade ailesinin eline geçti. Osmanlı idaresi hem Nakşiler hem de Rıfai tarikatının Keyyaliye kolu mensuplarıyla İdlib’i elde tutmaya çalıştı, ancak 1921’de Türkiye-Suriye sınırı düzenlenirken İdlib, Fransızlar tarafından Suriye topraklarında bırakıldı.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar