Karabağ konusunda Rusya’nın davetiyle toplanan taraflar arasında geçici de olsa ateşkes sağlandı. Dört maddelik açıklamada belirsizliklerin dışında AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanlarının müzakereleri götüreceği ifade edildi. Türkiye’nin yer alması gerektiğine yönelik talepler irdelenmiş olsa gerek; son maddede müzakere sürecinin formatının değişmezliğinden söz ediliyor. Yani Türkiye’yi dahil etmeyeceğiz diyorlar.
Aslında geriye dönüp bakıldığında Türkiye’nin ve haliyle Azerbaycan’ın bu fırsatı nasıl kaçırdığını fark ediyorsunuz.
AGİT Minsk grubu eşbaşkanlığı aslında örgütün kuralları içerisinde olmayan bir uygulama. İlk olarak 1992 Helsinki zirvesinde bu grubun oluşturulmasına karar veriliyor. Bu sırada Türkiye adına heyetin başında Hikmet Çetin bulunuyor. Daha 1994’te eşbaşkanlık sistemine geçmeden önce grubun içerisine Türkiye’yi almamak için epey uğraşmışlar. Görüşmeler neticesinde sorunun tarafları olan Azerbaycan ve Ermenistan dışında Rusya, ABD, Fransa, Beyaz Rusya, Almanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, İsveç, Finlandiya, Türkiye yer almış. İlk başkanlıklarına daha tarafsız olacakları düşüncesiyle Finlandiya ve İsveç getirilmiş.
Ancak asıl 1994 yılında Budapeşte zirvesinde eşbaşkanlıklara geçiliyor. İşte bu toplantıda ciddi bir oyun sergileniyor ve Türkiye eşbaşkanlar arasında yer alma fırsatını kaybediyor. O tarihlerde Başbakan Tansu Çiller ile birlikte Türkiye tarafının konferans heyet başkanı olarak Ali Hikmet Alp görüşmelerde yer alıyor.
2013’te “Ermeni Araştırmaları”nda yayınlanan bir makalede o tarihi anları anlatıyor. Çok önemli bir ifadesi var. “Sanırım Rusya ve Batılılar bu grubun yetkilerini kısıp kestirmeden gitmek için “eşbaşkanlık” sisteminde anlaştılar. Tüm grubun çalışmasında inisiyatifi, hatta yetkileri başkanlara veriyordu, oylama sistemi bile belirsizdi.”
Büyükelçi Alp, bu sistemin 1994’te nasıl kabul ettirildiğini şöyle anlatıyor: “Devlet veya Hükümet Başkanları konferansından önce yapılan hazırlık çalışmalarında Minsk Grubu da toplandı. Rusya temsilcisi Büyükelçi Kazimirov nihayet ağzından baklayı çıkardı ve Rusya’nın arabuluculuğu ve Rus kuvvetlerinden mürekkep bir barış gücü gönderilmesi kabul edilmedikçe Başkanın raporundaki tavsiyeleri kabul etmeyeceğini söyledi. Ertesi gün sabah saatlerinde Azerbaycan bakan yardımcısını karşımda buldum. Asık bir yüzle olanları biliyor musun dediğinde ne olduğunu sordum. Minsk Grubu’nun başkanlığının üç eşbaşkan olarak ABD, Fransa ve Rusya’ya verildiğini söyledi. Böyle şey olmaz, bunu kabul etmeyiz deyince 'Ali Bey, sen öyle söylersin ama kabul ettiniz bile' deyince bizden kimin onay verdiğini sordum. 'Sizin Başbakanın danışmanıymış' dedi. Adet ve dürüstlük icabı gruba katılan delegasyonların en azından bir gün öncesinden haberdar edilmeleri gerekirdi, bunu yapmamalarından da niyetleri anlaşılıyordu. Bizden bunu kabul eden kişiler merkezden geliyordu ve ilke olarak gerekli talimatı almış olmalıydılar."
Peki Başbakan müdahale edememiş mi? Büyükelçi Alp onu da şu şekilde anlatıyor: “Teoride her şey bitmedi, pek nadir kullanılan bir yöntem olsa da böyle bir kararı toplantıda açarak önleme imkânı olabilir diye düşündük. Bunun için konunun çok önemli sayılması ve bizzat Başbakanın müdahale etmesi gerekirdi. Bu imkânı elde edemedik, zira bir saat içinde Başkan ikna edilse bile Grubu tekrar toplamaya imkânı yoktu, konuyu genel kurul gündemine de aldırmamışlardı.”
Görüldüğü üzere o tarihte konuyu müzakere masasında yönetmekle görevli kadroların yetersizliği eşbaşkanlık sisteminde Türkiye’nin dışarıda kalmasına sebep olmuş. Gerçekten bu tür detayları öğrenince sadece Türkiye değil Türk dünyası hangi platformlarda ne gibi imkânları elinde kaçırdığını merak ediyor insan…
FACEBOOK YORUMLAR