Suriye’de iç savaşın ardından geride kalan 11 yılda sorundan en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Rejim karşıtı gösterilerin birkaç haftada bitebileceği seslendirilirken gelinen aşamada harabeye dönmüş şehirler, farklı ülkelerin sürdürdüğü güç mücadelesi ve en önemlisi ülke dışına çıkmış olan milyonlarca insan…
İşte Türkiye 7 Nisan tarihi itibariyle kayıtlı 3.761.267 (vatandaşlık verilenler dahil değil) Suriyeliyi topraklarında bulunduruyor.
Anlaşılan o ki, bir o kadar da sınırın ötesinde Türkiye’nin desteği ile yaşamını sürdürebiliyor. Bu hususta en net ifade Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın (Daha Adil Bir Dünya Mümkün) kitabının önsözünde geçiyor. Dört milyona yakın Suriyeli sığınmacının tüm ihtiyaçlarının kendi topraklarımızda karşılandığı, buna ek olarak bir o kadar sığınmacının ihtiyaçlarının da sınırımıza yakın yerlerde ve kontrol altındaki bölgelerde karşılanmakta olduğu belirtiliyor!
Böyle bir yükün daha ne kadar taşınabileceği sorusu kaygıları artıran ciddi bir belirsizlik. Zaten çözüme yönelik belirsizlik algısı insanların tepkisini artıran ve meseleyi her fırsatta gündeme taşıyan psikolojik bir bariyer haline gelmiş durumda…
Net bir çözüm iradesinin görülemeyişi, belirli bir süre ya da yakın gelecek için makul bir planlamanın yoksunluğu ülkede var olan sorunlarla Suriyeliler meselesinin daha yüksek sesle anılmasına sebep oluyor. Başta ekonomik sıkıntılar…
Öyle ki insanlarımızın önemli bir kısmı yaşanan ekonomik sıkıntıları ülkedeki Suriyeliler ve onlara harcanan on milyarlarca dolarla ilişkilendirmektedir.
Ve bununla birlikte ne yazık ki Suriyeliler konusu sadece bir aş, bir ekmek meselesi de değildir. Uzun yıllara yayılmış bir demografi değişimini ve karşı karşıya kalınabilecek sosyo-kültürel problemleri de dikkate almamız gerekmektedir.
Bu süreç devam ettiği takdirde geri dönüşler konusunda halkın talep ve beklentisi azalmayacak ancak bu hedefi gerçekleştirme ihtimali artmayacaktır.
Bakınız 2014 yılından itibaren hızlı bir şekilde diğer şehirlere yayılan Suriyelilerin şu an %60’a yakını sınır bölgesi dışındaki illerde yaşıyor. Prof. Dr. Murat Erdoğan ve Metin Çorabatır tarafından hazırlanan bir raporda sınır bölgesinden, yani anavatan Suriye’den uzaklaşmanın, kendi ülkelerinden kopuşlarını hızlandıran bir rol oynadığı belirtiliyor.
Üstelik yıkılan şehirlerin yeniden imarı ya da gelenlerin kendi şehirlerine dönmeleri uzun yıllar alabilir. Bu süreçte Türkiye’de bir tür yerleşik hale gelmiş olacaklar! Zaten kayıtlı 3.7 milyonun %47’si 0-18 yaş arası çocuklar... Örneğin 10 yıl, 15 yıl sonra bu çocuklar nasıl bir geri dönüş motivasyonuna sahip olacaklar…
Hal böyle olunca sığınmacılardan yansıyan en ufak bir görüntü ya da olumsuz haber, sorunun tümüne yönelik olumsuzluk algısını artırıyor.
Bu sebeple özellikle Geçici Koruma statüsündeki sığınmacıların herhangi bir suça karışmaları durumunda iadelerinin sağlanması oldukça önemli. Hem toplumsal algının güçlendirilmesi hem de yeni provokatif girişimlere engel olabilmek için. Bunun yasal düzenlemesi de yönetmenliğin içerisinde var. 2014 yılında yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliğinin 2. maddesinde "Milli güvenlik, kamu düzeni veya kamu güvenliği açısından tehlike oluşturduğu değerlendirilenler ile ciddi bir suçtan mahkûm olarak topluma karşı tehlike oluşturabileceği değerlendirilenler geçici koruma kapsamına alınmamaktadır." ifadesi yer alırken 4. maddesinde "Uygulanmakta olan geçici korumanın sonlandırılması ile ilgili olarak; Bakanlar Kurulu milli güvenliği, kamu düzenini, kamu güvenliğini veya kamu sağlığını tehdit edebilecek şartların oluşması durumunda, geçici koruma tedbirlerinin sınırlandırılmasına ya da süreli veya süresiz durdurulmasına karar verebilecektir." denilmektedir.
Olayın bir de Rusya boyutu var, Esat'ın bu meselede tek başına karar verebileceğini düşünmek iyimserlik olur. Türkiye'nin bu konunun çözümü için Moskova ile bir alan açması şu aşamada çözüme yönelik gelişmeleri hızlandırabilir. Ukrayna'daki süreç uzayacak gibi gözüküyor. Değilse ABD-YPG'nin kontrol ettiği alandan gelen sığınmacıların ger dönüşleri için koşulların oluşması daha uzun bir zaman alacaktır. Zaten problemin çıkışı ve bu seviyeye gelmesi de oradaki tehditlerle ilişkili.
Elbette Suriye’de huzur ve güvene dayalı bir siyasal/sosyal iklimin tesisindeki zorluklar, Türkiye’nin sınır ötesindeki güvenlik kaygıları hızlı adımlar atılmasını zorlaştırıyor. Ama burada en önemlisi hangi adımların, hangi süreç ve koşullarla, nasıl bir hukuki çerçeve ile atılacağının belirlenmemiş olması…Vatandaş ise en hızlı şekilde makul bir çözüm beklentisinde. Ve bu hakkın teslimi hayati bir önem taşıyor.
FACEBOOK YORUMLAR