Afganistan’dan Türkiye’ye gelen insanların akıbeti ve bu yönelimin daha ne kadar süreceği belirsizliğini koruyor. BM’ye göre bu yıl yaklaşık 330.000 Afgan yerinden edildi ve bunların yarısından fazlası çekilme kararının ardından evlerini terk etti. Her hafta en az 30.000 kişi bulundukları yerden kaçıyor. Ve her gün Türkiye de sınıra yanaşanların 300-500 arasında bir sayıda olduğu belirtiliyor.
Ülkedeki belirsizlik ve gelecek beklentisi giderek Taliban’ın hedeflerini güçlendiriyor.
Yine BM'nin verilerine göre, 2021'in ilk yarısında 1.700'dan fazla sivil öldürülmüş ve bu oran geçen yılın aynı dönemine göre %27 artmış.
En önemlisi yıllar boyu bu ülkenin insanlarını refaha ulaştırmak, özgürlük ve insan hakları temin etmek için (!) oraya konuşlanan ABD ve NATO üyelerinin hiçbir alternatif güvenlik ağını tesis etmeden çekilmeleri gerçekten planlı bir yıkım değilse bile tarihin en büyük fiyaskolarından biri...
Ülkedeki siyasal süreçlerin ve kurumların inşası ve başta kadın/çocuk hakları olmak üzere demokrasi adına atılan kimi adım ve neticeler yerle bir olmuş durumdadır. Üstelik bu geri çekilme kararı savaş koşullarının dışında küresel ekonomik krizin ve yeni salgının gölgesinde gerçekleşiyor.
Dahası trilyonlarca dolar, onca zaman ve hayatı kaybolan nesiller…
Ne içindi öyleyse?
Şimdilerde ülke içerisindeki demografi değişirken bölge ülkelerine örtülü ve açık sığınmacı dalgası dayanıyor. Bu tehlikeye ilk dikkat çekenlerden biriydim.
Bu amaçlara ulaşmak için ortadan kaldırılmak istenen Taliban’ın ise artık ülkenin yüzde kaçını yöneteceğine cevap aranıyor.
Böylesine net bir tabloda Türkiye’nin Kabil’de bulunma gerekçesi sadece bir havalimanının korunması olarak açıklanamaz. Eğer bununla sınırlı kalarak bir konuşlanma hedefi mümkün görülüyorsa buna yönelik olarak taahhüt edilenleri devletin her kurumu titizlikle sorgulamak zorundadır!
Çünkü gelinen noktada Kabil’de yaşayanlar bir Taliban kuşatmasına hazırlanıyorlar. Yabancı elçilikler bir yandan erzak stoklarken, uzak illerden dahi Kabil’e sığınmak için insanların büyük bir çabası var.
Çok açık bir gerçek var ki bölge ülkeleri ve diğer paydaş ülkeler Taliban üzerindeki baskı ve yönlendirebilme kabiliyetlerini her geçen gün yitiriyorlar. Pakistan dahil bölge ülkeleri Afganistan içinde bir uzlaşmaya çağrı yapsalar da bir yandan Taliban ile görüşmekten geri durmuyorlar. Hatta geçtiğimiz gün Afgan hükümeti Pakistan’ı açıktan Taliban’a destek vermekle suçluyor. Elbette bu yeni bir durum da değil!
Hemen hemen tüm ülkeler bu sıkışmışlıktan kendileri dışında bir ülkenin çıkış üretmesini bekliyor. Buna göre kendi çıkarlarını koruyacak bir ilişki ağı kurmak istiyorlar.
Öte yandan Türkiye süreci hızlandırabilmek adına Taliban ile doğrudan görüşmenin daha rasyonel olduğunu ortaya koyar bir görüntü arz ediyor. Doğrudur Kabil Havalimanında sürdürülebilir bir konuşlanma için Taliban’ın ikna edilmesi hayati bir aşama…
Ancak, unutulmamalıdır ki Taliban, kontrolü ele geçirdiği bölgelerde Afganistan halkı için bir yaşam alanı değil bir kaos geleceği vaat etmektedir. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre Taliban güçleri Afgan hükümetiyle bağlantılı olduğu iddia edilen tutuklu görevlileri infaz ediyor. Bu kapsamda 44 kişinin ismi açıklandı. Daha geçen hafta ABD Dışişleri Bakanı Blinken Taliban'ın kontrolü zorla ele geçirmesi halinde (Kabil’in kontrolü) ülkenin uluslararası alanda izole edileceğini söyledi.
Diyorum ki bu kırılganlık ve iç savaş hali, Türkiye’nin üzerinden bir senaryoya tahvil edilmemelidir.
En sorunlu senaryo da Türkiye'nin tek başına orada bir muhafızlık (!) görevine ikna edilmesi olur!
Burada göreli olarak en akılcı yol ise mutlaka bölge/komşu ülkelerle uzlaşma içerisinde onlarla bir ortaklık kurarak konuşlanmak (sadece Pakistan değil) ve özellikle kuzeydeki demografik parçalanmayı durdurmak olmalıdır.
FACEBOOK YORUMLAR