Prof. Dr. Kürşad ZORLU

Prof. Dr. Kürşad ZORLU

[email protected]

Rusya'nın bu açık tehdidi yeni bir stratejinin parçası!

23 Mayıs 2021 - 18:30 - Güncelleme: 23 Mayıs 2021 - 18:32

Türkiye’nin iç gündemine odaklandığı bugünlerde kesinlikle iyi irdelenmesi gereken bir başka gelişmeyle karşı karşıyayız. İki gün önce Rus Dışişlerinin Türkiye’ye yönelik sert açıklaması sıradan bir açıklama değildir. Buna benzer bir yaklaşımı sanırım en son uçak krizinin olduğu günlerde görmüştük.

Zaharova bir Bulgar gazetecinin sorusu üzerine Türkiye’nin etnik meselelerine taraf olma konusunda açıkça tehdit etti. Üstelik izlediğim kadarıyla bunu önceden hazırlandığı belli olan bir metinden okudu. Dış politika açısından düşünülmüş ve belirli bir hedefe yöneltilmiş cümlelerdi…

Bulgar gazetecinin sorusu Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç'in 18 Mayıs tarihli Kırım Tatar ve Çerkes Sürgünlerinin yıldönümleri vesilesiyle yaptığı açıklamaya dayanıyordu. Bilgiç burada Kırım için “Türkiye sürgünden 77 yıl sonra Kırım’ın yasadışı ilhakından doğan zorluklarla sınanmaya devam eden Kırım Tatarlarının mağduriyetlerinin giderilmesi, kimliklerinin korunması, refah ve esenliklerinin sağlanması için soydaşlarının yanında olmayı sürdürecektir.” ifadesini kullanırken 21 Mayıs Çerkes Sürgünü için de “Çarlık Rusyası’nın işgalinde öz yurtlarını terketmek zorunda kalarak Anadolu’ya sığınan Kafkas halklarının büyük kayıplar verdikleri, ortak hafızalarımızda bugün de yaşattığımız bir trajedi…” ifadelerine yer vermişti.

Gazeteci bunları alıntılayarak “Kırım Tatarları, Türkiye’nin çözülmesini beklediği ne tür problemlerle karşı karşıyalar?” sorusunu yöneltti. Pek muhtemel ki soru da önceden kurgulanmış ve böylece Tatarlar adına Kırım’da neler olduğu kendi pencerelerinden anlatılmak istenmiş. Altını çizerek söylüyorum ki bu stratejiyi bir başlangıç olarak görüyorum. Zira yaz aylarında 100’e yakın ülke temsilcisi ile Kırım Platformu toplanacak. Türkiye de büyük ihtimalle burada yer alacak. Rusya bu konuda öncelikle Türkiye üzerinde bir çalışma yürütmeyi platformun akıbeti açısından önemli kabul ediyor. Tabii Ukrayna'daki diğer gelişmeler de var. Gerçek de budur… Kırım konusunda Türkiye’nin tavrı ve politikası bazı ülkelere de etki edecektir.

Zaharova’nın uzun sayılacak konuşmasında iki önemli husus vardı. Birincisi Kırım’da her şeyin yolunda olduğu, kendi dillerini/kültürlerini rahatça yaşayabildikleri, her türlü imkana sahip oldukları ve halkın kamuoyu yoklamalarında %96 destek verdiğini söyledi. Türkiye’yi bu gerçekleri görmezden geldiği için suçladı. (Ukrayna Dışişleri Bakan Yardımcısı Emine Cabbar'a bu iddiaları sordum. Yazacağım)

Zaharova ayrıca “Dil, din ve etnisite açısından çözülmemiş sorunlara sahip Türkiye’nin etnik hakların savunucusu rolü de şüphelidir” ifadesini kullanarak özellikle Çerkesleri örneklendirdi. İkinci kısım ise bununla ilişkili ve çok daha vahimdi! Şöyle dedi: “Türkiye’nin kendi sorunlarını kendisinin çözmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama böyle bir retorik devam ederse, bizim de Türkiye’deki benzer sorunlara dikkat göstermemiz gerekecektir. Bunu yapmak istemeyiz, bu yüzden, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın bizi dikkate alacağını umuyorum.”

Anlayacağınız “Kırım bizim iç meselemizdir biz de sizin içerdeki etnik meselelerinizi gündeme getiririz” diyor. Unutmayın ki PKK Rusya nezdinde bir terör örgütü değildir. YPG de öyle… Suriye’de onlarla yürüttükleri örtülü/açık ilişkileri tekrarlamaya gerek yok. 

İşte bu açıklamaların yakın gelecekte Türk dış politikasında etkileri olabilir. Bu durum gerek içerde fay hatlarının sağlam tutulması gerekse Suriye’de daha dikkatli olunmasını gündeme getirmektedir. Gelin görün ki Türkiye bu iklimin ve özenin gerisindedir.

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) bir karar alarak “Uluslararası Soykırım ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar” adıyla bir Enstitü kurulmasını kararlaştırdı. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç dün sosyal medya hesabından duyurdu bu detayı…

Biden’ın sözde Ermeni iddialarına destek vermesinin ardından Türkiye’nin farklı alanlarda birçok adım atması gerektiğini daha önce sıralamıştım. Bunlardan biri de bilimsel çalışmaları bir bütün içerisinde ortaya koyacak özerk bir kuruluşun tesis edilmesiydi. Hatta vakıflaşmanın daha sağlıklı olabileceğini de vurgulamıştım. YÖK’ün öncülük ettiği bu Enstitü eğer ciddi desteklenirse öncelikle bilimsel yazının güncellenmesine katkı sağlayacaktır. Ulusal/uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapacaktır.

Belirtildiğine göre bu alanda yeterliliği olan üniversiteler bilgilendirilmiş ve talep eden üniversiteler Perşembe günü YÖK Yürütme Kurulu’na bir sunum yapacaklar. Sunumların ardından söz konusu Enstitünün hangi üniversitede kurulacağı belirlenecek. Enstitü sadece Ermeni soykırımı da değil, dünyanın neresinde olursa olun insanlığa karşı işlenen suçların araştırılmasını da hedefleyecek. Elbette hemen aklıma Hocalı başta olmak üzere Karabağ'da yaşananlar geliyor…

Güzel bir yönü de Enstitü bünyesinde yüksek lisans ve doktora çalışmaları yoğun şekilde gerçekleştirilecek ve kadro tahsis edilmesinde bu üniversiteye ayrıcalık tanınacak. Başka ülkelerin konuyla ilgili başvuruları olduğunda ortak çalışma imkanı bulunacak.

Şimdi önemli olan, hangi üniversitede kurulacaksa ilgili Enstitü bünyesinde yetkin, donanımlı ve kendi disiplininde etkili bilim adamlarının konuşlandırılmasıdır. Böyle güzel bir adım ancak bu yolla hedefine ilerleyebilir.

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar