“Squid Game” adlı Güney Kore yapımı bir dizi film yayınlandığı platformda tüm zamanların en yüksek izlenme oranına ulaşarak tarihi bir rekor kırdı. 111 milyon izlenmenin sadece haneleri ifade ettiği düşünülürse her yaştaki insanın ilgisini çektiği bir gerçek.
Başta video oyunları olmak üzere şimdiden tüketicilere yönelik yoğun kuşatması başladı yapımın...
İlgimi çeken bir başka husus diziyi izleme sıralamasında Türkiye 11. sırada ve gelişmiş batılı ülkelerinin önemli bir kısmı listede bulunmuyor.
Etrafta sıkça duyunca ben de izledim. Tabi oğlumun benden çok daha önce izlediğini de o anda fark ettim!
Türkçeye “kalamar oyunu” olarak çevrilen “Squid Game” son yıllarda çokça kullanılan distopik dizilerden… Distopya kavramı; kaosu işaret eden, adalet ve özgürlüğün bulunmadığı baskılanmış bir toplum modeli olarak tanımlanıyor. Bu tür diziler çoğunlukla şiddet, sınıfsal ve belirgin adaletsizlikler, diktatörlükler, kıtlık ve hastalık gibi konuları işliyor. Bir yönüyle bu olumsuzlukları yaşayan ya da buna doğru ilerleyen bir yönetim ve sosyal sistem algısını izleyiciye sunuyorlar.
Hal böyle olunca özellikle çocukların/gençlerin izlememesi gerektiği yönünde uyarılar yapılıyor. Doğrusu bu teknoloji koşullarında böyle uyarıların hayata geçirilmesi oldukça zor...
Amacım elbette bir film eleştirisi/kritiği yapmak değil ancak 28 günde bu kadar büyük bir izleyiciye ulaşmak ve özellikle genç kesimde meydana getirdiği etkiler salt bir dizi ile açıklanabilir mi? İzlediğim kadarıyla benzerlerinden pek çok eksiği olsa da dizide yakalanan bir toplumsal dayanak noktası var.
Dikkat çekici iki temel yaklaşım; “Kazanan her şeyi alır!” ve “Kazanmak istiyorsan ne pahasına olursa olsun hayatta kalmalısın!”.
Yeni dünya için ironik olsa gerek!
Bir bakıma dünyada giderek yayılan ve hemen her bireyin ensesinde hissettiği yaklaşımlardan, korku bariyerlerinden söz ediyoruz.
Dizinin yapıldığı Güney Kore’de meydana getirdiği etkiler ise, konu ve içeriğin ülkenin birtakım sosyal, siyasal ve ekonomik gerçeklerine dayandırıldığı görüşünü güçlendiriyor. Dış politika dergisi (Foreign Policy) dışişleri kaynaklarına dayandırdığı bir raporda “Dizinin karanlık hikayesinin merkezinde, özellikle evlenmek, iş bulmak ya da yükselmek için mücadele eden ortalama Koreli gençlerin hissettiği hayal kırıklığı var; bu durum artan ekonomik beklentilerin gerçekten de Kore toplumunun sıkıntılarının merkezinde olduğunu kanıtlıyor” ifadesine yer veriliyor.
Yine bu belgede 2003'ten bu yana OECD ülkeleri arasında Güney Kore’nin intihar oranı en yüksek ülke olduğu ve bunun büyük bölümünün 19-29 yaş aralığındaki gençlerin giderek karamsar olması nedeniyle meydana geldiği belirtiliyor. Bu arada G.Kore'de seneye başkanlık seçimleri yapılacak...
Bir başka makale de Kuzey Kore merkezli bir sitede (Arirang Meari) yer alıyor. Makalede dizinin aslında “Ülkedeki kapitalist kültürü, insanların aşırı rekabete sürüklenerek canavarca yok edildiği gerçeğini ortaya çıkardığı” iddia ediliyor. Psikiyatrist Dr. Eric Bender "Dizideki gösteri, kapitalist sistem altındaki acımasız iş dünyasının bir yansıması değilse nedir?" diye soruyor.
Dizi, kimi oyunları bir vahşet ve gerilim şeklinde izleyiciye sunuyor olsa da; aynı zamanda toplumdaki sınıfsal kopuşu, fırsat adaletsizliğini ve rekabetteki acımasızlığı kurgusal açıdan da konumlandırıyor. Nitekim Squid Game'deki temel kurallardan biri, oyundaki tüm oyuncuların ödüle ulaşmada eşit olması; eşit kalmasının sağlanması... Çocukken oynanan ve biraz zeka, problem çözme becerisi ve biraz da şansla kazanılan oyunlarda olduğu gibi yüksek eğitim, kariyer ya da zengin olmanın bir avantajı olmadığı izleyiciye hatırlatılıyor. Bir başkası, eğer yarışmacıların bir fazlası yarışmayı sonlandırmak isterse tamamen sona eriyor. Yani çoğunluğun ortak kararı ile ölümcül bir rekabet durdurulabiliyor!
Sonuçta teknik ve görsel avantajları bir tarafa yukarıdaki kavramsal ve sosyolojik detaylar da filmin çekim gücünde önemli bir faktör olarak gözüküyor.
FACEBOOK YORUMLAR