2020 yılı biterken AİHM’in verdiği Demirtaş kararı gündemin başlıca konularından biri oldu. Demirtaş’ın tutukluluk süresini merkezine alan bu karardan 10 gün sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Kobani olaylarına” yönelik soruşturmada iddianamesini hazırladığı basına yansıdı. Yani mahkeme (22. Ağır Ceza Mahkemesi) 15 gün içerisinde iddianameyi kabul ederse çok yakın bir tarihte duruşma günü verilmesi demektir. Bu da “Demirtaş hakkında bir an önce karar verilmeli” şeklindeki yorumlar açısından önemli bir gelişme olarak kabul edilebilir. İddianamenin detaylarına bakmadan önce olan biteni bir hatırlamakta fayda var.
Öncelikle bu Kobani sözünün gerçekte karşılığı Ayn El Arab’tır. Buradaki gelişmelerle, 6-8 Ekim 2014 tarihindeki olayların ve PKK/KCK/PYD terör örgütünün faaliyetleri arasında doğrudan ilişki bulunmaktadır. Bu arada sözde çözüm sürecinin yürütüldüğü ve süreci eleştirenlerin adeta bozguncu olarak gösterildiği günleri de hatırlıyorum. O tarihlerde TV ekranlarında katıldığım tartışmalarda karşılıklı koltukların konumları ve dizilişleri de farklıydı. Bu süreçte büyük bedeller ödendi. Hendekler, çukurlar, mayınlar, sözde mahkemeler ve 700’ün üzerinde şehit verildi.
İşte o tarihlerde devletin ciddi risk alarak üzerine gittiği bu süreci sona erdiren sebeplerden biri örgütün Suriye’nin kuzeyinde oluşturmaya çalıştığı fiili durum ve DEAŞ terör örgütünün Ayn El Arab’ı kuşatmasıydı. Bu gelişme Suriye’nin kuzeyi ile Türkiye’deki terör yapılanmasını bütünleştirecek bir hedefe zarar vermiş ve böylece “Kobani olaylarının” bahanesi oluşmuştur.
Suriye’nin kuzeyinde bir kantonlaşma ve 4 parçalı modelin bir ayağını da burada meydana getirme planı bizzat terörist başı Öcalan’ın projesidir. PYD İçtüzüğünün 2.maddesinde “PYD, Öcalan’ı kendi lideri, PKK’yı en yüksek yasama organı kabul eder” yazar. Yani terör örgütü çözüm sürecini hem Suriye’nin kuzeyindeki oluşumu hızlandırmak hem de bizzat bir şantaj olarak kullanmak istemiştir.
İşte bu sebep-sonuç ilişkisi içerisinde 6-8 Ekim 2014’teki olayları tetikleyen açıklamalar ve çağrılar ortaya çıkmıştır. Önemli bir hatırlatma da, 17 Eylül 2014 tarihinden itibaren terör örgütünün üst düzey yöneticilerinin çağrılarıyla hız kazanan terör eylemlerinin varlığıdır.
6 Ekim 2014’te HDP Genel Merkezi henüz Merkez Yürütme Kurulları toplantı halindeyken halkı sokağa çıkmaya, çıkmış olanlara destek vermeye çağırmıştır. Selahattin Demirtaş’ın açıklamaları sadece bir genel başkan olarak kendisinin değil partisinin de kurumsal kararının net bir ifadesidir. Demirtaş’ın 7 Ekim’deki şu paylaşımı: “AKP’nin Rojava kazanımlarını yoketme girişimini halkımız sokaklarda direnerek boşa çıkarmıştır…Direnmek özgürlüktür.” sözleri, yukarıda bahsettiğimiz Suriye ile ilişkili hedefin de bir yansımasıdır. O günlerde HDP devlet otoritesini sarsmaya, korku iklimi oluşturmaya ve öz yönetim ilanı ile şehirlerde sözde kurtarılmış bölgeler yaratmaya çalışmıştır.
Ve bu çağrılar şiddet olaylarını sokağa taşımış, 38 ilde 120 binin üzerinde kişinin katıldığı 2389 olay meydana gelmiştir. Maalesef 2 polis şehit olurken, 37 vatandaş hayatını kaybetmiş; 31 polis ve 434 vatandaş yaralanmıştır. Çok sayıda kamu malı ve ikamet zarar görmüştür.
Ve olayların hemen ardından başlayan soruşturma 25 Eylül 2020’de giderek hız kazanmış, iki dalga halinde operasyonlar/tutuklamalar gerçekleşmiştir. Özellikle son 6 aylık dönemde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosunun yoğun bir çalışma yürüttüğü anlaşılıyor. Olayların meydana geldiği iller ve ilişkili kurum sayısı dikkate alındığında yüzlerce yazışma yapılmasını gerektiren bir soruşturma. 3 binden fazla sayfa, 400 klasör ve 2600’ün üzerinde mağduru olan bir dosya söz konusu...Sanırım UYAP sistemine yüklenmesi bile günler alacaktır.
Şimdi aralarında HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu 108 şüpheli hakkında iddianame hazırlanarak mahkemeye sunuldu. Burada edinebildiğim bazı bilgiler çerçevesinde şu detayların altı çizilmeli: Birincisi her bir şüpheli için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma”, “adam öldürme (37 kez)”, “adam öldürmeye teşebbüs” gibi suçlardan ceza talep edilmekte. Bu azmettirme suçu önemli çünkü Türk Ceza Kanunu 214. Maddesinde azmettirilen fiil gerçekleşmişse o fiil için ayrıca ceza alabiliyor. Ayrıca “Bayrak yakma” ve “Atatürk’ü koruma kanununa muhalefet” suçu da iddianamede var. Olaylar sırasında bayrak yakılmış ve çok sayıda Atatürk büstüne zarar verilmişti. İkincisi o dönemki HDP MYK’sının tümüyle bu suçlardan cezalarının talep ediliyor olmasıdır. Kapatma çağrılarına yeni bir boyut getirebilir. Üçüncüsü ise sanırım ilk kez bu dosya kapsamında terör örgütü üst düzey yöneticileri hakkında (Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan gibi teröristler var) aynı suçlardan ceza talep ediliyor olması ki bu gelişme yurtiçinde terörle mücadele açısından da önem taşıyacaktır.
Prof. Dr. Kürşad Zorlu
FACEBOOK YORUMLAR