Özbekistan’da seçimlerin galibi beklendiği gibi mevcut Cumhurbaşkanı Şevkat Mirziyoyev oldu. Seçime katılım oranı %80,4 (20.158.957) olarak açıklanırken Mirziyoyev oyların %80,1’ini alarak yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. Mirziyoyev ilk seçildiği 2016’da %86 oy almıştı. Diğer adaylar sırasıyla Maksuda Azizov %6,6, Alisher Keldiveyic %5,5, Narzullo Naimovich %4,1 ve Bahrom Abdurrahim %3,4 oy aldılar.
Ülke sistemine göre seçime katılım %30’u aştığında ve bir aday %50 oya ulaştığında seçilmiş oluyor.
Bu sonuçları irdelerken Özbekistan’ın gerek yönetim gerekse ekonomik anlamda bir geçiş sürecinde olduğunu belirtmemiz gerek. Pek muhtemel ki 5 yıllığına bir kez daha yetki alan Mirziyoyev ülkeyi dışa açma politikalarını sürdürecek. Bu noktada ekonomik ilişkilerin seyri önemli bir belirleyici olacak. Örneğin Halihazırda küresel otomobil üreticileri Özbekistan’da üretime sıcak bakıyorlar. Ülkenin yaklaşık 2 bin km’lik bir çepherde yaklaşık 1 milyar dolarlık bir ticaret potansiyeline doğrudan ve dolaylı temas ettiği söylenebilir.
Peki Türkiye bu konuda nerede? derseniz, daha aşınacak çok mesafe var! Burada sohbet ettiğim iş adamlarından edindiğim izlenim başta Ticatet müşavirliğinin ve diğer yetkili paydaşların daha fazla gayret göstermesi gerek!
Bir de tabi Özbekistan Avrasya Ekonomik Birliğine katılırsa Türkiye iş adamları açısından orada üretim yaparak ihracat, daha fazla teşvik edici hale gelecek. Yaklaşan bu gelişmeye hazırlıklı olunmalı...
Bir başka önemli husus da Afganistan’ın bölge açısından geleceği Özbekistan’ın da istikrarına bağlı.
BİR TARİH VE MEDENİYET HAVZASI
Taşkent’te dolaşırken pek çok yerde adayların resimlerini ve altında vaatlerini yazan toplu görseller dikkatimi çekmişti. Hazreti İmam caminin duvarında bir örneğini görmüştüm.
Caminin hemen arka cephesinde tarihi bir binanın içerisinde 7. yüzyıldan kalma Kuran-ı Kerim’i görme fırsatım da oldu Hz.Osman’ın bu Kuran'ı okurken şehit edildiği ve üzerinde kan izi olduğu ifade ediliyor. Cam hazneden tam anlaşılmasa de bir görüntüsünü aldım. Gerçekten üzerinde öyle koyu bir iz dikkat çekiyor.
Araçla ilerlerken Aziz Bey yol üstünde bir camiyi gösterip “Bunun yanında Ahmet Yesevi’nin torunu vardır” deyince arabayı durdurduk. Alana girerken Suzük Ata Mahallesi yazıyordu.
Taşkent ve çevresi, diğer yerlere göre Yesevîliğin daha geniş yayıldığı bir bölge. Burada Hoca Ahmet Yesevi’nin yakınları ve yolundan giden şahsiyetlerin mezarlarına rastlanıyor. Ahmet Yesevi'nin türbesinin de Emir Timur tarafından yaptırıldığını unutmamak lazım.
Biraz ilerlediğimizde türbe görevlisi Şükürallah Bey karşıladı bizi. Dikçe bir merdivenden aşağı indik. Türbe buradaydı. “Süzük Ata” diyorlar.
Asıl ismi ise Mustafa Kulu... Bugün Kazakistan’da yer alan Sayram'da doğmuş. Süzük adı verilmesi ise kaşları kalın, gözlerinin ela olduğundan Ahmet Yesevî ona "Süzüğüm geldi!" dermiş. 1140-1217 yıllarında yaşamış olan Mustafa Kulu, Ahmet Yesevî'nin kızının küçük çocuğu. Süzük Ata büyüyüp eğitimi belirli bir seviyeye gelince erenler tarafından Taşkent’e gönderilmiş. Tıp eğitiminin yanı sıra el sanatlarında da yetişmiş olan Süzük Ata bu mahallede iki merkez kurarak hem öğrenciler yetiştiriyor hem de hastaları tedavi ediyormuş.
2017-2019 yıllarında restore edilen bu alan için Şükürallah Bey’in bir çağrısı var. Türkiye’nin destek vermesini ve türbe altında olduğunu düşündükleri geçiş hatlarının kazılarak gün yüzüne çıkarılmasını istiyorlar.
TİMUR'UN MÜHRÜ
Özbekistan denildiğinde Emir Timur bir başka anlam kazanıyor. 24 yaşında tahta oturan büyük komutan 1370’da Turan hükümdarı olduğunda 35 yıllık sürede 27 devleti kendisine bağladı. “Sahipkıran” unvanını aldı. Çin’e sefere çıkarken hastalandı ve vefat etti.
Oradayken Taşkent’te “Emir Timur” müzesini özellikle gezmek istedim. Müzeyi gezdiren görevli arkadaş Atatürk’ün Timur hayranlığını vurgulayınca 1922’de Buhara’dan gönderilen üç kılıcı hatırladım. Bildiğiniz gibi birisi İzmir’e giren ilk askere verilmişti.
Müzenin girişinde duvara işlenmiş dev bir görsel karşılıyor. En üstte Timur’un bir sözü “Güç adalettedir!”
Sanırım sadece bu söze bugün kitaplar yazılabilir!
Ve şöyle diyordu: "Bütün işlerimi kengeşe bağladım. Dikkat ve uyanıklılık ile tedbirler yürüttüm."
"İnsaf-adalet yolunu tutup halkı kendimden razı kıldı. Günahlı ve günahsıza şefkat edip hakla hükmettim." (Timur'un Günlüğü)
Görselde Timur’un hayatı resmedilmiş aslında. Doğumu, hükümdarlığı ve ölümü.
Orta kısımda aslan, güneş ve mühürü oluşturan üç halka (Avrupa, Asya Afrika) yer alıyor.
Ve şu soru aklıma geliyor. Eğer Ankara Savaşı olmasaydı bugün doğuda ve batıda medeniyet mührü kimlerin elinde olurdu?
(Bu vesileyle Taşkent'te birçok üniversite ile temaslarım oldu. Türkiye'den beklentileri büyük. Onları da paylaşacağım.)
FACEBOOK YORUMLAR