Prof. Dr. İskender ÖKSÜZ

Prof. Dr. İskender ÖKSÜZ

yazar@tarihistan.org

Millet ve milliyet önemli mi?

14 Mart 2025 - 09:59

Millet ve milliyet önemli mi yoksa?

Geçen asrın sonunda, sözde “bilimsel” sosyalizmin saldırısı devam ederken ona karşı dillendirilen itirazlardan biri, “insan tabiatına aykırılık” idi. Buna, aynı anlamda, “İnsan fıtratına aykırı.” diyenler de vardı. Mülkiyet duygusu, sahiplik, insanın fıtratına kazınmıştı. Evlatlarına miras bırakmak, hayata bir avantajla başlamalarını sağlamak da öyleydi; doğuştandı.

O tarihlerde genetik henüz bugünkü şöhrete ulaşmamıştı. Onun için bu özelliklere “insanın genlerine kazınmıştır” yerine “fıtratındadır”, “tabiatındadır” diyorduk.

Bilimsel sosyalist devlet SSCB, bu tezi yalanlamak için bir şeyler yapmak zorundaydı. Yapacakları da “bilimsel” olmalıydı tabiatıyla… İnsanın fıtratı diye bir şey olmadığını, genetiğin etkisinin sıfır olduğunu ispatlayacaklardı. Stalin, bu bilimsel ispat işini Lysenko denilen bir şarlatana verdi. Lysenko, soğukta yetiştirilen buğdayın soğuk şartlarına alışacağını iddia etti. Soğukta yetiştirilen buğday, tohumluk olarak kullanılırsa kışın ürün verecekti. Sovyetler Birliği tarımı Lysenko’ya emanet edildi. İtiraz eden bilim adamları sindirildi. Bunlardan biri, Vavilov, hapse atıldı ve hapiste öldü. Tabii ne buğdayın fıtratında ne de canlıların fıtratında böyle bir özellik vardı.

FARELER VE İNSANLAR

Sosyalistlerin hoşlandığı biyoloji, ana-babanın kazandığı özelliklerin çocuklara geçeceğini iddia eden Lamarck teorisiydi. “10 nesil farenin kuyruğunu keserseniz 11. nesil kuyruksuz doğar.” veya “Pehlivan babanın oğlu da pehlivan olur.” gibi düşünceler. Lamarck’ı niçin seviyorlardı? Mülkiyet, miras bırakma, akraba kayırma gibi duygular kapitalizmin sonucuydu ve kapitalist ortamda yetişmeyen nesiller bu duygulardan kurtulacaktı. Sosyalist ortamda büyüyen çocuklar sosyalist olacaktı. Tıpkı kuyrukları kesilen fareler gibi!

Lamarck’ın teorisi deneylerle çürütüldü. Olan, nesiller boyunca kuyruklarını kaybeden farelere oldu. Fakat Lamarck ve Lysenko’nun asıl eziyeti farelere değil insanlaraydı. Tarımın direksiyonu Lysenko’ya verildi. Gel gelelim yazlık buğday, kışlık buğday olmadı; soğukta yetiştirilen tohumluklar kışın başağa durmadı. SSCB’de milyonlar açlıktan öldü.

İşte Apo’nun “reel sosyalizm”i böyle bir şeydi.

Bütün bunları nostalji olsun diye anlatmadım. “Bilimsel Sosyalizm”, rahmetli Cemil Meriç’in “idrakimize giydirilen deli gömlekleri” dediği ideolojilerden sadece birisidir. Kendine liberalizm veya ümmetçilik diyen başka deli gömlekleri de var. Bunlar da tıpkı “reel sosyalizm” gibi insan fıtratını, bilimin terminolojisi ile insan genetiğini reddediyorlar. Bir sol cins ve bir sağ cins, milliyet duygusunun insan doğasında bulunmadığı, bunun kötü milliyetçilerin uydurması olduğu iddiasındadırlar.

BİZE UYMAYAN DOĞA HATALI!

Lamarckism’e, Lysenkoism’e ne kadar benziyor değil mi? “Siyasi Ümmetçiler” de “Uçuk Liberaller” de “Bilimsel Sosyalistler”e benzemek istemez. Gel gör ki deli gömleği deli gömleğidir. Üç ideoloji de uymayan doğayı emir-kumanda ile uyan doğa hâline getirebilecekleri kanaatindedir. Dünya ve tabiat, ideolojilerine uymuyorsa ne gam; ideolojileri değil dünya ve tabiat hatalıdır.

Geçen yazılarımın ikisinde Columbia Üniversitesi Sosyal Psikoloji ve Kültür Psikolojisi profesörü Michael Morris’in, Tribal adlı kitabından bahsetmiştim. Tribal bir baş eser. Fakat yazdıkları izole, eşi benzeri olmayan iddialar değil. Artık sosyal psikolojide doğruluğu tartışılmayan sonuç, insanı insan yapan şeyin toplum içgüdüsü olduğudur. Bu toplum ve topluma uyum içgüdüsü insanı zayıf kaçkın bir yaratık olmaktan kurtarmış. Klandan başlayan ilk topluluklar zaman içinde sülale, kabile, boy ve nihayet millete ulaşmış. Bağlayıcı güç, Azar Gat’ın “kin-culture” dediği, akrabalık- kültür bağı. Sosyal psikolojinin bu tartışılmayan sonucunu ilk araştıran isim, eski bir bilimsel sosyalist Türk, Mustafa Şerif Başoğlu! Bu başka yazıların konusu.

KÜLTÜR BİRLEŞTİRİR

Tribal kitabının alt başlığı milliyetçiliğe övgü anlamına gelen bir slogan gibi: Bizi Ayıran Kültür İçgüdüleri Bir Araya Gelmemizi Nasıl Sağlar.

Michael Morris kitabına başlarken uçuk liberal, uçuk hümanist diyebileceğim bir tutumun özrünü diliyor. Onun özrüyle bitireyim:

Kabileciliğe uyanmış ve onu savunan biri olarak yazıyorum. Eskiden toplum gruplarıyla ilgili içgüdüleri insan ilişkilerinde zararlı bir güç olarak görürdüm. Ben de (sizler gibi) rasyonellik, yaratıcılık ve ahlakı, insanlığın ayırt edici özellikleri olarak görerek yetiştirildim ve uyumluluk, statü arayışı ve gelenekçiliği yanlış diye değerlendirdim. Ancak bir davranış bilimci olarak on yıllar boyunca öğrendiklerime dayanarak, eski beşerî bilimler dünya görüşümün naif ya da en azından eksik olduğunu fark etmeye başladım. Kabile içgüdülerimiz, başka yönleriyle zeki bir türü engelleyen sistem hataları değildir. Bunlar, türümüzün evrimdeki yükselişini sağlayan ve bugün hâlâ en büyük başarılarının çoğunu yönlendiren ayırt edici özellikleriydi. Bunlar gelişmemizi engelleyen insani zaaflar değil; özgün kültürlerimizi yaratan insani süper güçlerdir.”

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum