Prof. Dr. İskender ÖKSÜZ

Prof. Dr. İskender ÖKSÜZ

yazar@tarihistan.org

Görsel, okutsal, dinlesel

16 Mart 2025 - 10:37

Ramazanın güzel taraflarından biri de iftar sohbetleri. Hem ramazan hem pazar. Siyasetin edepsizliklerinden, harp ve darpten bıkmışsınızdır diye bunu bir sohbet yazısı yapayım dedim.

İnternet çağının getirdiklerinden biri de saf sözün yokluğudur. Şunu demek istiyorum: İster haber olsun ister yorum, ister Web sayfası ister televizyon, metnin veya konuşmanın yanına veya üstüne bir “görsel” yerleştiriliyor. “Görsel” de bu yeni kültürün getirdiği bir kelime; yeni bir kavram. Sel’leri, sal’ları sevmem; Türkçe olmadıkları için. (Tamam, tamam “kumsal” ile “uysal” kardeşler var ama onlar da yanlış örnek.) Görsel her şey olabilir. Çizim, resim, video… Bana kalsaydı “görmelik” derdim. Hani tadımlık, yemelik çekiminden. Bu görmelikler, hele televizyon haberlerinde bazen saçmalık sınırını zorluyor bazen de aşıyor. Hani her ekonomi haberine, emekli maaşlarıya/ ikramiyeleriyle ilgili her habere para sayan bir el veya makine koyuyorlar ya. Her söylenene, her yazılana uygun bir görmelik bulmak kolay iş değil, bazen de imkânsız. Vitrinine saat koyan sünnetçiyi hatırlayın!

SİZ HANGİ “TÜH”TENSİNİZ?

Haberlerle karşılaşıyoruz. Haberler bize çarpıyor. Hani haberi veren değil de gizleyen başlıklar atılmış haberler. “Bu da mı olacaktı!”, “Herkes onu konuşuyor!” gibi. Son zamanlarda haberi gizleyen başlıklar gibi haberi gizleyen resimler de çıktı. Hangi görmelik zorunluğu var ya. Görmelik “Bu da mı olacaktı!”daki “bu”yu açık edebilir. Okuyucu haberin neye ait olduğunu anlamasın diye görmeliği de buzluyorlar.

Haberi gizleyen başlıklara, görsellere, “tıklama yemi“ deniyor. Tıklama tuzağı. Gazetecilikte başlık ve ilk cümle haberin özetidir. Öyle öğretilirdi. Sonraki cümleler ayrıntıyı verirdi. İnternetin tıklama tuzaklarında usul bunun tam tersi. Başlık ve ilk cümlelerin görevi bir şey anlatmamak ama merak ettirmek. Merak ettirecek ki tıklayacaksınız. Sonra bir daha, bir daha tıklayacaksınız.

Bu görmelik çağında tıkladığınız zaman bazen metin çıkıyor ve sabredip göz gezdirirseniz yazının ortasından biraz sonra olanın ne olduğunu veya herkesin neyi konuştuğunu anlayabilirsiniz. Bu bir yol. Başka bir yol, tıklamanızın sizi yazıya değil videoya götürmesi. Bu yazı veya video yol ayrımı insanları da ikiye ayırıyor. Bir kısım, “Tüh! Video çıktı.” diyenler. İkinci kısım da video çıkınca sevinip, yazı çıkarsa “Tüh yazı çıktı!” diye üzülenler. Siz hangisindensiniz?

KİTAP KARGO İSTER, ELEKTRONİK HEMEN GELİR

Ben “Tüh video!” kabilesindenim. Neden mi? Çünkü videoda, olup biteni anlamanız için daha fazla zaman harcamanız gerekiyor. Yazıyı şöyle bir tarayıp sizi ilgilendirip ilgilendirmediğini anlayabilirsiniz. Videoda öyle bir imkânınız yok. Gerçi yazılarda da videolarda da asıl habere gelene kadar mümkün mertebe sizi oyalamaya çalışıyorlar. Mesela, “Emeklilerin bayram ikramiyesi nihayet belli oldu” başlıklı haber, eski Roma’da emeklilik var mıydı, yok muydu tartışmasıyla başlıyor. İlgisiz paragraflar birbirine “ise” ile bağlanıyor. “Roma’da emeklilik böyleydi. Kartaca’da ise…” Yazıda böyle istismarları, “Hadi ordan” diye bırakabilir veya atlayabilirsiniz. Videoda çaresizsiniz.

Geçen yüzyılda, taa internet öncesi çağlarda, yurt dışından kitap getirtmenin zorluğunu daha önce anlatmıştım. Proforma faturalar, Merkez Bankası’ndan keşide çekleri falan. Üniversite kütüphanelerinin kurtarıcılığı ve üniversitelerin çoğunda doğru dürüst kütüphane olmayışı…

Sonra internet, sonra Amazon ve kurtulduk. Fakat Amazon’dan kitap getirmek de kolay değildi. Bir kere normal postayla getirtirseniz bir hafta, on gün beklemeliydiniz. Kurye daha hızlıydı ama en az 25 dolar tutuyordu. Bu da kitabın fiyatına yakın bir rakamdı. Onun için bir kitap değil, biriktirip birkaçını birden getirtmeye çalışırdım. Kargo ücreti biraz artabilirdi ama kitap başına düşen azalırdı.

E-KİTAP VE SESLİ KİTAP

Okumanın asıl sürücüsü, tıpkı biliminki gibi meraktır. Merak eden insan okur, araştırır. Merak eden insana bir hafta, on gün postayı bekle demek insafsızlıktır. İşte elektronik kitaplar ve sesli kitaplar bu engeli de ortadan kaldırdı. Her ikisinin birden üstüne atladım. Amazon yıllarca elektronik kitap formatı Kindle’ı Türkiye’ye açmadı. Bu Amazon’la bozuştuğum yıllardır. (Ona küstüğümden Amazon’un haberi yoktu tabii.) Fakat sesli İngilizce kitap deposu Audible’dan ayda iki kitap alıyordum. Ayda iki kitap 14 dolardı. Her bakıma daha ucuz ve daha hızlı. Anında dinlemeye başlayabilirdim. Ama “I ıh…”. Dinlemek okumak gibi değildi. Sonra Amazon Audible’ı satın aldı.

Bu noktalar şahsi tercihlere dayanıyor artık. Ben elektronik kitabı, tabletimden okuyup not almayı, altını çizmeyi, altını çizdiklerimi ayrı bir dosya hâlinde saklamayı falan çok seviyorum. Satın aldığım kitapları bile elektronik kitaba çevirip öyle okuyorum. Buna karşılık elektronik kitaba da “I ıh…” diyen arkadaşlarım var. Dünyada da öyle oldu. Sesli kitap kâğıda basılmış kitabı öldürecek diye tahmin yürütülüyordu. Hâlbuki, elektronik kitap, satış ve okuyucu sayısı itibarıyla, hızlı bir yükselişten sonra yüzde otuz civarında takılıp kaldı. millidşünce.com

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum