Faiz sebep “nas”ından ne çıkar?
“Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” tartışması aklıma, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın 1757 tarihli Marifetname’sindeki bir bölümü getirdi. İbrahim Hakkı Hazretleri, ay ve güneş tutulmasından, geometriden, özetle tabiat olaylarının bilim yoluyla açıklanmasından söz ediyor. Sonra da dine dayanarak bilime itiraz edenlere şöyle söylüyor:
“Bu durumda, o kimse ki söylenmiş bu işleri çürütmekte tartışmayı dinin gereklerinden zanneder; o kimse dine zarar vermiş olur. Çünkü, bu işlerin olmasına geometrik ve matematiksel deliller yol gösterir. Bir kimse ki onu öğrenmiş olup soruşturmasına gücü yeter, sebebinden ve vaktinden, miktarından ve süresinden haber verir. Ona denilse ki ‘Bu şeriata aykırıdır’ buna rağmen o kimse, kesinlikle bildiği bu işte şüphe etmez. Belki şeriattan şüphe eder ki ‘Kesin bilgiye aykırı şeriat nasıl olur?’ diye tereddüde başlar. Şimdi, şeriata, yoluyla sövenlerin zararından, yolsuz yardım edenlerin zararı daha çoktur. Nitekim ‘Akıllı düşman, akılsız dosttan iyidir’ demişler.”. (Marifetname, Prof. Durali Yılmaz sadeleştirmesi, Ataç Yayınları 2013.)
İbrahim Hakkı, yazdıklarının bir kısmını İmam Gazali’den tercüme ettiğini söylüyor, fakat tırnağın nerede açılıp nerede kapandığı pek belli değil. İster kendi fikri, ister alıntı olsun, gayet yerinde hükümler.
O kilidin anahtarı öbür kilidi açmaz
Başımıza gelenlerin önemli bir kısmı elimize geçirdiğimiz bir anahtarla, o anahtara ait olmayan kilitleri açmaya çalışmamızdan kaynaklanıyor. Dini bilim yerine koyamazsınız. Bilimi de din yerine. Din değerler için anahtardır. İslam’ın peygamberinin dediği gibi, “Güzel ahlâkı tamamlamak için” gelmiştir. Ekonomiyi idare etmek veya ay ve güneş tutulmalarının zamanını tahmin etmek için değil. Bilim de tam bunlar için anahtardır; dini açıklamak, ahlâk kuralları koymak için değil.
Ülke ekonomisini nasla, daha doğrusu sizin nas sandığınızla idare etmeye kalkışmak, insanı, tam da yukarıdaki alıntının işaret ettiği sonuca götürür. Faiz düşünce enflasyon düşmemişse şimdi insanlar neden şüpheleneceklerdir? Veya şöyle sorayım: Neden şüphelenmelerini istersiniz? Nastan mı sizden mi?
Sonra şu soru sorulabilir: Nassı en iyi Müslümanlar bilir ve uyar. Diğer dinler ve dinsizler ne bilir ne de uyar, dolayısıyla onlar eksiklidir. O hâlde Müslüman ülkeler dünyanın en refahlı, en zengin, vatandaşlarının en mutlu yaşadıkları ülkeler olmalı değil mi?
Medine’yi beğenmeyen muhacirler
Maalesef kesinlikle biliyoruz ki öyle değil!
O kadar değil ki bizim sığınmacılara “Hangi ülkeye gitmek istersin?” diye sorulduğunda hiç biri nassın, şeriatın hâkim olduğunu iddia eden bir ülkeyi söylemiyor. Nastan, dinden, imandan haberi olmayan Batı ülkelerine gitmek istiyor. Hani bizimkiler kendilerine “ensar” diyorlar ya. Ve sığınmacıları, Mekke’deki müşriklerden kaçan Müslümanlara benzetiyorlar; muhacirlere… Eh biz de ensar oluyoruz bu durumda. Yani Medine’de muhacirlere yardım edenler. Fakat bakınız, bizim sığınmacılar “Medine”de kalmak istemiyor. Akılları, zorları Bizans’ta! Bugün Bizans yok, o yüzden ABD’ye, Avrupa’ya, en azından Yunanistan’a gitmeye çalışıyor ve bu yolda boğulmayı göze alıyorlar.
Suudî Arabistan’da bulunduğum 80’li yıllarda Araplar, İsrail’in kendilerini çevire çevire dövmesinden son derece şikâyetçi ve tabiatıyla bir miktar da eziktiler. Hele başında bir kadının, Golda Meier’in, bulunduğu bir devletin bunu başarmasını açıklamakta güçlük çekiyorlardı. Bir toplantıda, bir arkadaşım, “Birçok şeyi yanlış yapıyor olabiliriz ama bakın biz, hiç olmazsa ‘La ilâhe illAllah‘ diyoruz. Onlar daha temelden yanlış. O hâlde niçin kaybeden biz oluyoruz?” diye isyan etmişti. Kadınların yönetimindeki bir ülkenin de huzura kavuşmayacağına dair bir “nas”ı da söylüyordu.
Tıpatıp aynı hata. Dinle dünya işlerini yönetmeye çalışmak! Ve tersi de aynı derecede yanlış. Fizikten, kimyadan, özetle dünyaya ait bilgilerimizden, dünyaya ait bilimlerden dini çıkarmaya çalışmak! Dinle dünya işlerinin ilişkisi, inananların dünyadan ibret alması olabilir. Asıl, dindarların doğru, dürüst ve ahlaklı davranışları için dinden ilham almaları. Bunun ötesi dine de bilime de yarar değil, zarar verecektir.
NOMA: Laiklik mi sekülerlik mi?
Sevdiğim bir bilim adamı, Stephen Jay Gould, bu duruşa, NOMA diyordu. İngilizce açılımı, Örtüşmeyen Müfredatlar (Non Overlapping Magisteria): Dinin müfredatı ile biliminkinin örtüşmemesi. Bu düşüncenin en şiddetli karşıtı, ateizmin imanlı savunucusu Richard Dawkins’di.
NOMA’ya laiklik de diyebilirsiniz, sekülerlik de. Bizde laiklik aleyhine pek konuşulmuyor ama sekülerlik nedense açık hedef. Hâlbuki tarihte laiklik, sekülerliğin biraz eli sopalısıdır. Birincide kilise karşıtlığı vardır; ikincide yoktur. Ancak bu tutumu, saygı duyduğum din âlimlerinde de gözlüyorum. Herhâlde benim bilmediğim bir sebep var veya kelimelere aynı anlamları vermiyoruz.
İskender Öksüz
https://millidusunce.com/faiz-sebep-nasindan-ne-cikar/
FACEBOOK YORUMLAR