Baş aşağı dünya
Fukuyama şöyle diyordu: “Kenya’da devlet, hizmet edilecek bir kurum değil, ele geçirilecek bir ödüldü.” Michela Wrong adlı yazar da o ülkede iktidara nasıl bakıldığını, “It’s Our Turn to Eat ~ Yeme Sırası Bizde” adlı kitabında anlatıyordu.
Bazı kavramlar baş aşağı çevriliyor. Hani Marks, Hegel’in diyalektiği için, “Baş aşağı duruyordu, çevirip doğru oturttum.” mealinde bir şeyler söyler ya. Bu da ona benziyor: Devlet hizmet edilecek bir kurum değil, ele geçirilecek bir ödül. Eh devletin kurumları da öyle. Bir dostum, Cihan Turper de on yıllar önce iş hayatı ve siyaset için benzer bir tespit yapmıştı: “Dünyada para kazanmak isteyenler iş hayatına; iktidar, yani güç sahibi olmak isteyenler, siyasete atılır. Bizde tersinedir. Para kazanmak isteyenler siyasete, güç sahibi olmak isteyenler iş hayatına atılıyor.”
Girdiler mi çıktılar mı?
Şimdi kurumlara bakalım. Kurumlar için söylediklerimiz devlet için de doğrudur. Devlet de bir kurumdur. Kurumların kurumu.
Kurumları bir kara kutu olarak düşünün. Bu kutunun girdileri vardır, bir de çıktıları. Önemli olan çıktılardır. Çıktılar, kurumun ürettiği değerdir. Mesela bir okulun veya bütün bir Millî Eğitim Bakanlığı’nın ürettiği değer, eğitim ve öğretimdir. Hani şimdi Isparta’nın günlerdir kış ortasında elektriksiz kalması var ya. İkinci misal da o olsun: Bir elektrik dağıtım kurumunun çıktısı hanelere ve iş yerlerine sağlanan elektriktir. Enerji Bakanlığı’nın görevini de siz söyleyin… Dışişlerinin üreteceği değer, itibarlı ve çıkarları korunan bir Türkiye’dir.
Bir de girdiler vardır. Bu kurumların her türlü mal ve hizmet alımları girdidir. Tabi üst yönetiminden bütün beyaz ve mavi yakalı mensuplarına kadar bütün personel de girdidir. Girdiler ne işe yarar? Çıktıları, değeri en yüksek kalitede sağlamaya. Kurumların başarısı da o değerin kalitesiyle ölçülür. Okul ne düzeyde eğitiyor, öğretiyor? Ya bakanlık? Elektrik dağıtımı güvenli ve kesintisiz mi? Voltaj sabit mi? Enerji bakanlığı her türlü enerjiyi üretiyor, yetmezse ithal edebiliyor mu? Türkiye’nin uluslararası alanda itibarı düne göre nasıl? Dostlar çoğalıp, düşmanlar azalıyor mu? Ülkenin çıkarları, hakları ne derece korunuyor?
Ölçün, ölçün, ölçün
Verim? Verim bütün bu değerlerin en üst kalitede ve mümkün olan en düşük girdi harcaması ile elde edilmesidir.
Kurumların kalite ve verim ölçülerinin tek başına bir anlamı yoktur. Zaman içinde iyileşiyor mu, kötüleşiyor mu? Benzer kurumlarla karşılaştırıldığında konumu ne? Daha iyi mi, daha kötü mü? Bu karşılaştırma dünyadaki benzerleriyle yapılmalıdır. Yukarıda verdiğim birkaç örnekte bu karşılaştırmaları düşününüz. İyileşiyorlar mı, kötüleşiyorlar mı? Pahalılaşıyorlar mı, ucuzluyorlar mı? Dünyadaki benzerleriyle nasıl boy ölçüşüyorlar?
Bu ayakları yere basan, başı yukarıda kurumların ölçüleridir. Peki, Fukuyama ve Wrong’un anlattığı Kenya veya benzerleri gibi bir ülkede kurum dediğimiz bu kara kutuların hâli nicedir?
Girdiler çıktı olur
Belli ki Kenya’da önemli olan çıktılar değil, girdilerdir. Hatta bu etiketleri bile tersine çevirebilirsiniz. Kurumun personele, fakat bilhassa ve bilhassa yönetime ödediği maaşlar asıl ve en önemli değerdir. Mau Mau, bir kuruma baktığı zaman bundan ne kadar ve nasıl yiyebilirim diye bakar. (Yukarıdaki bağlantıda anlatıldığı gibi.) Kurumun ürettiği mal ve hizmetler, bu yiyişin mazeretidir ancak. Hatta bu üretim olmasa da olur. Ne demiş eski bir maarif bakanımız: “Mektepler olmasa Maarifi pek kolay idare ederdim.”
Üniversiteler mi? Bizim adamları profesör yapan kurumlardır. Daha da güzeli rektör ve dekan! Dışişleri mi? Bizim adamları büyükelçi yapan kurumdur. Adamlarımıza yeterli makam yok, üniversitelerin sayısı mı az. Çoğaltırız. Yenilerini açarız. Mevcutları böler yeni rektörlükler, dekanlıklar ihdas ederiz.
Tabi, kurumların girdileri- yoksa çıktıları mıydı?- maaşlardan, makam tazminatlarından ve hakkı huzurlardan ibaret değildir. Kurumların ihtiyacı olan mal ve hizmetler de vardır. Sağlık Bakanlığının personel ödemeleri vardır ama hastaneleri de vardır. İnsanlardan başka, pahalı aletler ve inşaatlara dayanır. Ulaştırma Bakanlığının da yönetimi ve çalışanları vardır ama yolları, köprüleri, trenleri vardır. Bunlar da girdidir veya Kenya’da çıktıdır. Bunlar sayesinde sadece memurlarımıza, işçilerimize değil, bize yakın iş adamlarımıza ve onların çevrelerine de değer sağlarız. İhaleyle veya davetle.
Ya çıktılar? Kenya’nın Kikuyu veya Kalenjin kabilelerine göre durum şudur: Mevzubahis bizim adamlarsa çıktılar teferruattır. Diplomatlarımız alışveriş yapsın. Zaten lisan bilmezler. Havaalanımıza uçak inmese, yol ve köprülerimizden yolcu geçmese de olur. Hatta geçmese daha iyi olur; aşınmaz, eskimezler. Mamafih aşınıp eskirlerse ihale açıp tamir ettiririz.
Kikuyu kabilesi Mau Mau hareketinin yaratıcısıydı. Kikuyu gelince girdiler asıl değer oluyor. Çıktılar idare etsin, yeter. Hatta olmasa da olur. Kalenjin de farklı düşünmüyor. Millî mutabakat var!
https://millidusunce.com/bas-asagi-dunya/
FACEBOOK YORUMLAR