Anketler ve anketçiler
Evet, anketlere güveniyorum. Anket tekniğine uygun yapılmışlarsa güveniyorum. Bir de hesaplanan hata sınırlarının bilincinde olarak güveniyorum. Geçen haftaki yazımda anketlerin hata sınırlarını hesaplayabildiğiniz bir sitenin adresini vermiştim. Orada, bizde en sık yapılan 2.000- 3.000 kişilik anketlerin hata sınırlarının %2 civarında olduğu görünüyor. Gerçi içinde bulunduğumuz siyasî şartlarda %2 hata da önemli. Fakat iktidar koalisyonu ile muhalefet koalisyonu arasındaki fark, bu sınırdan daha çok açıldı. Millet İttifakı-Cumhur İttifakı rekabetinde ara 4 puandan fazla açılırsa sonuç belli oldu demektir. Çünkü önde görülende %2 hatalı fazla sayma, arkada görülende %2 hatalı eksik sayma olsa bile artık sonuç değişmeyecektir. Kaldı ki hataların bu kadar ters dizilmesi ihtimali pek düşüktür. Dolayısıyla yapılagelen anketler artık geleceği doğru tahmin ediyor. Ayrıca, birden fazla anket şirketinin, bağımsız anketlerinin sonuçları da bu hata sınırları içinde uyuşuyor. Bu da anketlere güvenmek için başka bir sebep.
Bu bahsettiğim uyumu göstermeyen anketler de var. Diğerlerinden çok farklı sonuçlar ilan edenler. İstatistik bir bilimse bu hâl imkânsıza yakın. O derece uyumsuzluk ya o anketin tekniğe uygun yapılmadığını gösterir yahut da namuslu bir anket olmayıp propaganda amacıyla uydurulduğunu.
Güven yıllar boyunca kazanılır, bir günde kaybedilir
Kamuoyu araştırma şirketlerinin toptan ve perakende diyeceğim iki çeşit müşterisi vardır. Toptan müşteri, şirkete başvurur ve “Benim için şu konuyu araştır.” der, ücretini öder. Anket şirketlerinin bir de sipariş üzerine olmayan, mesela ayda bir tekrarladıkları, “Türkiye’nin Nabzı” veya benzer başlıklarla yayımladıkları araştırmaları vardır. Bunlar ücretli abonelerine yollanır. Bir miktarının basına sızması da şirketin reklamı yerine geçer.
Kamuoyu araştırma şirketleri dürüst olmak zorundadır. Çünkü sonuçları çarpıttıkları hissi doğarsa insanlar onlara iş vermez. Toptan müşteri, öğrenmek istediğini doğru aksettirmeme ihtimali bulunan bir firmaya neden gitsin? Perakende müşteri, kamuoyu araştırma bültenlerinin sonucuna güvenmezse neden abone olsun?
Anketleri mi yasaklasak seçimleri mi?
Kamuoyu araştırma şirketlerinin ayakta kalması ancak doğru anket yapmalarıyla mümkündür. Tıpkı değerlendirme (rating) şirketlerinin ayakta kalmalarının, doğru değerlendirme yapmalarıyla mümkün olması gibi. Güven, on yıllar boyu doğru çıkan tahminlerle, doğru yapılan anketlerle kazanılır. Bir sapma ile yok olur. Narin bir çiçektir güven.
Anketler yüzünüze gülmüyorsa yapabileceğiniz çok şey yok. Ancak anket yapılmasını yasaklayabilirsiniz. Bu bir önlemdir. Daha köklü önlem, seçim yapılmasını yasaklamaktır tabiatıyla! (Aman ciddiye almayın, şaka yapıyorum.)
Anketler bize toplumun tercihleri, duygu ve düşünceleri hakkında bilgi veriyor. Bu bilgiler elimizdeyken bunlarla ilgisiz, hatta bunlara ters fikirler rahatça söylenebiliyor. Bu garip bir hâl. İnsanlar fizik dünyasının gerçeklerine ters konuşmuyor. Güneşin doğudan doğduğunu söyleyenlerle karşı batıdan doğuyor diyerek karşı çıkılmıyor. Fakat sosyal konularda, elimizdeki ölçme araçlarının gelişmişliğine rağmen, açıkça görünen gerçeğe aykırı tezler rahatlıkla dillendirilebiliyor. Hatta bunlar bazen bilgelik tavrıyla sunuluyor.
Biri ankette açık ara önde görünüyor. Bilge bir tavırla, “O mümkün değil kazanamaz, çünkü falanlar ona oy vermez.” denebiliyor. İyi de oy verecekler de vermeyecekler de o anket sonuçlarının içinde değil mi?
Milliyetçilik kazandırıyor
Mesela geçenlerde birileri, milliyetçilik yapan partilerin oyu azalıyor diye bir tez savundu.
Bakınız, AREA şirketi geçen yıl Eylül ayında bir eğilim anketi yaptı. Tek cevap vermek kaydıyla, siyasî eğilimlerini belirtmeleri istenen deneklerin %35,2’si “Milliyetçiyim.”, %33,9’u “Atatürkçüyüm.” diyor. Bu iki ifade bir birine çok yakın değerleri anlatıyor. Milliyetçi olmayan bir Atatürkçülük düşünülemez. Atatürk’ü sevmeyen bir milliyetçi de zor bulunur. İşte bu iki değerin toplamı, üçte ikinin üzerinde. Geri kalan %30’un da milliyetçiliğie veya Atatürkçülüğe karşı olması şart değil. O seçenekler “muhafazakâr” ve “sosyal demokrat” idi. Bir insan aynı anda üç değeri de, hatta dört değeri de sahiplenebilir. Şimdi, önümüzde toplumun bu eğilimi dururken, herhangi bir partinin milliyetçi olduğundan dolayı oy kaybettiğini söylemek mümkün müdür?
Olsa olsa, halk yeterince milliyetçi bulmadığı için oy kaybeden partiler vardır.
Nitekim başlangıçta milliyetçiliği ayaklar altına almaya kalkışanlar, bunun “cıss” olduğunu görünce artık o lafları ağızlarına almaz oldular. Hatta “yerli ve millî” olmaya karar verdiler.
Tabiî siyasette bütün kayıp ve kazançlar tek sebebe dayanmaz. Fakat yukarıdaki iki rakamın toplamını, yani %69,1’i nereye koyarsanız koyun, Türkiye’de, Türkiye’nin kurucu değerinin, Türk milliyetçiliğinin çoğunluk olduğunu görürsünüz. Seçmen milliyetçi ve Atatürkçü olmakta kararlı. Olsa olsa hangi partinin bu değerlere yakın, hangisinin uzak olduğu algısına göre oyunu değiştirir.
İskender Öksüz
https://millidusunce.com/anketler-ve-anketciler/
FACEBOOK YORUMLAR