Prof. Dr. Hakkı UYAR

Prof. Dr. Hakkı UYAR

[email protected]

Az bilinen bir milli mücadele kahramanı: 'İbrahim Tahtakılıç'

01 Ekim 2019 - 19:49 - Güncelleme: 01 Ekim 2019 - 19:51

 Az bilinen bir milli mücadele kahramanı: 'İbrahim Tahtakılıç'
 
2019 yılı Milli Mücadele’nin 100. yılı… 1 Ekim 1937 tarihinde vefat eden İbrahim Tahtakılıç, Milli Mücadele’nin az bilinen önderlerinden, Batı Anadolu’da Kuvayı Milliye ve Müdafaa-i Hukuk hareketinin öncülerinden, örgütçülerindendi. Uşak’ın önde gelen ailelerinden birine mensup olan İbrahim Tahtakılıç, Uşak’ın Bozkuş köyünde 1871 yılında doğmuştu. İstanbul’da aldığı medrese eğitimi sırasında Jön Türkler’in fikirleriyle tanışmış, özellikle Namık Kemal’den etkilenmişti. İttihat ve Terakki’nin “mefkureci” (idealist) üyelerinden biri olan İbrahim Bey, Milli Mücadele’nin sarıklı kuvvacılarındandı. Uşak müftülüğü de yapan İbrahim Bey, bir halk adamı ve örgütçüsüydü. 1908’de Uşak’ta büyük ölçüde yabancı sermaye kökenli olarak kurulan yün eğirme fabrikalarına karşı el tezgahlarına dayalı üretim yapanların oluşturduğu muhalefeti de –ki çoğunluğu kadın ve çocuklardı-örgütleyenlerdendi.
 
Yerel ayağı güçlü bir lider olan İbrahim Bey, ulusal olandan da kopuk değildi. Örneğin 31 Mart ayaklanması sırasında oluşturduğu yerel güçlerle Uşak’ta güvenliği sağladıktan sonra Harekat Ordusu’na katılmak için başvuruda bile bulunmuştu. Balkan Savaşı’na da 300 kişilik bir gönüllü grubunu örgütleyerek katılmış ve Edirne’nin kurtarılmasına katkı sağlayanlar arasında yer almıştı.
 
1918’de Kütahya mebusu (Uşak o dönemde Kütahya’ya bağlı idi) seçilen Tahtakılıç, İstanbul Türk Ocağı’nda Türkçülük üzerine konferanslar verdi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının ardından Yunan işgalinin başlaması ve Batı Anadolu içlerine doğru ilerlemesi karşısında Uşak’ın aydın, bürokrat ve eşrafı ile Türk Ocağı’nda toplantılar düzenleyerek direniş ve örgütlenme hazırlıklarına girişti. Tahtakılıç ve arkadaşlarının yürüttükleri mücadele sadece Yunan kuvvetlerine karşı değil, aynı zamanda İstanbul Hükümeti’nin direnişi önleme çabalarına da karşıydı. Gücü elinde tutan Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile mensupları, direniş karşısında tavır alırken İttihatçılar liderliğini yürütmeseler de direnişi hararetli bir şekilde desteklediler.
 
Uşak Reddi İlhak Cemiyeti’nin başkanlığını yürüten Tahtakılıç, tüm o savaş hengamesine ve işgalci güçlerin Hıristiyan olmasına rağmen, Hıristiyan nüfusun zarar görmemesi için önlemler de aldı. Bu önlemler etkili de oldu.
 
Tahtakılıç, Alaşehir Kongresi’ne Uşak delegesi olarak katıldı (16-25 Ağustos 1919). Kongre, Yunan ilerleyişine karşı oluşturulan cepheleri düzene soktuğu gibi, Balıkesir ve Nazilli Kongrelerinden farklı olarak bir üst kongre niteliğine sahipti; Batı Anadolu’da bir birleşme imkanı sağlamıştı. Kongrenin iki başkan vekilinden biriydi Tahtakılıç… Yönetmek zorunda olduğu ilişkiler ağı gerçekten zorluydu; bir tarafta Yunan işgali karşısında direnişi örgütleme, denetleme ve ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu diğer tarafta Çerkes Ethem, Demirci Mehmet Efe ve Yörük Ali Efe gibi güçlü Kuvvayı Milliye liderleri üzerinde otorite kurma çabası… Muazzam bir beceri ve kapasite meseleydi bu.
 
Alaşehir Kongresi’nin ilk gününde İbrahim Bey şu dikkat çekici tespiti yapmıştı: “Kongre, genel olarak kongredir; özel olarak Milli Meclis’tir”. Bu tespit, devlet otoritesinin ortadan kalktığı bir ortamda meşru temellere dayalı olarak yerel meclislerle mücadelenin yürütüleceği azminin açık bir göstergesiydi. İbrahim Bey, İstanbul’un direnişi desteklememesi ihtimalinin güçlü olduğu –ama kesinleşmediği- o dönemde, bu durumdan karamsarlığa kapılanlara karşı da şunları söylemişti:
 
“Kesinlikle bezginlik olmasın. Anadolu kendine bir güven duyuyor; mücadeleyi yarım mı bırakacağız? Asla… Gittiğimiz yere kadar gideceğiz. Bizim ne bakan ve ne de milletvekili olma arzumuz vardır. İstanbul’dan adam gelmezse içimizden birini seçer ve tayin ederiz, olur biter”.
 
İbrahim Tahtakılıç’ın gösterdiği kararlılık, merkezi otoritenin ortadan kalktığı, ondan umutların kesildiği bir dönemde bir “devletçik” yapılanmasının ipuçlarını vermektedir. Tıpkı 13. yüzyılda Anadolu’da yaşanan Moğol istilası ve 15. yüzyılın başındaki Timur-Yıldırım Beyazıt savaşı sonrasında oluşan otorite boşluğu gibi… Halktan toplanan vergilerle ne kadar asker istihdam edilebileceği, bir bütçe yapılıp yapılamayacağı gibi konular bir devletçik örgütlenmesinin unsurlarıdır. Yönetimi elinde tutacak bir kadro oluşturulması, halkın güveninin sağlanması, savaş mükellefiyetlerini yerine getirmeyenlerin ne şekilde cezalandırılacağı İbrahim Bey’in ele aldığı konular arasındaydı. Savaş yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere verilecek cezaların suç ile orantılı olması gerektiği, 50 değnek cezasının bile çok olduğunu, cezaların şefkatli (devlet baba düşüncesi) bir şekilde verilmesi Tahtakılıç’ın fikirleri ve uygulamaları arasındaydı. Alaşehir Kongresi’nde oluşturulan Heyet-i Merkeziye’nin Mustafa Kemal’in liderliğinde oluşan Heyet-i Temsiliye’den bir farkı yoktur. Ancak süreç içerisinde Mustafa Kemal’in liderliğindeki hareket, Batı Anadolu’daki örgütlenmeyi de yavaş yavaş kendi denetimine almış, merkezileşme son derece yavaş bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu birleşme Mustafa Kemal’in siyasi dehası ve stratejisi ile mümkün olabilmiştir. Yerel devletçikler, her türlü kaynağını sadece kendi bölgesi için kullanma isteği içerisindedir. İbrahim Bey’in de bu geçiş sürecinde dengeli bir rol oynadığı ve kolaylaştırıcı bir işlev gördüğü şüphesizdir.
 
İbrahim Bey’in çabaları Ankara ve TBMM’de beğeniyle karşılanıyordu. Mustafa Kemal, Nutuk’ta İbrahim Bey’den övgüyle söz ederken Tunalı Hilmi Bey, Meclis kürsüsünde şunları söylemişti:
 
“Efendiler, Uşak fedakarlığını hürmetle, takdisle yad edeceğim. Uşak’ın birçok zenginleri, bu meyanda İbrahim Bey gibi akşam çoluğunu-çocuğunu düşünmemek derecesinde büyüklük gösterenler aramızda süratle tecelli ederse ve bunlar görülürse biz galebe çalarız, bunlar olmazsa Allah korusun…”
 
Uşak’ın tüm direnişe rağmen Yunan işgaline uğramasının ardından Niğde mutasarrıflığına atanan İbrahim Bey, bir ABD’li diplomatı Tarsus Amerikan Kolejine ait bir otomobille Niğde üzerinden Ankara’ya götürmekte olduğu azınlıklardan bir şoförün Türklere “mezalim” yapanlar arasında yer aldığını tespit edince onu tutuklatmıştır. Durumun ABD ile yaratacağı gerginliği hatırlatanlara verdiği yanıt –bugün için bile- manidardır:
 
“… şoförün tutuklanması benim değil, kanunun gereğidir. Endişelenmeyin Amerikalılar kanunun ne olduğunu bilirler…”
 
Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanmasının ardından İstiklal Madalyası verilen isimler arasında yer alan İbrahim Bey, yine savaşın bitimiyle birlikte politikadan da uzak kalma isteğini taşıdığından tek atlı bir arabaya binerek sessizce Uşak’a ailesinin yanına döndü. Burada tütüncülükle uğraşan İbrahim Bey, 1927 yılında milletvekili oldu ve milletvekilliği vefat ettiği 1937 yılına kadar sürdü.
 
Bu idealist ve mütevazi ismi Şevket Süreyya Aydemir, bir gün Uşak’taki Bozkuş köyündeki evinde ziyaret eder. Tek Adam kitabının ikinci cildinde, Hoca İbrahim Efendi’yi ilk kez evinde ziyaret ettiğinde tanıdığını belirten Aydemir, Kuvvayı Milliye döneminde köylerden aldığı her ölçek bulgurun, buğdayın santimine kadar hesabını tuttuğunu ve bu defterleri kendisine gösterdiğini anlatmaktadır:
 
“Vasiyet ettim beni bunlarla gömecekler. Eğer milletten aldığımın bir habbesi yerine harcanmamış ve benim kursağımdan geçmişse Allah bana hesabını sorsun diye”.
 
Çocuklarına da vasiyeti vardı:
 
“Savaşlar bitince beni mebus seçtiler. Ankara’ya yolladılar.
Fakat, çocuklarım adına bir ahdım var: Büyüsünler, adam olsunlar, son santimine kadar hesabını çıkarıp, şu fakir milletten mebus maaşı diye aldığımız paraları devlet hazinesine geri versinler. Böylece bizim de bir hizmetimiz geçmişse, bari hak yoluna hizmet sayılsın…”
 
Mustafa Kemal’in liderlik ettiği Milli Mücadele’nin idealist, vatansever ama mütevazı kuşağını rahmetle, minnetle anıyorum. Emanetleri emanetimizdir. Türk milletinin kurtuluş mücadelesinin yüzüncü yılı kutlu olsun. Kendi canını, malını fedakarca ortaya koyan bu kuşak unutulmadıkça, Türk milleti bağrından nice İbrahim Tahtakılıç’lar çıkaracaktır.
 
Prof. Dr. Hakkı UYAR
 
Kaynaklar:
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt II, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999.
İlhan Tekeli-Selim İlkin, Ege’de Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı’na Geçerken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey, TTK Yay., Ankara, 1989.