60. yılında 27 Mayıs...
Bugün 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin 60. Yıl dönümü… Askeri darbeler arasında farklılıklar vardır; ancak neticede darbe darbedir. Üstelik her bir darbe bir başka darbenin önünü açmıştır. Verilen idam cezaları da kapanmayan bir yara olarak kalmıştır.
İlave olarak 27 Mayıs öncesinde yargının yürütmenin emrine girmesinin bir benzeri Yassıada yargılamalarında yaşanmıştır. Yassıada yargılamaları, Ergenekon-Balyoz davaları gibi tarihe utanç verici yargılamalar olarak geçmelidir. Ancak Adnan Menderes’ten bir demokrasi havarisi çıkarmak da mümkün değildir. Özellikle 1954 sonrasında yürütme gücünü elinde tutan Menderes-Bayar ikilisinin yasama ve yargı üzerinde otoritelerini arttırarak, ülke genelinde baskıcı bir yönetim kurdukları şüphesizdir. Oysa 1950’ye gelindiğinde basın, üniversite, aydınlar, kamuoyu ve halk Demokrat Parti’nin yanındadır. Şu sorunun yanıtı aranmalıdır, “Nasıl oldu da bu tablo 1950’lerin ikinci yarısında tersine döndü?”…
CHP lideri İnönü 1950’de tek parti yönetimini demokratik bir şekilde sonlandırarak iktidarı muhalefete devretti. Eksikleriyle, hatalarıyla ve sevaplarıyla Türkiye’de demokrasinin kurucusu İnönü’dür. İnönü, Atatürk’ün hayalini gerçekleştirmiştir. 1950 sonrasında CHP dağılmadıysa bunu da İnönü’ye, O’nun sabrına, azmine ve kararlılığına borçludur.
27 Mayıs’a giden süreçte ben en büyük kabahati Bayar’da bulurum. Bunun nedeni hakem Cumhurbaşkanlığı yapmamasıdır. Atatürk’ün 1930’da SCF denemesi sırasında İnönü ile Okyar arasında yaptığı hakemliğin bir benzerini 1947’de İnönü, 12 Temmuz Beyannamesi ile yaptı. Benzer bir davranışı Bayar Cumhurbaşkanı olarak yapmış olsaydı, Ali Fuat Başgil gibi DP’ye yakın Anayasa Hukukçularının uyarıları (ülkeyi seçime götürmek, Tahkikat Komisyonunu kaldırmak gibi…) dikkate alınsaydı 27 Mayıs’ı yapanlara fırsat verilmemiş olurdu.
Ülkedeki tansiyonun tırmandığı, gerilimin yükseldiği bir dönemde yurt gezilerine çıkan ve mitingler düzenleyen Menderes, 27 Mayıs’tan on gün önce Manisa Turgutlu’da yaptığı konuşmada üniversite öğretim üyelerini hedefine alarak şu konuşmayı yaptı:
“Bu hocalar 1950 ve ondan evvelki yıllarda çoluk çocuk muydular? O tarihlerde bunların hangisi acaba anayasadan ve hürriyetten bahis cesaretini gösterebilmişler? Anayasanın ihlal edildiğini, hürriyetin olmadığını, serbest seçimler yapılmadığını iddia edebilmişler? Acaba milletçe hürriyete kavuşmamız için hangi fedakarlıkları yapmışlar? Bunlar Halk Partisi devrinde istibdadın karşısında iki büklüm idiler. Şimdi hürriyet vardır ve bunlar birer kahraman edasıyla ortalıkta salınmaktalar… Ben onlara hatırlatayım. Üniversite muhtariyetinin hiç olduğu devirde üniversitelerde inkılap dersleri diye bir şeyler okutturulurdu. Bu derslerde tek parti tahakkümü, yani totaliter idarenin ta kendisi müdafaa olunurdu… Bu günkü hürriyetçi muhterem profesörler de kuzu kuzu bunları dinlerdi… Şimdi yok şu noktada anayasa bozuldu, yok anayasa hukukuna şu noktada aykırıdır diye sözde ilmi taassupla iktidara en insafsız hücumlarda bulunduklarını hatırlayınca acaba mahcup olmazlar mı?”
Menderes’in sorusu haklı ve yerindedir. Ancak Menderes de 1931-1945 yılları arasında CHP milletvekili idi. Tek parti döneminin en yoğun olarak yaşandığı bu dönemde kendisinin de herhangi bir eleştirisine ya da muhalefetine rastlanmamaktadır. 1945’te DP’nin kuruluşuna giden süreçte -14 yılın ardından- ortaya çıkan muhalefeti de Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’na yöneliktir.
Türkiye çağdaş ve çoğulcu bir demokrasiyi inşa ederek, kuvvetler ayrılığının işlediği, demokrasinin sivil ya da askeri vesayetlerle kesintiye uğratılmadığı bir yönetimi Cumhuriyetin ikinci yüzyılında oluşturabilmelidir.
Prof. Dr. Hakkı UYAR
Kaynak:
http://www.jshsr.org/Makaleler/864479004_9_2019_6-42.ID1354.%20TOPCU-%202458-2469.pdf
Yavuz Ergün, CHP’li Menderes, Boyut Yayınları, İstanbul.