Prof. Dr. Ayşe İLKER

Prof. Dr. Ayşe İLKER

[email protected]

Tanık olmak, acı duymaktır!

23 Aralık 2024 - 10:27

Hayata tanık olmak, acı duymaktır.
Hayatın sessiz sedasız tanık olunan yüzlerce görüntüsü beyin hücrelerine yerleşirken üzerinizden sessizce bir silindir geçer. Gördükleriniz karşısında duyduğunuz şaşkınlığın ve çaresizliğin silindiridir bu. Haksızlıklar, yüzüstü bırakılmışlıklar ve sırt dönüşler bazen kişileri, bazen grupları, bazen de toplum ve milletleri üzerinden silindir geçmişe döndürür.
Haksızlık görünen bir şeydir. Ama haksızlığı yapanlar yüzlerce söz ve mimik oyunuyla haksızlığa uğrayanı ve haksızlığa tanık olmuşları sessiz hale getirir. Tıpkı Ermeni meselesinde olduğu gibi.
Tanık olmak, doğru bilgiye sahip olmak anlamına gelir. Zaman ve mekan içinde gördünüz, duydunuz, hissetiniz, anladınız ve bildiniz demektir tanık olmak. Önünüzden bir adam geçse ve size sorulsa, kimdi geçen önünden diye, 'Adamdı, şimdi geçti' diye cevap vermeniz gerekir. Oysa tanık olmak öyle ağır bir şeydir ki, 'Hayır, oradan kimse geçmedi, dolayısıyla ortada bir adam falan da yok!' cümlelerini sizden bekleyenler, verdiğiniz her doğru bilginin kodunu ve deneasını bozmaya çalışmakta ve kendinize olan güveninizi, inancınızı sarsmak istemektedir.
Tanık olmanın dayanılmaz acısı ve zorluğu da işte burada başlar. Gördüğünüzden, duyduğunuzdan, anladığınızdan ve bildiğinizden kuşku duyar hale getirilirsiniz. Bir adam geçmiştir zaman içinden, sizin gözünüzün önünden geçmiştir mekan içinden ve bir adamdır o yaratılmış olan. Bu bilgiyi, bilmemeniz ve söylememeniz istenmektedir. İşte bu istekler zorlaştırır tanık olmayı. Bildiğiniz bilgi, gördüğünüz görüntü ve hissettikleriniz duygu olmaktan çıkarılmak istenmektedir.
Artık siz öğrenen, gören, duyan ve akleden bir varlık olmaktan çıkarılacak, mundar, pis ve işe yaramaz bir varlık haline getirileceksiniz. Çünkü sizin, doğru tanıklığınız işine yaramamaktadır simülatörlerin.
Sizin donanımınız yoksa, tanık olduklarınızı ispat edemezseniz, tanıklığınız sadece size yarayacaktır, üzülmenize, içinize derinleşmenize ve insan denen varlığın şeytanlaştığını görmenize...
Bu yüzden hayatın sessiz tanıkları sessizce yaşamaktadır köşelerinde.
Ölen çocukların, savaşlı yollarda sönen hayatların, zulüm ve işkenceyle insanlıktan çıkarılmış bedenlerin sessiz tanığıdır onlar. Onlar, sözün lastikleşip yapıştığı zamanların, kalbin bin yerden parçalandığı mevsimlerin tanığı.
Yarı aydınlık yarı karanlık insanların; bir yüzleri mazlum, öbür yüzleri zalimlerin; alt dudaklarında yarı gerçek, üst dudaklarında tutunamayan hecelerle konuşanların; bir elleri sessiz verirken, öbür elleriyle gemiler yürüten kağıt kahramanların tanığı.
Başlarını eğerek göğüslerine bir avuçlarını koyarken, öbür avuçlarını kalplerini delen gurura kalkan yapanların tanığıdır onlar!
Kendi mahallelerinde üst, teslim ettikleri sokaklarda sözlerini.  Alt perdeden seçenlerin tanığı olmak acıdan başka bir şey değil midir!
'Bir yanı cadı avında, bir yanı melek tavlamada'
'Bir yanı zehir-zemberek demiri delecek diğer yan bal-şeker yılanı deliğinden çıkaracak'
'Ona öyle, buna böyle, şuna şöyle' olanların tanığıdır hayatın sessiz tanıkları.
İpek giysiler ve pahalı takılarla yoksul sofralarında oruç bozup sonra dini yükselttiğini söyleyenlerin seslerine tanıklıktan daha acı bir duygu var mıdır?
Hayata sessizce tanık olmak acı vericidir; fakat acı çekmek haksızlık, hile, ihanet ve zulüm yapmaktan evla olsa gerek!
Not: Yazı ilk olarak 
31 Mayıs 2015 tarihinde Gazete Gördes'te yayınlanmıştır.

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum