Prof. Dr. Ayşe İLKER

Prof. Dr. Ayşe İLKER

[email protected]

Gördes Ağzında Birincil Kan Bağını Belirten "Domdō" Kelimesi Hakkında

01 Ekim 2024 - 11:16

Gördes Ağzında Birincil Kan Bağını Belirten “Domdō” Kelimesi Hakkında
Ayşe İlker[1]
Giriş
Dilimizde akrabalık kelimelerinin birinci derecede kan bağını ve temel çekirdeğini işaretleyen örnekleri anne-baba-kardeştir. Hukuki olarak çocukla annesi arasında kan bağına dayalı soy bağının kurulması doğumla olur. Evlilik akdinin sağlandığı ortamda, kadın ve erkekten doğan çocuk, her iki taraf için de evlat; çocuk için de kadın ve erkek, anne ve babadır. Böylece, kan bağına dayalı soy bağı da gerçekleşmiş olur. Bu çekirdekte, aile birliğinin devam ettiği ve başka doğumların ilk doğumu izlediği sürede; önce ve sonra doğma ve cinsiyete göre abla ve ağabey kelimeleri, aynı anne babadan olma kız kardeş ve erkek kardeşleri ifade eder. İkinci çekirdek, aynı anne babadan olma kız ve erkeklerin, evlendikleri ve çocukları olduğunda birbirlerine karşı kazandıkları yeni konumlarını ifade eden dayı-teyze-hala ve amca kelimeleridir. Birinci çekirdekteki iyelikli biçimlerde “annem, babam” dendiğinde, aynı anne ve babadan doğulduğu; “kardeşim” denildiğinde de yine aynı anne babadan doğan birinci, ikinci ve sonraki çocuklar ifade edilmektedir. “Oğlum, kızım” dendiğinde de yine öz çocuklardan söz edilmekte olduğu anlaşılır.
Aile birliği için anne-baba-çocuk üçgenindeki bu ifadelerden kan bağı hakkında bir şüphe bulunmamaktadır. Bunlar, yazı dilimizde “öz anne baba ve öz çocuk” olarak tanımlanmaktadır. Çocuklar da birbirleri için öz kardeştir. Birinci derece kan bağını belirten bu adlara karşılık “öz” olmamayı, anne ve babadan birine, kardeşlerden birine kan bağıyla bağlı olmamayı ifade eden kavram da ögey/ügey/üveydir: Üvey anne, üvey baba, üvey kardeş. Bu kelime ve kavramlar, yüzyıllar boyunca Türkçe’nin hem tarihî hem de yaşayan lehçelerinde kullanılagelmiştir. Dilimizin akrabalık adlarıyla ayrıntılı biçimde çalışan Yong-Song Li’yi, ayrıca tarihsel açıdan sosyal ve ekonomik yapıyı ele alan Sadettin Gömeç ve Salim Koca’yı da bu alana katkıları bakımından anmak gerekir (Yong Song, 1999; Gömeç, 2001; Koca, 1995). Bu çalışmalardan sonra akrabalık kavramlarıyla ilgili başka pek çok makale de yayımlanmıştır.
Özlük, aynı anne babadan doğal yollar ve kan bağıyla olma halini, üveylik sonradan, doğal olmayan ve kan bağsız anne baba ve kardeş olma halini anlatır. Bu çoğunlukla sonradan evlat edinme yoluyla hasıl olan ilişkidir. Ağızlarda, öz ve üvey kelimelerine karşılık farklı kelimeler görülebilmektedir. Tarihsel metinlerden Dîvȃnu Lugȃti’t-Türk’te üvey anlamında kaŋsık kelimesi kullanılmıştır. Babaları bir olan anlamında kaŋdaş, üvey baba anlamında da kaŋsık ata görülmektedir (Ercilasun, Akkoyunlu 2014:682,684). Tutunçu(ogul) ise evlat edinilen (ogul) için o dönemde kullanılan kelimedir (Ercilasun, Akkoyunlu 2014:904). Günümüz Türkçesinde ise, anne-babayla hiçbir kan bağı olmaksızın hukuki çerçevede edinilen evlat “evlatlık” olarak kavramlaştırılmıştır.
Domdō Kelimesinin Anlam Analizi
Bu yazıya konu teşkil eden söz; Manisa’nın ilçesi ve aynı zamanda doğduğum yer de olan Gördes ağzında, kaynak kişilerden “domdō dezeyin; domdō gādeşim” biçiminde tespit ettiğim cümlelerde görülen “domdō” kelimesidir. Kelime Manisa Ağızları adlı çalışmanın sözlük bölümünde de “dom dō: Aynı anne babadan olma, doğma; doğum beraberliği;tam kan bağı ile bağlı olma” biçiminde anlamlandırılmış ve “bizim dom dō ġādeşimiŋ ġızı” örneği verilmiştir (İlker, 2017:1220). Kelimenin vurgusundan ve söyleniş biçiminden, özlüğü belirtme, doğrudan kan bağı ile akrabalığı pekiştirme ve vurgulama ihtiyacı ile oluştuğu sezilmektedir. Böyle bir pekiştirme ihtiyacının neden hissedilmiş ve nasıl ortaya çıkmış olduğu konusunda pek çok fikir yürütülebilir. Ancak, kıtlık ve savaş zamanlarında, zor iklim ve tarım şartlarında çocukların annesiz ve babasız büyümeleri, kardeşlerin farklı kişiler veya ailelerce evlat edinilmeleri; eşlerin ayrılıp başka evlilikler yapmış olmaları, aile bireylerini aradaki kan bağının veya akrabalık ilişkisinin nasıl olduğunu açıklama ihtiyacına sevk etmiş olmalıdır. Bu, sosyolojik ve psikolojik boyutun filolojik olarak ortaya çıkardığı soru, örneklenen “domdō” kelimesinin nasıl bir yapıda olduğunun çözümlenmesi ve kökenine gidilebilmesidir. Bunun için, birkaç belirleme ile devam etmek gerekir: Kelime bölgede, daha çok teyze, hala, dayı ve amca akrabalık durumlarının ve bağlarının birinci derecede kan bağı ile oluştuğunu, arada üveylik olmadığını belirtmek için kullanılmaktadır. “Domdō dezeyin” demek, “Aynı anne babadan doğmuş iki kız kardeşten biriyim ve bu kızın çocukları için öz teyzeyim, anlamına gelmektedir. Domdō amca, domdō dayı, domdō hala kalıpları da aynı kan bağını ifade eder. Erkek, erkek kardeşinin çocukları için öz amca, kız kardeşinin çocukları için öz dayı; kadın kız kardeşinin çocukları için öz teyze, erkek kardeşinin çocukları için de öz haladır. Bu açıdan bakıldığında anlamsal açıdan domdō yapısının pekiştirilerek yapılmış bir kelime olduğu düşüncesi ağırlık kazanmaktadır. Çünkü, domdō dayım, domdō kardeşim, domdō dezeyiz tanımlamaları, gerçek akrabalığı özbeöz ve özlüğü kuvvetlendirme anlamı taşımaktadır. Yani kaynak kişiler, anlattıkları konu çerçevesinde bu kalıpları kullandıklarında özne olarak özbeöz teyzeyim, özbeöz halayım, özbeöz amcayım, özbeöz dayıyım demiş olurlar. Yeğenler nezdinde söylendiğinde ise yine aynı şekilde özbeöz teyzesiyim, özbeöz halasıyım, özbeöz amcasıyım, özbeöz dayısıyım anlamlarını ifade etmiş olurlar. Burada, başka bir kan bağı, yabancılık ve üveylik olmadığı, herhangi yabancı bir kan karışması vücuda gelmediği gösterilmek istenmektedir. Türkçe Sözlükte ise kan bağı “Aynı soydan gelme durumu”, soy ise “Bir atadan gelen kimselerin topluluğu, köken, sülale” olarak tanımlanmıştır (sözlük.gov.tr).
Domdō ve Pekiştirme
Yukarıdaki anlam analizinden sonra kelime yapısal olarak nasıl çözümlenebilir; bununla ilgili hangi soruları sormak gerekir, safhasına geçilebilir. Önce Derleme Sözlüğünde bu örneğe bakmak gerekir: “domdo” kelimesi Derleme Sözlüğünde madde başı olmamıştır. Ama bu, kelimenin ağız alanlarında kullanılmadığı anlamına gelmez. Kelimenin Türkçe kökenli olarak düşünülmesi, pekiştirme biçimlerine bakılmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak, alınma bir söz olma ihtimali var mıdır? Ağızlarda görülen ve Türkçe olduğu sanılan onlarca Arapça, Rumca ve Farsça kelimeden biri veya bu kelimenin ses bakımından bozulmuş, ağızlarda ses yönünden Türkçeye uygun hale gelmiş bir biçimi olabilir mi? Bunun için yapılan taramada kelimeye ses bilgisel bakımdan uygunluk gösteren yabancı örneklere rastlanmamıştır. Dolayısıyla bu noktadan itibaren Türkçe “domdō” yapısının pekiştirme ögesi veya hecesiyle mi genişlediği ve hangi kök temelinde bunun gerçekleştiği üzerinde durulacaktır.
 Bu noktada, pekiştirme konusuna kuramsal olarak yaklaşan araştırmacıların verilerini göz önünde tutmak gerekecektir. Pekiştirmeyle ilgili olarak dilimizde pek çok çalışma yapılmış, tarihsel ve çağdaş dönemlerle ilgili örneklerin verildiği makaleler yayımlanmıştır. Korkmaz, “pekiştirilmiş kelime” madde başının “Türkçede isim, sıfat ve zarf soylu kelimelerin açık ve ya kapalı ilk hecelerinin p, m, r, s ünsüzlerinden biriyle kapatılması ve meydana gelen hecenin kelimenin başına eklenmesiyle, benzer hecelerin tekrarı (paronomasie) esasına dayanılarak kurulan ve bu yolla ilgili olduğu isim veya fiilin taşıdığı anlamı yoğunluk bakımından kuvvetlendiren kelime” biçiminde tanımını yapar (1992:121). Akabinde “pekiştirme hecesi” maddesiyle de “Pekiştirilmiş kelime yapısında kurulmuş kelimelerde pekiştirmeyi sağlayan ve kök kelimenin hecesinin tamamı veya bir bölüğünün açık hece durumundan alınarak m, p, r, s seslerinden biriyle kapalı duruma getirilmiş hece veya böyle hecelerle kök kelime arasında türeyen ünlülerle iki açık hece durumuna gelen heceler: kap-kara, yap-yassı, yem-yeşil, çar-çabuk, yus-yuvarlak, sapa-sağlam, güpe-gündüz, çepe-çevre, çır-çıplak vb. pekiştirmenin nasıl olduğunu açıklar (1992:122). Korkmaz bu tanımlar ve açıklamayla, kelime pekiştirmesini ve pekiştirme hecesini neredeyse eksiksiz bir biçimde ifade etmiştir. Bundan başka, bu yazıda üzerinde durulan konu itibariyle çok değerli veriler içeren iki makale de bulunmaktadır. Biri, Sadettin Özçelik’in 2012 yılında yayımladığı “m, p, r, s” Ünsüzleriyle Yapılan Pekiştirme Ve Kuralları Üzerine” başlıklı makale; diğeri de Oğuz Ergene’nin 2013 yılında yayımlamış olduğu “Tarihî Türk Yazı Dillerinde Hece Yinelenmesi İle Kurulan Pekiştirilmiş Sözcükler” adlı makaledir. Özçelik, pekiştirme hecesi hakkında daha önce düşünmüş olan araştırmacıların adlarını ve eserlerini zikreder; Ergene de önce genel olarak pekiştirmelerle ilgili yapılmış değerlendirme ve bakış açılarını, kuramsal yaklaşımları bütüncül olarak verir; daha sonra hece yinelenmesiyle kurulmuş örnekleri ve bu konuda yapılmış araştırmaları, yazılmış makaleleri ayrıntılı olarak inceler (Özçelik, 2012; Ergene, 2013). Hem Özçelik hem de Ergene, pekiştirmeler, özellikleri ve türleri hakkında mevcut kaynakların çoğunu zikrettikleri için, burada yeniden anlatılmasına ve aynı bilgilerin tekrar edilmesine gerek duyulmamıştır.
Özçelik, m, p, r, s ünsüzleriyle yapılan pekiştirmelerdeki kuralları belirlemiş ve buna göre pekiştirme hecesinin yapılışında pekiştirilen kelimenin ünlü ile başlaması, kelime başı ünsüzünün oluşum noktası ve kelimedeki diğer ünsüzler-çevre şartları gibi fonetik özelliklerin etkili olduğunun söylenebileceğini belirtmiştir (2012:32). Bundan başka diş ünsüzüyle başlayan kelimelerin pekiştirme hecesinin aslî olarak p ünsüzü ile yapıldığını ancak bazı kelimelerde m ve s ünsüzü ile kurulan alternatif pekiştirme hecesinin de kullanılabileceğini söyler (2012:34, 35). Ergene de yukarıda değinilen yazısında önce hece yinelenmesi yoluyla yapılan pekiştirmeleri anlatır ve sonra Eski Türkçe döneminden başlamak üzere Uygur, Karahanlı, Harezm-Kıpçak, Çağatay ve Eski Anadolu Türkçesi dönemi eserlerinin gramer incelemesi olarak yayımlanmış olanlarını ve bunların dizinleri verilmiş olanları tarayarak, hemen bütün hece yinelenmeli ikileme örneklerini atıflarla verir (2013:61-84). Onun yaptığı bu çalışmayla hece yinelenmesi yoluyla oluşmuş tarihsel pekiştirme örneklerinde, neredeyse kurallı olarak oluşmuş yapılar görülür.
Yapısal Çözümleme
Domdō kelimesinin aydınlatılması için önce Ergene’nin daha sonra da Özçelik’in verdiği örneklere bakmak yararlı olacaktır: Ergene’nin Eski Türkçe, Karahanlı ve Çağatay Türkçesi dönemindeki pekiştirmeleri taradığı eserlere dayanarak verdiği örneklerden bazıları apak (bembeyaz), apalçak (çok alçak), aparıg (tertemiz,apaçık), epesen(sapasağlam) , kapkara, kıpkızıl, köpköni (dosdoğru), sepsem(çok sessiz), teptegirmi (desdeğirmi, yusyuvarlak), toptolı, tüptüz(dümdüz)’dür; Kaşgarlı’dan verdiği testegirme (desdeğirmi, yusyuvarlak), köpkök ve kömkök sapsarı, yapyazı (boş, açık yer)’dır; Karahanlı dönemi metin yayınlarına göre de Kaşgarlı’da geçen aynı örneklerle birlikte epedgü(ipiyi), kapkara, yapyaşıl (yemyeşil); Çağatay Türkçesi dönemine ait apak, apaçık, bomboz, bomboş, çupçukur, kömkök (masmavi), tümtüz, yapyalnız, yapyassı, yupyumalak (yusyuvarlak) pekiştirmeleridir (2013:66-74). Ergene, bu örneklere Kıpçak Türkçesivle Eski Anadolu Türkçesinden benzer örnekleri de eklemiş ve pekiştirme ünsüzlerinin tercihi konusunda “Pekiştirilmiş sıfat ya da zarfların yapımında kullanılan pekiştirme ünsüzlerinin Türkçenin tarihî yazı dillerindeki kullanımı, değişiklikler göstermektedir. Bu yazı dillerinden belirlenen örneklerden hareketle, söz konusu ünsüzler arasında büyük oranda /p /‟nin tercih edildiği görülmüştür” fikrini ortaya koymuştur (2013:77). Onun, örnekler değişiklik gösterse de pekiştirmedeki genel tercihin p yönünde olduğunu vurgulaması önemlidir. Özçelik’in ise, yukarıda anılan makalesinde pekiştirilen kelimenin ses bilgisel özelliklerinin pekiştirme hecesine etki ettiğini söylemiş olması da çok önemlidir. Burada ayrıca, pekiştirme konusunu Türkçenin gündemine sokan ilk bilim insanlarından biri olan Hatipoğlu’nun, pekiştirmenin ilke ve kurallarına dikkat çektiği noktaları şu şekilde özetlemek mümkündür: “Türkçede pekiştirme, kelimenin ön sesi, ilk hecesi ve hece sayısı göz önünde bulundurularak belli kurallar çerçevesinde yapılır; genellikle de pekiştirme ünsüzü olarak /p /den yararlanılır; pekiştirme hecesi p, m, r, s ünsüzlerinden birinin eklenmesiyle kurulur ve buna pekiştirme eki veya ön ek denemez” (1973: 6-28).Hatipoğlu, ikilemelerle ilgili eserinin önsözünde “Türkçede, ikileme o kadar yaygın, örnekleri o kadar çoktur ki, başka dillere bakarak, olayın ayrıca ele alınmasından, inceden inceye bütün örnekleriyle saptanmasından vazgeçilemez. Çünkü ikileme olayı, yapı bakımından, Türkçenin temellerine kadar inen bir özelliktir (1981:9) der ve tek kelimelik pekiştirmelerde “Tek sözcük pekiştirmelerinde, özellikle, ünlü ile başlayan sözcüklerin pekiştirilmesinde, yine "p" sesi kullanıldığı da dikkate alınmalıdır: "ap-ayrı, up-uzun, ip-ince" gibi.” uyarısını yapar (1981:18).
Bu açıklamalardan sonra yeniden domdō kelimesine dönülebilir. “Domdō” kelimesinde öncelikle ses bilgisel bir olayı açıklamak ve pekiştirmenin kök kelimesi olan “doğ-“fiilinde son ünsüzün düşme eğilimini görmek icap etmektedir. Batı Anadolu ağızlarının en önemli ünsüz özelliklerinden biri, kelime sonundaki akıcı ve sızıcı ünsüzlerin erimesidir. Hem kelime sonunda hem de ortasında /ğ/, /h/, /r/ ve /l/ ünsüzleri neredeyse kurallı denecek biçimde erimektedir. Sağ, dağ, bağ, yağ ve sağlık, soğumak, sağır gibi Türkçe örneklerde sā, dā, bā, yā ve sālık, soumak, sāır gibi değişkeler, bir çırpıda karşımıza çıkan örneklerdir. O halde, doğ- fiilini dō- biçimi bölge için son derece doğaldır. Bu biçimin, bir ünsüzle pekiştirilmesi gerektiğinde -ki bu pekiştirme ünsüzü kural gereği dudak ünsüzlerinden bir olacaktır- karşımıza do(p)dō biçimi çıkacaktır. Bu yapının “dopdoğ” veya “dopdoğma” olduğunu düşünmek, ileriye sürülen tezle hem anlamsal hem biçimsel yönden uyumlu olmaktadır. Bu yapısal çözümlemeden sonra aydınlığa kavuşturulacak birkaç soru kalmaktadır. Birisi, pekiştirilmiş kök kelime fiil kökü müdür; diğeri pekiştirilen kök kelime doğ- fiilinden -mA+ ekiyle türemiş ve adlaşmış bir yapı mıdır? Ya da doğ kelimesi adlaşmış bir yapı olarak mı kullanılmaktadır? Bu sorulardan birincisine pekiştirilen kelimelerin genelde sıfat ve zarflar olduğu, fiil köklerinin pekiştirilmediği; ikincisine doğ- fiilinin -mA+ ile adlaştığında pekiştirilme imkanının biçimsel olarak ortadan kalkacağı cevapları verilebilir ve ihtimal alanından çıkarılır. Üçüncü sorunun cevabı ise Derleme Sözlüğündeki taramalar sırasında karşımıza çıkmaktadır. Buna göre DS'de doğ beş madde başında, farklı anlamda, örnekleri ve yerel alanları ile verilmiştir: doğ (I) Halka, araba tekerleği. (Erciş- Van; Ahlat-Bitlis); doğ (II) Anne baba bir ya da yalnız baba bir kardeşler: Bunlar doğ kardeşlerdir. (-Bo.); doğ (III) 1. [→ doğu (II)-5] 2. Keçilerin kulaklarındaki kıvrımlar. (Cebel- Isp.; Çakallık Serik-Ant); doğ (IV) Aşık kemiğinin ensiz olan yüzlerinden şişkince olanı(-Sv.); doğ (V) Ağaçları birbirine bağlamak için deriden ya da yaş ağaçtan yapılan bağ. (Ahlat- Bitlis). (DS 1993:1535).
Sonuç
Verilen örneklerden domdō pekiştirmesini anlam ve yapı bakımından tam çözüme kavuşturacak delil, II. maddede doğ kelimesine verilen anlamda saklanmaktadır. Bu anlam, anne baba bir kardeşler ya da yalnız baba bir kardeşleri ifade etmektedir. Domdō kelimesi de kardeş, dayı, hala, teyze, amca, abla, ağabey gibi akrabalık kelimelerini başkaları nezdinde kullanırken özlüğü, üveylik olmadığını belirttiğine göre, adlaşmış olan doğ kelimesi; p pekiştirme ünsüzü yerine m ünsüzüyle pekiştirilmiş dopdoğ yerine domdoğ pekiştirmesi oluşmuştur. Bu noktada yine m’nin pekiştirme ünsüzü olarak kullanılması bakımından Özçelik’in belirlediği kural ve verdiği örneklere dönelim. Özçelik, “Diş ünsüzüyle başlayan kelimelerin pekiştirme hecesi p ile yapılır. Bazı kelimeler için asıl pekiştirme hecesinin yanı sıra m ve s ünsüzü ile kurulan alternatif pekiştirme hecesi de kullanılabilir. İçerisinde s, ş, z ünsüzü bulunan bazı kelimelerde m ünsüzü ile, içerisinde s, ş, z ünsüzü bulunmayan bazı kelimelerde ise s ünsüzü ile alternatif pekiştirme hecesi kullanılabilir” diyerek diş ünsüzüyle başlayan kelimeler için oluşmuş kuralı söyler (2012:34, 35). Buna göre tog-/doğ- fiili ve adlaşmış biçimi diş ünsüzüyle başladığı için, bazı durumlarda alternatif pekiştirme hecesi olarak /m/ kullanılabilir; nitekim do(m)doğ >do(m)dō biçimi /m/ ile yapılmıştır. Eğer ağızdaki bu kullanımın tarihsel biçimi varsa o da to(p)toğ veya to(m)toğ biçiminde olmalıdır. Bu biçim, bir yeniden yapmadır.
Son olarak, Türkçede çoğunlukla isim, sıfat ve zarf soylu kelimelerle pekiştirme yapılmasının yanında, Gördes ağzından verilen domdō örneğiyle, adlaşmış bir fiilin de kök kelime olarak pekiştirilebileceği görülmektedir. Böyle bir kullanımın tarihsel geçmişini takip etmek belki yayımlanacak metinlerle mümkün olabilir. Ayrıca şu da belirtilmelidir ki ağız alanlarında yazı dilinden çok daha zengin pekiştirme örnekleri görülmektedir.

Kaynaklar
Derleme Sözlüğü (1993). Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü, IV. Cilt - D, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Ercilasun, Ahmet B.-Akkoyunlu, Ziyat. (2014). Kaşgarlı Mahmut Dîvȃnu Lugȃti’t-Türk, Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara
Ergene, Oğuz (2013). Tarihi Türk Yazı Dillerinde Hece Yinelenmesi İle Kurulan Pekiştirilmiş Sözcükler, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22.cilt, 1.sayı, s. 61-84
Gömeç, Sadettin (2001). Divanü Lugat-it-Türk’de Akrabalık Bildiren Terimler, Türk Kültürü, XXXIX/464, Ankara.
Hatipoğlu, Vecihe (1981). Türk Dilinde İkileme, Genişletilmiş İkinci Baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Hatipoğlu, Vecihe (1973). Pekiştirme ve Kuralları, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
İlker, Ayşe (2017). Manisa Ağızları (Giriş-Ses-Şekil ve Kelime Bilgisi- Söz Varlığı - Cümle-Metinler - Sözlük) Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara
İpek, Birol (2016). Türkiye Türkçesinde Sözcük Türleriyle Yapılan Pekiştirme, Karadeniz Dergisi, 32. Sayı, s.145-156
Korkmaz, Zeynep (1992). Gramer Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Özçelik, Sadettin (2012). m, p, r, s Ünsüzleriyle Yapılan Pekiştirme Ve Kuralları Üzerine, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, Belleten, 2. s. 29-42
Redhouse, Sir James W. (1978) Turkish and English Lexicon, Çağrı Yayınları, İstanbul
Şükun, Ziya (1944). Gencine-i Güftar Ferhengi Ziya, Maarif Matbaası, İstanbul
Yong-Song, Li (1999). Türk Dillerinde Akrabalık Adları, Simurg Yayınları, İstanbul.
Genel Ağ Kaynakları
http://arabiclexicon.hawramani.com/
Fono Yunanca Standart Sözlük Türkçe-Yunanca/Yunanca Türkçe Sözlük, Fono Sözlük Serisi
Salim Koca, Eski Türklerde Sosyal ve Ekonomik Hayat, www.Altayli.Net


Kaynak: Kan Bağı Kitabı, Editör: Emine Gürsoy Naskali, İsiatanbul, 2022.



 

 
[1] Prof. Dr., Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Manisa. [email protected]

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum