Türk romanı ve Işınsu
Eserleriyle çiçekler büyüten, Türk edebiyatının güçlü kalemlerinden Emine Işınsu'nun anısına...
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un Töre Dergisi’nin
139. sayısında yayımlanan Emine Işınsu’nun
romancılığına dair makalesidir.
Bugünkü edebiyatımızda bir Işınsu vakıası vardır. Günümüzdeki Türk romanını onun ismini anmadan değerlendirmek mümkün değildir. Bugünden yarına kalacak birkaç isimden biri de şüphesiz Emine Işınsu’dur.
Türk romanının gelişimi
Nâmık Kemal ve Ahmed Midhat Efendi, Batı tarzındaki Türk romanının ilk isimleridir. Roman tarihimizdeki yerlerini, daha çok ilk olmalarına borçludurlar. Roman tekniğinde zayıf kalmış olmalarına karşılık, bu iki edibimizin, bilhassa Ahmed Midhat’ın, eserlerinde eski Türk tahkiyeciliğinin unsurlarını kullanmış olmaları müspet bir husustur. Bu çizgi, ancak Hüseyin Rahmi ile devam edebilmiş, ondan sonra maalesef arkası gelmemiştir.
Batı tarzındaki romanın ilk örnekleri üzerinden daha otuz yıl geçmeden ilk şaheserler ortaya çıkar: Mâi ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Eylül. Hâlit Ziya ve Mehmet Rauf’un eserleri o kadar güçlüdür ki Türk romanı onların çizgisinden bir türlü dışarı çıkamaz. Yakup Kadri, Halide Edip ve Reşat Nuri aynı çizginin büyük isimleridir. Cemiyetimizin geçirmekte olduğu derin sosyal değişme, Doğu-Batı çatışması, Halide Edip ve Yakup Kadri’nin romanlarında sosyal zemin olarak yer alır. Bu, onların Servet-i Fünunculara göre üstün taraflarını teşkil eder. Yakup Kadri’nin bir üslûpçu olarak da romanımızda önemli yeri vardır. Ömer Seyfeddin, Reşat Nuri ve Refik Halit ise bugünkü sade Türk nesrinin (uydurmacılık bir yana) yol açıcılarıdır.
Roman tekniği, üslûp, sosyal muhteva ve psikolojik derinlik… Bütün bunları birleştiren deha, Peyami Safa’dır. Belki bir yazarımızın bir eseri, onun herhangi bir eserini aşmış olabilir. Fakat bir bütün olarak Peyami Safa’nın romancılığı, edebiyatımızda henüz aşılmamış bir sıradağ silsilesi olarak durmaktadır.
Safiye Erol’un Ciğerdelen’i, Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları romanı (hikâyesi) ve Atsız’ın Ruh Adam’ı, edebiyatımızdaki tek tek zirvelerdir. Ciğerdelen ve Ruh Adam tarihle bugünü birleştiren, zaman kavramını âdeta silen yapılarıyla romanımızda çok ayrı bir yer tutar. Abdullah Efendi’nin Rüyaları ise doğrudan doğruya bir ruhun macerasıdır ki böyle bir maceranın bir daha kaleme alınabileceğini sanmıyorum.
Yukarıda belirttiğim gelişme çizgisi içinde sosyal realistler veya köy romancıları, birkaç istisna olmakla beraber, tam bir gerileme teşkil ederler. Ya hepten iyi ya hepten kötü tipleriyle, içine düştükleri basmakalıpçılıkla bu romanlar 1870’li yılların çizgisindedir. Sırtlarından bu ağır yükü atabilen yeni neslin sosyalist yazarları, romanımızın gelişme çizgisini yakalamış görünüyorlar.
Türk romanında Işınsu
Bugünkü Türk romanında üç isim var: Tarık Buğra, Emine Işınsu ve Sevinç Çokum. Diğer iki romancımızı başka değerlendirmelere bırakarak konumuz olan Işınsu’ya gelebiliriz.
Küçük Dünya’dan itibaren devamlı bir gelişme gösteren Işınsu’nun, bilhassa roman tekniği ve tipleştirme açılarından günümüz romanında ilk isim olarak sayılması gerekir. Roman tekniği, belki bir başka ifadeyle kompozisyon, Işınsu’da mükemmeldir. Olaylar kusursuz bir şekilde sıralanır ve sonuca ulaştırılır. Işınsu bir gerilim romancısıdır ve okuyucunun merak duygusunu elinde tutar. Kronolojinin dışına çıkış, bilhassa Canbaz’da tatbik edilen geriye dönüş tekniği gerilimi aksatmaz, bilakis daha canlı hâle getirir.
Işınsu romanlarının kahramanları
Işınsu’nun tipleri, roman yapraklarında sayfa sayfa canlanır. Roman ilerledikçe; ruh yapıları, davranışları ve konuşmalarıyla âdeta öteden beri tanıdığınız canlı insanlarla kendinizi yan yana bulursunuz. Yalnız bu tiplerin fizik portreleri biraz siliktir. İlay, Kemal Efendi, Ali ve Sevim Abla böyle canlı, yaşayan tiplerdir.
Işınsu’nun bir de idealize edilmiş kahramanları vardır: Tutsak’da Tarık, Çiçekler Büyür’de Arif, Canbaz’da Mehmet. Bu tipler yazarın çok değişik bir yönünü, belki de biraz fanteziye düşkün tarafını ifşa ederler. Onlar; yerde yürüyen, oturan, kalkan, konuşan kahramanların âdeta başlarının üzerinde yer alan daha yukarıdaki bir tabakaya aittirler. Yaşayan kahramanların zihinlerindeki, ruhlarındaki ideal çizginin insanları. Fakat Arif böyle olmasına rağmen ne kadar canlıdır! O ölünce sanki bir ideal ölür. Sevgili Işınsu, o romanda Bulgaristan’daki Türkleri değil de bugünkü halimizi mi gördün yoksa?.. —Tamamen sübjektif olarak söylüyorum— bu ikinci tabakanın kahramanları, beni daha çok cezbetmektedir. O esrarlı kahramanlarda büyülü ülkülerin büyülü güzelliklerini yaşarım.
Işınsu romanlarında sosyal zemin ve üslup
Işınsu’nun romanında üçüncü güçlü taraf sosyal zemindir. Tutsak, Sancı ve Canbaz; her biri bir askeri müdahale ile sonuçlanan üç devri çok canlı olarak verir. Tutsak, zannedildiği veya takdim edildiği gibi Kerkük Türklerinin romanı değil, 1960 öncesi Türkiye’sinin romanıdır. Kerkük’teki katliam, ikinci bir tabaka olarak ve uzaktan uzağa eserde yer alır. Doğrudan doğruya dış Türkleri konu edinen romanlar, sadece Azap Toprakları ve Çiçekler Büyür’dür. Bu iki romanıyla da Işınsu, edebiyatımızda hususî bir yer tutar. Bizden olan, bizim parçamız olan Rumeli Türklüğünü, bütün dramıyla bu eserlerde yaşarız. (1)
Işınsu’nun çok canlı ve açık bir üslûbu vardır. Bu üslûp, belki de sanatkârane olmadığı için tenkit edilebilir. Fakat bence romanda artistik nesir ancak yer yer bulunabilir; böyle parçaların fazla uzatılması, roman için “kullanışlı” değildir. Bundan sonraki romanlarında Işınsu’nun artistik nesre zaman zaman yer vermesinin faydalı olacağı düşüncesindeyim. Bunu bilhassa tasvirlerde yapmalıdır. Zaten bana göre Işınsu romanının eksik sayılabilecek taraflarından biri dış tasvirlerdir. Tabiat, eşya ve insanın dış görünüşü, roman için şöyle bir dokunulup geçilecek kadar önemsiz olmasa gerektir. Bir de Işınsu’nun bir romancımızda “malumatfuruşluk” olarak nitelediği hususun roman için bir ölçüde lüzumlu olduğunu eklemeliyim. Bilgili ve kültürlü kahramanlar, ölçülü kullanılmak şartıyla romanın seviyesini yükseltir. Tasvir, artistik nesir ve biraz “malumatfuruşluk”; acaba Işınsu’nun en mükemmel taraflarından biri olan gerilimciliğini aksatır mı?
Emine Işınsu, yukarıda saydığım özellikleriyle, Türk romanının gelişme çizgisini başarıyla devam ettirenlerden ve bugünkü Türk romanının zirvelerinden biridir.
(1) Çiçekler Büyür, sosyalist rejimin yaşanmış olaylara dayanan mükemmel bir tenkidi olarak; Azap Toprakları, Batı Trakya’daki Türklere karşı Yunan zulmünü gösteren canlı olaylarıyla, hariciyemiz veya devletin ilgili başka kuruluşları tarafından Batı dillerine mutlaka tercüme edilmelidir.
https://millidusunce.com/misak/turk-romani-ve-isinsu/
FACEBOOK YORUMLAR